HAKSÖZ HABER
Hüda-Par'ın son gelişmeler üzerine Kürt sorununun çözümüne dair gerçekleştirdiği çalıştay tabiri caizse kıyamet kopardı. İslami hassasiyet sahibi yazar, STK temsilcileri ve siyasetçilerin katıldığı çalıştay sol-Kemalistler tarafından beklendiği üzere hedef gösterildi.
Hürriyet'ten Nedim Şener "PKK/DEM ve HÜDAPAR'dan terörsüz Türkiye çalışmasına darbe" başlıklı yazısında kendisinden bekleneni yaparak Hüda-Par'ı "bölücülükle" suçluyor:
"MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de TBMM açılışında PKK/DEM’lilerin elini sıkmasıyla başlayan, 15 ve 22 Ekim tarihli grup konuşmasında" PKK elebaşının silah bırakma çağırısı' yapmasını içeren' Terörsüz Türkiye' çabası, iki bölücü parti tarafından açıkça baltalandı."
İktidara yakın mecralarda yazan bazı isimler siyasi iktidarın ortağı ile beraber başlattığı yeni süreci yokuşa sürmek için fırsat kolluyorlar. Bunu yapmak için bahane aradıkları Hüda-Par'ın çalıştayına yönelttikleri ithamlarla gün yüzüne çıkıyor. Hüda-Par'ın "Kürt Sorununa İnsani Çözüm Çalıştayı" sonuç bildirgesinde sorunun temeline Kemalist rejimin ideolojik dayatmalarını koyması Nedim Şener gibi her devrin adamı olan gazeteci müsveddelerini rahatsız etmesi normal.
Şener'in 90'ların jargonuyla "bölücü parti" argümanını Hüda-Par için de kullanması gördüğü her Kürdü PKK’lı sanan ulusalcı bakış açısının izlerini taşıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Türkiye siyasi tarihine altın harflerle yazılacak olan adımı Nedim Şener gibi rejim artıklarının ufkunu aşıyor. Bahçeli'yi hedef alamayanlar normalleşme sürecini engellemek için Hüda-Par'ı kullanıyorlar. Tabi ki bu hayasızlığa ön ayak olanları da atlamamak gerekiyor. Nitekim Nedim Şener akıl ve ahlak dışı yazısında Mehmet Uçum'un ondan da beter demeçlerine yaslanıyor. Al birini vur ötekine!
Nedim Şener'in korku pompalayarak süreci akamete uğratma çabası onun tıynetinden beklenen bir şey. Yeni Şafak'tan Ersin Çelik'in yazısı ise oldukça şaşırtıcı bir durum ortaya çıkartıyor.
Ersin Çelik, "Hani ortak payda Müslümanlıktı?" başlıklı yazısında Hüda-Par'ı "ayrımcılık" yapmakla suçluyor. Bu suçlamanın temelini oluşturan tarih-toplum okuması ise oldukça zaaflı bir yerden besleniyor:
"Hüdapar’ın terk edilmesini arzuladığı 'ulus devlet paradigması', geçmişte Türklüğe dayalı ulusal kimliği esas alan ve Kürtlerin asimilasyonu üzerine kurulmuştu evet. Fakat günümüzde ve özellikle son 20 yılda bu paradigma kendi içinde büyük değişimlere uğradı, devletin anlayışında büyük değişimler yaşandı. Hâlihazırda ilerlenen yola da ırkçı ve kavmiyetçi anlayışı terk etmek üzere girildi. Böylesine derin bir anlayış değişikliğini amaçlamasa; daha evvel denenmiş ve sabote edilerek yarıda bırakılmış sürecin nihayete erişmesi için, muhafazakâr ve milliyetçi kodlardaki iki lider siyasi bagajlarını boşaltmazlardı.
Hüdapar’ın ulus devlet anlayışından vazgeçme talebiyle, Batılı güçlerin PKK eliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni parçalayarak işgal etme ve coğrafyayı 'devletsiz uluslar' kaosuna teslim etme hedefiyle örtüşüyor..."
Buradaki niyet okuma bir yana son 20 yıllık süreçte yaşandığı iddia edilen paradigma değişiminin çok büyük bir iddia olduğunu görmek gerekiyor. Öncelikle bir devletin üzerine inşa edildiği paradigmanın değişimi için neyin gerekli olduğunu sorgulamalıyız. AK Parti iktidarları sürecinde Türkiye’de vesayetin geriletilmesi için atılan adımları görmezden gelmek ne kadar hatalıysa "paradigma değiştirecek" kadar kararlı ve net süreçlerin yaşandığını ileri sürmek de hatalı olacaktır. Devletin üzerine inşa edildiği mantık devletin özünü teşkil ediyor. O mantığın kurucu ideolojisi ise tartışmasız bir şekilde Kemalizm.
Kemalist ideolojiye karşı geri adım atmak sistemin çok hızlı bir şekilde aslına rücu etmesiyle sonuçlanıyor. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında şahit olduğumuz süreç tam olarak bunun özetidir. Ordunun ve darbeci geleneğin de mimarı olan Kemalizm ile hesaplaşmak bir yana muhafazakâr-dindarların Kemalizm'e yaranma derdine düştüğü bu süreç gerçek anlamda bir zillet halini gösteriyor. Bu tutum en temelde Çelik'in de ifade ettiği "paradigma değişimi" yanılsamasından kaynaklanmakta. Bu sebeple Kemalizm'in tüm günahları ve ortaya çıkarttığı sorunlar unutuluyor veya görmezden geliniyor. Sorunların başında ise hiç tartışmasız ırkçı-ulusçu dayatmalar yüzünden ortaya çıkan ve bugün dahi tartışmanın merkezindeki Kürt sorunu meselesi yer alıyor.
Öte yandan Hüda-Par'ı Kürt milliyetçiliği ile ilişkilendirmeye çalışan Ersin Çelik, Kürt milliyetçiliğinin bir antitez olduğunu unutmuş olmalı. Kürt coğrafyasına dayatılan Türk ulusçuluğu başımızın belası olan PKK’yı var etti. PKK ve siyasi uzantıları bugün Kürt coğrafyasını sekülerleştirirken Türk ulusçularından yani Kemalistlerden ilham alıyorlar. Özünde Kürt ve Türk ulusalcı hareketleri kardeş ideolojilerdir. Birbirinden nefret ederken birbirinin varlığına muhtaç olan bu hareketler zaten bir süredir siyasi olarak benzer zeminlerde hareket ediyorlar. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in de DEM’lileri değil Hüda-Par'ı hedef alması bunun göstergesi. Hüda-Par'ın ulusalcı bir geçmişten gelmemesi ve dindar kimliği sebebiyle hedef gösterildiği bir ortamda Ersin Çelik nerede durduğunu gözden geçirmeli. Kemalistlerle aynı bildiriden rahatsız olmak dahi zaten başlı başına bir vebal olarak Ersin Çelik'in hassasiyetleriyle çelişecektir diye düşünüyoruz...
Kürt sorununu var eden Kemalist ideoloji hala yerli yerinde duruyor. 20 yıllık AK Parti iktidarının belli dönemlerinde kan kaybetmiş olması kimseyi yanılgıya düşürmemeli. Mehmet Uçum da ulusalcı hezeyanlarını zaten CHP adına değil AK Parti adına dillendiriyor. Özetle böylesine kırılgan bir süreçte Hüda-Par'ın sorunun temelini vurgulayarak Kemalist ideolojiye dikkat çekmesi Nedim Şener ve Mehmet Uçum'u rahatsız etmeli... Ersin Çelik'i değil!