HAKSÖZ HABER
“Türkiye mezardan yönetilen bir ülkedir” şeklindeki önerme, sık sık bize hatırlatılıyor ne yazık ki. Belki de Türkiye ve Kemalizm tartışırken bu önermeyi de güncellemek gerekir. Zira Türkiye’nin 1. Cumhurbaşkanının, kişi kültü haline getirilip adeta tanrısal bir mahiyete sokan bu çarpık zihniyeti eleştirel bir tanımlamayla ifade bulan bu önerme, muhatapları açısından kıvanç ve onur kaynağı olarak gösteriliyor. Muhatap Kemalistlerin zihin dünyaları o kadar iğdiş edilmiş ki Kuzey Kore dışında pek de örneği olmayan bu kişi kültünün kendilerini soktuğu zavallı pozisyonu dahi göremiyorlar. Özendikleri ve erişilmesi gereken olarak gördükleri Batı değerlerinde bu tarz saçmalıkların dahi olmayışı onları pek ilgilendirmiyor. Kemalistlerin bu çarpık zihin dünyalarının son örneğini sıradan, futbolseverlerin bile ilgiliyle takip etmediği bir Süper Kupa organizasyonunda yaşadık. Yaşananlara bakıldığında temel mantık sahibi herhangi bir insanın sabır katsayısını fazlasıyla aşacak bir saçmalıklar dünyası gördük bütün açıklığıyla.
Genel olarak futbol camiasında bile çok ilgi görmeyen, seyir zevki genelde düşük olan ve pek de futbol ekonomisine katkı sunmayan bir organizasyonun, Kemalistlerin histerik hezeyanları nedeniyle adeta Arap düşmanlığının ve İslam düşmanlığına dönüştüğünü görüyoruz. Bu güruh, Suudi yönetiminden, ortalığı yıkacak veya rahatsız olunacak bir uygulama dahi gelmemişken dezenformasyon ve şark kurnazlığı ile İslam nefretini körükleme fırsatını tepe tepe kullandılar. Aymazca Kâbe’nin kutsiyetine ve İslami değerlere küfürler edildi. Gazze direnişi ve Filistin gündemini baltalayıp Suudi yönetimi ile İşgalci Siyonist varlığa karşı destansı direniş gösteren Müslümanları aynı kefeye koyup tahkir ettiler. Gazze direnişine destek olan Müslümanları da Suudi yönetimini seviyormuş gibi gösterip yine laiklik hezeyanlarını dile getirdiler.
Milyonlarca dolarlık borçları, devlet tarafından silinen vergi borçları, hakem dövme, taraftarların galiz küfürleri, milyonlarca dolarlık dolandırıcılık hadisleri ve kara para aklama ile hep gündemde olan futbol kulüpleri yeni bir kriz çıkardı.
Siyasi iktidara kafa tutan, takımlarında 3-4 Türkiye uyruklu futbolcu oynatırken 14 yabancı futbolcu bulundurup buna rağmen Türk ırkçılığı yapan futbol kulüpleri bu defa protokolü Suudi Arabistan ile aylar öncesinden yapılan bir futbol maçında Kemalist bir kriz çıkarmayı başardı.
Sürecin gelişimini ve ‘kriz’in nasıl çıktığını Yıldıray Oğur, Karar gazetesindeki yazısında güzel bir şekilde özetlemiş.
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da dünkü Fenerbahçe-Galatasaray Süper Kupa finali öncesinde büyük bir kriz koptu.
Bu yazı yazılırken henüz maç başlamamıştı ama parti liderleri, siyasetçiler, gazeteciler Suudi Arabistan’a öfke kusuyor, takımların maça çıkmamasını istiyordu.
İlk haberlere göre Suudiler maçın başlangıcında İstiklal Marşı okunmasına izin vermemişti.
Milli takımların maçları dışında her maça İstiklal Marşı okuyarak başlanan herhalde Türkiye’den başka ülke yok. Ama Suudilerin buna olmaz demesi diplomatik bir krize neden olurdu.
