Kenan Evren, "Mahkemeye çıkacağıma kafama bir kurşun sıkarım." sözünde ciddi galiba.
Dün Sabah'a verdiği bir demeçte tekrarlamış bu "tehdit"i. 12 Eylül darbesinin ardından haksız yere gözaltına alınan yüz binlerce kişi "mahkemeye çıkabilmek" için yıllarca işkencehanelerde bekletildi. Mahkemeye çıktıkları için değil, çıkarılmadıkları için canına kıyanlar oldu, mahkeme beklerken canına kıyılanlar da...
Dün hukuku iğfal edenler, bugün ölüm pahasına hukuktan kaçmaya çalışıyorlar. Anlaşılan, eski darbecilerin yargılanması tartışmaları işe yarıyor; eskiler tedirgin oluyor, yeni heveslilerin iştahı kaçıyor. Baksanıza darbenin başındaki adam bile rahat değil. Kendini 7. cumhurbaşkanı olarak değil de 12 Eylül cuntasının lideri olarak görüyor. Haksız da değil. Kim ve ne olduklarını en iyi kendileri biliyor.
Daha önceki bir beyanatında da "Yargılayacaksanız sadece beni değil, dönemin bütün askerlerini yargılamanız gerekir." demişti. Bir darbecinin, yolun sonunda ne kadar sıkıştığını, arkadaşlarını da vermeye hazır hale geldiğini bundan iyi kimse ifade edemezdi. Yine de haklı; sorumlu ve suçlu sadece kendisi değil; emirleri verenler, yerine getirenler, azmettirenler, destek verenler...
Darbeciler tedirgin, darbe severler perişan... Üstelik birbirlerine de düşmüş haldeler. Evren, hayal kırıklığına uğramış Deniz Baykal hakkında. "Çağdaş darbeciler" sivil mahkemelerde yargılanmasın diye çırpınan Baykal'ın 12 Eylül'e sahip çıkmamasına üzülmüş. İşte böyle Sayın Baykal, insanın adı çıkmaya görsün. Darbeciler sıraya giriverir avukatlıklarını yapmanız için. Aslında fena da olmaz. Siyaset sonrası eski mesleğinize dönersiniz, müşterileriniz de az olmaz bu memlekette. Onları başka kim, sizin kadar içtenlikle savunabilir ki? Ergenekon savunmalarınız hep göz doldurucu oldu. Ayrıca Evren doğru söylüyor. Madem darbecilere arka çıkıyorsunuz, ilkeli olmalı, darbeciler arasında ayrım gütmeden hepsini birden korumalısınız. Evren'in nesi eksik?
Başka ne diyor Evren? "Mademki darbelere karşı, o zaman evvela 27 Mayıs'ı sorgulaması lazım. Olayı sadece 80'den görmesi Baykal'ın işine geleni gördüğünü gösteriyor. Niye? Çünkü 20 yıl boyunca bu ülkede bayram havasında kutlanan 27 Mayıs'a Baykal da alkış tuttu."
Baykal, sadece geçmişte alkış tutmakla kalmadı, şimdi de alkışlarına devam etmek niyetinde. En azından bir ara rejim döneminde başbakan olmak istiyor zahir. Kolay değil, kırk yıl siyaset yapıp başbakan olamamak Baykal için besbelli ki 'travmatik' bir son. Süleyman Demirel'in yedi kez, Bülent Ecevit'in üç kez başbakan olduğu bir ülkede Baykal da 'nasıl olursa olsun' bir kez başbakan olmak istiyor. İstiyor da, 'halk yapmıyor, belki asker yapar' beklentisi Baykal'ın siyasî kariyerini yiyip bitiriyor.
Evren'den nasibini alan sadece Baykal değil. '20 yıl boyunca bu ülkede 27 Mayıs bayram havasında kutlandı' diyerek merkez sağın askerî vesayete teşne geçmişine de dokunduruyor. Menderes'i asan 27 Mayıs'ı bayram olarak kutlamanın vebali Menderes'in siyasal mirasyedilerine yeter doğrusu.
'Darbelere karşıysanız 27 Mayıs'ı da sorgulamak zorundasınız.' diyen Evren, yanına yolcu arıyor belli, ama haklı: Darbeler ve darbecilerle hesaplaşma 27 Mayıs'la başlamak zorunda.
Gelecek yıl 27 Mayıs'ın 50. yılı. 27 Mayısçılarla hesaplaşmak için daha da geç kalmamamız gerektiğini hatırlatan bir tarih. 27 Mayıs'a destek verenleri, alet olanları deşifre etmek; darbeyi yapanları 'resmen', örneğin kapattıkları TBMM kararıyla kınamak, mağdurlardan 'resmen' özür dilemek için tarihî bir yıldönümü 27 Mayıs 2010. Hazır mısınız sivil toplumu ve siyaseti harekete geçirmeye?
Böyle bir başlangıcın ardından, tamam, bu defa Evren'in dediğini yapalım; bütün darbecileri topluca yargılayalım, 27 Mayısçıları, 12 Martçıları, 12 Eylülcüleri, 28 Şubatçıları ayırt etmeden...
ZAMAN