Kemalizm’in “Türklüğü İspat” ve İnsanları “Türk Tutma” Gayretkeşliği

Yavuz Bahadıroğlu, ırkçı “ant” konulu yazılarının ikincisinde Kemalist tayfanın tek parti diktatörlüğü döneminde “Türk ulusu” inşa hevesiyle giriştiği saçma icraatlar ve edindiği milliyetçi-şoven söylemlere ışık tutmuş.

Yavuz Bahadıroğlu’nun Yeni Akit’teki köşesinde yayımlanan yazısı (26 Ekim 2018) şöyle:

Kafatası…

Mesele “Türk’üm… Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” demek ya da dememek meselesi değil…

Bu kadar basit olsaydı, iş çok daha kolay olurdu: Zira bu millet, Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Abaza’sı, Roman’ı, Arnavut’u, Arab’ı; hattâ Rum’u, Ermeni’siyle, gereken her yerde, gerektiği gibi mücadele etmiş, varlığını vatan-millet uğruna “armağan” etmekten asla geri durmamıştır.

Bunun örneklerinden biri Çanakkale ise son örneği 15 Temmuz’dur! Hâlâ da çocuklarımız şehit olmakta, bir bakıma kendilerini millet varlığına “armağan” etmektedirler...

Asıl konu, CHP iktidardan düşene kadar (1950) uygulanan “kafatasçılığa” dönüp dönmeme konusudur! Soru da şudur: Yeni nesilleri “ırkçı” mı yapacağız, “özgürlükçü” mü?

Olayın daha iyi kavranması açısından, tek parti döneminin ideologlarından bazı örnekler sunacağım…

Meselâ, Atatürk ve İnönü’den sonra “Üçüncü Adam” sayılan CHP Genel Sekreteri (sonra Başbakan) Recep Peker imzasıyla çıkan ve üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan “İnkılâp Dersleri” isimli kitapta şöyle deniyor: “Türk kanı bütün bu gürültüler içinde temiz kalmıştır. Batı Türkleri bu çöküntü içinde kanının arılığını korudu, sakladı.”

Mahmut Esat Bozkurt’un (Adalet ve iktisat bakanı), yine üniversitelerde okutulan “Atatürk İhtilâli” adlı eserine de bakalım: “Türk’ün en kötüsü, Türk olmayanın en iyisinden iyidir! (s. 228).

“Türk Devleti işlerinde Türklerden başkasına inanmayalım… Türk devlet işlerinin başına öz Türk’ten başkası geçmemelidir… Yeni Türk Cumhuriyeti’nin devlet işleri başında mutlaka Türkler bulunacaktır. Türk’ten başkasına inanmayacağız. Türk İhtilâli’nin farikası Türk milliyetçiliğidir. Türk olmaktır!..Bütün Türk ihtilâli bütün eserleriyle bu prensibe dayanıyor. Bundan en küçük bir inhiraf (ayrılma-sapma) geriliğe davettir. Ve ölümdür.” ( s. 446-447).

Bu zatın1930’da yaptığı konuşmada sarf ettiği sözler:  “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı… Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!”

“Milli Şef” İsmet İnönü’nün emriyle yapılan “CHP’ye konferanslar” dizisi, bütün olarak, CHP’nin ırkçılığı konusunda inkârı imkânsız ipuçları veriyor. 1940’da CHP tarafından kitaplaştırılan konferanslar arasında meşhur ve malum Agop Dilaçar’ın (Martayan) Hatay konferansı da yer alıyor (19. kitap). Özetle Agop Beyşöyle diyor: “Tükçülük ırkçı olmadığı için noksandır. Kemalizm ona ırkçılığı ilave etmiştir.”

Şimdi size 5 Ağustos 1935 günkü Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan bir bakanlık genelgesi sunacağım. Bu genelgede eski mezarların açılması ve “…eski mezarlardan çıkacak olan Selçuklulara, Danışmendoğullarına ve başkalarına ait kafataslarının İstanbul’daki Antropoloji Müzesi’ne gönderilmesi” isteniyor…

Bunlar, daha önce yurtdışından tedarik edilen âletlerle ölçülecek ve eski Türk beylerinin gerçekten “Türk” olup olmadıklarına karar verilecektir! Genelgeden sonra 100 bin (64 bin diyenler de var) civarında kafatası, mezarlarından çıkarılıp istenen kuruma gönderiliyor.

Mezarından çıkarılan kafatasları arasında, maalesef, eşsiz mimarımız Koca Sinan’ın kafatası da vardır. Süleymaniye’deki türbesinden çıkarılıp götürülmüş, ancak bir daha yerine konmamıştır. Nerede olduğu bilinmiyor (İ.Hakkı Konyalı, Mimar Koca Sinan, İstanbul 1948).

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!