HAKSÖZ HABER
Suna Kan, Kemalizm namına zuhur eden aydınlanma savaşının büyük mucizelerinden biri olarak reklam edildi uzun yıllar boyunca. Suna Hanım'ın çaldığı kemanla aydınlanma devriminin sembolü sayılması pek tuhaf sayılmamalı. Çünkü bu kafa şapka devrimi deyip yüzlerce insanı idam sehpalarına çıkarıp asarak katledecek kadar gözü dönmüş bir kafadır. Aynı kafa güya büyük kemancılar yetiştirip çok sesli Batı müziğiyle Müslüman topluma seküler-ulusalcı bir kimlik inşa etmeye yöneldi.
Kemalizm hemen her hususta Batı'ya karşı duyulan derin bir aşağılık kompleksinin ve ucuz bir hayranlığın, kendini beğendirme siyasetinin adresiydi çünkü. Bir kaç gün önce vefat eden Suna Kan için Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan "Atatürk Türkiye’si Aydınlanma Devrimi’nin simgesiydi" başlıklı haber-yoruma bakınca bu çirkin kompleksin ve özentinin tüm kodlarını görürüz. Suna Kan, uzun yıllar boyunca halka kan kusturan Tek Adam ve Tek Parti despotizmi hakkında hiç bir söz söylemediği gibi bilakis hayranlıklarını belirten övgüler düzmüş bir kemancıdır, değil mi?
Mesela 27 Mayıs darbesinin işlediği cinayetlere basit de olsa bir tepki göstermek üzere küçük bir keman resitali vermiş midir? Ne gezer! Kemalist kemancılar, piyanistler de tıpkı diğer benzerleri gibi 27 Mayıs'ı "Hürriyet ve Demokrasi Bayramı" olarak sevinçle kutlamışlardır yıllar boyunca. Hadi o vakitler iklim pek müsait değildi, kemancıların devletle karşı karşıya gelmesi büyük riskler ve tehditler içeriyordu. Yakın zamanda yaşanan 28 Şubat darbesi ve darbecileri hakkında hangi pozisyonu almıştı acaba? "28 Şubat bin yıl sürecek!" tehditleri savuran generaller ile aynı safta mıydı, ayrı safta mıydı, yakınları ve sevenleri söylesin…
Koskoca bir ülkenin, milyonlarca insanın iradesi Ebedi Şef ve Milli Şef tarafından ipotek altına alınmış, Kemalist cuntalar halka karşı silah çekerken, askeri vesayet siyaset ve toplumun iradesini paspas eden kurumlar ve teamüller ihdas ederken Suna Kan gibi "Aydınlanma Devrimi" savaşçısı hanımlar beyler keman çalıp, piyano çalıp dans ederek eğleniyorlardı. Hayat onlara güzeldi, ülkenin kaymağını onlar yiyorlardı. Ne de olsa onlar Kemalist devlet sınıfları için "Harika Çocuklar"dı bu isimlerin hepsi...
Cehalet ve yoksulluk içinde yüzen halktan ayrı tutmak gerekirdi o harika çocukları. Öyle de oldu zaten; Ne askeri darbeler, ne bürokratik oligarşi unsurlarının yolsuzluklarla batırdığı kamu iktisadi teşekkülleri ve bankalar krizi, ne enflasyon ne de başka bir şeyden etkilendiler. Kemanlarını çaldılar, piyanolarını tıngırdattılar, vals yapıp aydınlanma devrimi yolunda çalışmaktan bıkmadılar, usanmadılar.
Suna Kan'ı anmak üzere yazılan haberde 1992 yılında İnönü Vakfı'nda yaptığı bir konuşmaya atıflara dair iki cümle kurmakta fayda olur. İnönü güzellemesinin en önemli vurgusu İsmet Bey'in her hafta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın konserine gelirken bakanların, vekillerin, genel müdürlerin ve bütün üst düzey memurların da kendisine eşlik etmesi büyük bir mucize, eşi benzeri bulunmaz bir devlet siyaseti olarak zikredilir.
Kemancı Nuri Bey’in kızı Suna Kan hanımefendi ile Milli Şef İsmet İnönü ve kızı Özden Toker arasındaki sıcacık muhabbetleri okumak isterseniz ilgili haberi inceleyebilirsiniz. İdil Biret'ler, Suna Kan'lar, Bedri Baykam'lar, Fazıl Say'lar... “Kemalizm’in Harika Çocukları” olarak “Aydınlanma Devrimi'nde” büyük savaşlar verdiler, veriyorlar. Emekleri çok, fedakârlıkları büyük ama "cahil halk" ne kadar anladı onları? Böylesi büyük sanatçıları keşfedip yetiştiren Aydınlanma Devrimi kadroları da halktan yeterince destek bulamayınca nostaljilerle avunmaktan başka çareleri kalmıyor…