Şu başörtülü kız çıkıp Atatürk'ü sevmiyorum dedi ve kıyamet koptu.
Fatih Altaylı şişenin kapağını açtı ve cin şişeden çıktı..
Fatih Altaylı ne büyük bir iş başardığının farkında mı bilmiyorum.
İlk günkü havası ile işin farkında değildi.
Bakın Hadi Uluengin ne yazmış Amiral gemisi Hürriyet gazetesinde; “ŞEYTAN kulağına kurşun, Castro Küba’sı bir ve Kim Jong İl Kuzey Kore’si iki, bu çifte kızıl hanedan dışındaki hiçbir ülke "lider kültürü" konusunda bizim elimize su dökemez. İran’daki Humeyni, Çin’deki Mao, Suriye’deki Esad fetişizmleri dahi, Mustafa Kemal’e r-a-ğ-m-e-n ve onun adına dayatılan tapınma yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalırlar. Fakat doğru, takvimi bile anasının ismine vaftiz eden Niyazof Türkmenistan’ı ciddi bir riziko olarak belirmişti ki; Allah’tan rahmete kavuştu da, üçüncü rakibi çabuk savmış olduk.”
İşte bu!
Kemalistler ilk kez “biz nerede yanlış yaptık” sorusunu sormaya başladılar.
İlk kez ciddi anlamda bir özeleştiri başladı..
Bu önemli..
Peki şu görüşe ne demeli: “o kutsal laik, o din seküler ve o maneviyat da maddi bir çehreye bürünür. Tapınmamız, iman ve ibadet etmemiz istenen kişi, lider, önder, isterse en ultra laik, en süper ateist, en şüpheci agnostik kimliği yansıtsın, buradaki d-i-n-î-l-i-k değişmez!”
Kemalizmi laik bir taassuba dönştürdüler ya, helâl olsun adamlara.. Mustafa Kemal'i Tabu haline getirdiler.. Anıtkabir türbe oldu..
Bakın şu yazıları yazan kişi Atatürk karşıtı biri değil: “Buradan itibaren ‘rasyonel akılcılık’tan falan bahsetmeyin! Çarpılırsınız.
Zira buradan itibaren, şeklen laik ama ruhen teolojik bir i-m-a-n benimsemişsinizdir.
Evet yazarın yazısının son cümlesi şöyle: “Oysa, hiçbir semavi Tanrı kendini dayatmaz! Dünyevi fani de tanrılık dayatamaz! Semavi ve dünyevi, tanrıları yalnız ‘kült’ ibadetlerden medet uman insanlar dayatır.”
Laiklik ve bilim onlara göre seküler bir din ya da yaşam tarzı.
Siyaset bir yaşam tarzı olabilir mi mesela. Yaşam tarzının içinde, din, gelenek, ahlâk, kültür, ideoloji her şey var..
Laiklik, kaynağını İncil'den alır ve kilise ile devlet arasında iktidar paylaşımını ifade eder.. Meşruiyet kaynağı incildir. Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya, Sezar'ın hakkı Sezar'a ait olacaktır. Yani haksız bir şekilde, Sezar'a ait olması gereken servet, silah ve iktidara el koyan kilisenin kendi alanına çekilmesi gerekir. Laikler bunu isterler.. Laikliğin objesi din ve devlet değil, kilise ile devlettir. Ayrılığı değil, paylaşmayı, çatışmamayı ifade eder..
Bu anlamda kilise hiyerarşisi içinde, ruhani iktidarın bir parçası olanların dışında kalanlara Laik denir.. Bakın burada kilise dediğiniz yapı Vatikan'ı ifade eder. BM'ye üye bağımsız, Egemen bir devletten söz ediyoruz..
Mesela bugün Fransa'nın Alsas Louren bölgesi Laiklik kurallarına göre yönetilmez. Hiçbir Fransız Laiki de çıkıp “Fransa Laiktir, Laik Kalacak” gibi slogan atmaz..
Varsayalım Laiklik bir yaşam tarzı! Böyle olsa bile devlet bireye bir yaşam tarzı dayatabilir mi?