Ama sonra anlaşıldı ki krizin sebebi bu değil.
Zaten İstiklal Marşı’na “hayır” demeleri mantıklı değildi. Çünkü günler öncesinden Süper Kupa öncesi stattaki Cumhuriyet’in 100. Yılı programı açıklanmıştı.
Haberlerden okuyalım:
“Mücadele öncesinde ses ve ışık gösterilerinin yapılacağı Al-Awwal Park Stadyumu'nda Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türkiye Futbol Federasyonu'nun 100'üncü yılına özel tören gerçekleştirilecek. Birçok sanatçının sahne alacağı maç öncesinde Norm Ender 100'üncü Yıl Marşı'nı seslendirecek. Ayrıca 100 kişilik ekiple Türk bayrağı, Atatürk posteri ve kulüp armaları açılacak.”
Yani Riyad’daki stadyumda bırakın İstiklal Marşı okumayı yasaklamayı, Cumhuriyet’in 100. Yılı için kutlama yapılacaktı.
Bu kutlamalar sırasında stadyum tribünlerinde 100 kişilik bir ekip Türk bayrağı, Atatürk posteri ve kulüp armaları açacağı bir koreografi de programda yer almaktaydı.
Tabii bu program evsahibi Suudi yetkililerle birlikte hazırlanmış olmalı.
Yani programa göre Suudiler Atatürk’ün resmine de karşı görünmüyor.
Cumhuriyetin 100. Yılı’nın Riyad’daki bir stadda kutlanması gibi tuhaf bir talebe de tamam dedşikleri anlaşılıyor.
Kutlama programında sadece Norm Ender ve orkestra yoktu.
Başka sanatçılar da vardı:
“Dj Faruk Sabancı, Pelin Altan - Anıl Altan, Mert Yazıcıoğlu, Latif Serkan Altınorak, Gülsün Işıklı, Emre Aslan, sunucular; Murat Yıldırım - İman Elbani Yıldırım da Suudi Arabistan'da olacak”
Yani staddaki ortam Türkiye’den görüldüğü gibi pek de “şeri hükümlere göre” tasarlanmış görünmüyordu.
Peki o halde Türkiye’yi ayapa kaldıran bütün Atatürkçü, milliyetçi hassasiyetleri kabartan, Arap düşmanlığını ırkçılık seviyesine yükselten krizin sebebi neydi?
Bu yazı yazılırken Haber10 sitesi krizin kronolojisini şöyle yapmıştı:
Maçtan önce kulüpler ile TFF arasında yapılan toplantıda maça Galatasaray Atatürk’ün ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’, Fenerbahçe ise ‘Yurtta sulh Cihanda sulh’ sözlerinin bulunduğu pankartla çıkmak istedi. Ayrıca iki takım karşılaşmaya üzerinde Atatürk fotoğrafı bulunan tişörtlerle çıkmayı talep etti.
Fenerbahçe ve Galatasaray Süper Kupa finali öncesinde İstiklal Marşı’nın yanı sıra Suudi Arabistan Milli Marşı’nın çalınmasından dolayı da rahatsızlık duyduklarının TFF’ye bildirdi.
Türkiye Futbol Federasyonu yetkilileri, iki kulübe Süper Lig finali akışının kulüplere gönderildiğini ve itiraz gelmediğini belirterek Suudi Arabistan Milli Marşı’nın okunacağını söyledi.
TFF yetkilileri, Atatürk’ün sözlerini içeren pankartlara izin verilmemesi konusunda yine akışı gerekçe gösterdi.
Fenerbahçe ve Galatasaray yönetimleri Atatürk meselesi konusunda daha önce herhangi bir sorun çıkmadığını, neden böyle bir uygulamaya gidildiğini sorguladı. Konunun akışla ilgisi olmadığı belirtildi. Sarı lacivertlilerin başkanı Ali Koç, kamuoyuna kriz olduğunu açıkladı.
