Kenan Alpay bugünkü yazısında Atatürkçülüğün revaçta olduğu süreci değerlendirirken, "Hükümete, bürokrasiye, yargıya, sermaye grupları ve medyaya karşı yükselen öfkeyi bazı kesimler Atatürk’ün yolunu, yöntemini özlemle dile getirerek mi pratiğe döküyorlardı yoksa? Atatürk ve Atatürkçülük bizzat Ulu Önder hayattayken bu kadar ilgi ve alaka görmedi..." ifadeleriyle yorumlayarak soruyor "Atatürk’ün Sopası Mukaddes ve Mübarek mi?"
10 Kasım günü saat 09.05’te ülkede hayatın bütünüyle durduğu, bütün yüreklerin Anıtkabir’le bağlantı kurduğu ve Atatürk’e olan şükran ve sadakat duygularının milyonluk kitleler tarafından daha güçlü bir biçimde perçinlendiği yönündeki söylemler yeni değil. Ancak eskiye nazaran belirgin bir fark da var ortada. Devlet ve kanun zoruyla yapılan, resmi tören alanlarıyla sınırlı kalan bu tür törenler birkaç yıldır daha geniş kitlelerin katılımıyla en geniş meydanlardan en dar sokaklara, sosyal medyadan eğlence mekânlarına değin hemen her yeri tören alanına çevirmeye başladı. Nedir bu tablonun sırrı? Türkiye toplumu uzun yıllar sonra Ulu Önder Atatürk’ün yeni kerametlerini mi keşfetmişti? Laikliğinin en büyük nimet olduğuna, Kemalizmin de şeref ve haysiyetin teminatı, özgürlük ve refahın en büyük güvencesi olduğuna mı karar vermişti yoksa?