Bugün okullardaki duvarda, bahçede, girişte, masadaki Atatürk resimleri, büstleri, sözleri, kiliselerdeki ikonaları hatırlatmıyor mu?
1950 öncesi “Türk'ün dini Kemalizmdir” diye ortaya dökülenler bu fikriyatın misyonerliğini yapmıyorlar mıydı? Son kez 1960'da ortaya çıktılar. Bu isimle yayın da yaptılar.. Ellerinden gelse ezanı Türkçeleştirmekle kalmayacaklar, Kur’an-ı Kerim'den ahkâm ayetlerini çıkartıp yerine nutuktan parçalar ekleyeceklerdi.. Kimi Mustafa Kemal'e mevlid yazmıştı, kimi “Türkün Yeni Amentüsü”nü yayınlamıştı..
Öyle değil mi; “Bütün millet bir olup sarılmalı silaha/Kurtulmak, kurtarmakta hacet yoktu Allah'a..” Özdemir Ağat yazmış bu dizeleri.
Leman Çiçekdağlı ne diyor bir bakın hele, “Ufukta sonsuzluğu çizen kudretli bir el / Göklere yükseliyor İlah gibi bir heykel / Bu varlığın önünde bir dakika dize gel / Bu taş daha kutsaldır o kabenin taşından..”
Bir de A. Tercan ne buyurmuş ona bir bakalım: “Ulu şefimizin gösterdiği yoldan yürüyelim. Onun yolu bizi yalancı ahret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır.”
“Ey büyük Ata! Ey Tanrının oğlu” (Kazım Ökmen)
Bu saçmalıkları nereden aldığımı merak ediyorsanız CHP tarafından “Cumhuriyet'in 15. yıldönümünde Türk Gençliği'nin duygu ve düşüncesi”ni anlatan ŞEREF KİTABIndan alıntıladım.. Cumhuriyet matbaasında basılmış. İstanbul'da.
Birileri, birine “Seviyor musun?” derken, aslında ürettikleri ve dayattıkları bu değerleri sevip sevmediğini soruyor olsa gerek..
Aslında o zamanki Halkevleri ve CHP yayınlarını bulup bir bakın, daha neler var neler! Tabiî bulabilirseniz! Bu işin farkına varanlar bunların çoğunu ortadan kaldırmışlar. Elinde o döneme ilişkin farklı yayınlardan olanlar, lütfen bir kopya fotokopisini bana da gönderirlerse sevinirim..
Hani bazen diyorum ki; CHP'nin bunları yayınlayacağı yok. Bari Vakit olarak biz yayınlayıp millete dağıtalım..
Bugün yaşadığımız olaylar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, sonunda Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerini ve Kemalizmi eleştirel açıdan tartışmaya başladı. Bu son derece önemli.. Bu tartışmadan son derece hayırlı sonuçlar çıkacak.. Tabu haline gelen konular bundan sonra daha kolay tartışılacak. Bu önemli bir kazanım.. Ve bu noktadan geri dönüş ise asla mümkün değil.. Bu dünyanın gidişini tersine çevirmek kadar zor..
Evet belki de, “şeklen laik ama ruhen teolojik” bir i-m-a-n benimsemişsinizdir. Aynı kod ve sembolleri kullanarak İncil ‘Tekvin’ini ‘halâskar nutku’na; Mesih ikonasını ‘ulu önder’ posterine; cami huşuğunu kabir nöbetine; Buda büstünü de ‘kurtarıcı heykeli’ne dönüştürdüğünüz takdirde, seküler biçimde tapınan, yakınan, inanan; fakat aslında yukarıdaki ‘kült’ün ta kendisini uygulayan bir din sistematiğini hayata geçirmiş olursunuz. Üstelik bir de, ‘Atatürk heykelleri rekortmeni’ (!) hazretin iftiharla yaptığı ve anlattığı gibi, ‘çatık kaşlı Tanrı’yla korkutmaya çalışırsanız, yandım Allah!
Selam ve dua ile..
Vakit gazetesi