TFF, kriz yönetimine başladı. Fenerbahçe ve Galatasaray yetkilileriyle sorunun çözümü için görüşmelere başladı.
Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanı Uğur Dündar, Tele1 canlı yayınına bağlanarak Atatürk tişörtü ve maça da ‘Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh’ pankartı ile çıkma talebinin Suudi yönetimi tarafından reddedildiğini söyledi. Dündar, “Ali Koç ve yönetici arkadaşlarımız da o halde biz de sahaya çıkmayız demişler” dedi.
Saat 16.00’da Türkiye Futbol Federasyonu, whatsapp grubuna açıklama yaptı. Açıklamada, “Süper Kupa maçı Türk bayrağımız huzurunda, 100. Yıl kutlama etkinlikleriyle, şehitlerimiz için saygı duruşuyla ve sanatçı Norm Ender’in okuyacağı İstiklal Marşı ile başlayacaktır. Bu konuda yapılan dezenformasyona itibar etmeyiniz” denildi.
Saat 16.14’te Uğur Dündar sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı: “Suudi Arabistan’da oynanacak Süper Kupa Finali için Kulübümüzün ve Galatasaray’ın ortak duruşları ve TFF’nin girişimi sonucu maç öncesindeki seromonide İstiklâl Marşımız okunacak ve karşılaşma öyle başlayacak.”
Saat 16.30’da Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, TFF yetkililerinin bulunduğu otele geldi. Burada ‘Maçla ilgili sorun çözüldü mü?’ sorusuna ‘Göreceğiz’ yanıtı verildi. Saat 17.35’te toplantıya Fenerbahçe Ali Koç da katıldı.
Krizi çözmek için Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak da görüşmelere girdi.
Yazı yazılırken maç başlamamıştı ve bu büyük krizin nasıl çözüldüğünü bilmiyorum.
Daha da büyümüş olabilir.
Çünkü krizi çıkaran anlaşılan Suudiler değil.
En başta krizi başlatan Suudilerin İstiklal Marşı’nı çaldırmaması değil, Fenerbahçe ve Galatasaray yöneticilerinin Riyad’da oynanan maçta Suudi marşının çalınmasına karşı çıkması.
Hem Suudi Arabistan’ın başkentinde bu maçı oynayıp, bunun için büyük paralar alıp hem de adamların marşına iki dakika tahammül edememek büyük bir cürret.
Ama esas krizi kopartan iki kulübün son dakika aldıkları karar:
“Maçtan önce kulüpler ile TFF arasında yapılan toplantıda maça Galatasaray Atatürk’ün ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’, Fenerbahçe ise ‘Yurtta sulh Cihanda sulh’ sözlerinin bulunduğu pankartla çıkmak istedi. Ayrıca iki takım karşılaşmaya üzerinde Atatürk fotoğrafı bulunan tişörtlerle çıkmayı talep etti.”
Zaten Cumhuriyet’in 100. Yılı’nın özel orkestrayla marşlarla, sanatçılarla, tribünlerde Atatürk, Türk bayraklarıyla kutlanacağı bir programda olmayan bir son dakika sürprizi bu.
Maçlarda sahaya siyasi slogan ve simge taşımak FİFA’nın tasvip etmediği, ceza verdiği bir durum.
Atatürk’ün resmi ve Atatürk’ün sözleri bizim için siyasi olmayabilir. Ama anlaşılan Suudiler programda olmayan bu son dakika sürprizine direniyor. Onlar için bu simgeler siyasi.
Zaten maçtan önce TFF’nin maça gidecek taraftarlar için hazırladığı uyarı rehberinde şöyle uyarılar da yer almıştı:
“Suudi Arabistan’da tribünler haricinde kamusal alanlarda toplu bir şekilde tezahürat, gösteri, yürüyüş yapılmaması gerekmektedir. Bu tür eylemler “kamu düzenine tehdit” olarak algılanabilmektedir.
-Stadyuma Galatasaray ve Fenerbahçe bayrakları ile Türk Bayrağı dışında başka bayrak alınmayacaktır.”
Peki, neden maça iki takım da böyle bir son dakika sürprizi yaparak daha önce pek de yapmadıkları üzere Atatürk tshirtleriyle ve Atatürk’ün sözlerinin olduğu pankartlarla çıkmaya karar verdiler.
29 Aralık herhangi bir günün yıldönümü değil. Türkiye’deki derbi maçta da böyle bir şey yapılmadı.
Açık ki bu Atatürk hassasiyetinin sebebi maçın oynandığı yer.
Yani Türkiye’nin milyonlarca taraftarı olan, ülkenin en büyük işadamlarının yönettiği iki koca kulübü Suudi Arabistan’da maç oynanınca sanki Atatürkçülüklerine halel gelmiş gibi bir komplekse kapılıp, ne kadar Atatürkçü olduklarını göstermek istediler.
Maçın Suudi Arabistan’da oynanacağı kararının ardından zaten aylardır yürütülen tartışmalarda da bu geleneksel Arap düşmanlığı, Cumhuriyet’in 100. yılında kupa finalini Arabistan’da oynamanın Cumhuriyetçiliğe, Atatürk’e ihanet olup olmayacağı gibi tartışmalar yaşandı.
Şöyle köşe yazıları yazıldı:
“Galatasaray’ın kurulduğu yer olan Galatasaray Lisesi, Kurtuluş Savaşı’nda eğitime devam etmesine rağmen bazı sınıflarından mezun veremez. Cumhuriyetin 100. yılında Suudi Arabistan’da kupayı kaldırmak sarı-kırmızılıların içine siner mi?
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nun adını değiştireceklerini ve Atatürk Stadyumu yapacaklarını söyledi. Verilen mesajlar açık ve net. Sarı-lacivertlilerin de inandığı bir slogan var: “Cumhuriyetin kalesi Fenerbahçe”. Eğer bu teklif Fenerbahçe tarafından kabul edilirse 100. yılda stadyumun adını Atatürk yapmanızın ne anlamı kalacak?”
Kulüplerin kendi içinde bu karara itirazlar yükseldi.
Herhalde bu yüzden 29 Ekim’in üzerinden iki ay geçmişken Riyad’daki maçın öncesine Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlanması eklenmesine neden oldu.
Suudi Arabistan’da süper kupa maçını oynayıp hem para kazanmak, hem de ligin uluslararası değerini artırmak gayet makul bir fikirken, maçın Almanya, İngiltere’de oynanması teklif edilmiş ve onlardan onay alınamışken, derin önyargılar koca koca insanları Suudi Arabistan’da maç yapıyoruz bari maça çıkarken de Atatürk’ü analım da günahlarımızın kefareti olsun noktasına getirmiş. Tabii bu mesaj kaygıları da kriz çıkarmış.
Böylece Süper Kupa gibi Türkiye’de pek de kimsenin umurunda olmayacak bir maçın finalini daha önce de yapıldığı gibi yurtdışında yapmak, bunu da Reymar’ın, Ronaldo’nun top koşturduğu bir statta yapmak, dizilerimizi tüketen Suudileri futbolumuzu da tüketen yapmaya çalışmak bir de üstüne kulüplere 108 milyon TL para kazandırmak gibi iyi bir proje de suya düşmüş olabilir.
Yoksa Suudi Arabistan’ın artık Atatürk ile bir sorunu kaldığı pek sanmıyorum. Hatta Prens Salman’ın ülkeyi zoraki modernleştirme adımları Atatürk’e de benzemiyor değil.
Bir futbol maçında bile siyasetin, tarihin, ideolojik önyargıların ortaya çıktığı bir ülkenin işi hiç kolay değil.
Çünkü önünde ciddi bir engel var: Kendisi!