Kemalistlerin Kudüs’e Bakışı veya “Araplara Oh Olsun!” Retoriği

​​​​​​​Kemalistlerin Kudüs tepkisi; ABD’nin kararına, İsrail’in insanlık-dışı tasarruflarına tepki gösterenlere tepki göstermek biçiminde özetlenebilir.

Ali Aydın, Milat Gazetesinde yazdığı “Kudüs, Yılmaz Özdil ve Westminister Katedrali'nin çanları” başlıklı makalede Kemalistlerin Kudüs’e bakışının ve klasik “Araplara oh olsun!” anlayışını yorumlamış:

ABD Başkanı Donald Trump Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını ve Tel Aviv'deki Amerikan Büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması hazırlıkları için talimat verdiğini açıkladı.

ABD’nin Kudüs kararının ardından tüm dünyada karara ilişkin tepkiler yükseldi.

Bu tepkiler çeşitlilik arz ediyor.

Bizler de Türkiye’de ABD’nin Kudüs kararı sonrasında birbirinden farklı tepkilere muhatap oluyoruz. Bir tarafta protestolar, mitingler, gösteriler var. Diğer tarafta ise tepki vermekte harcayacakları enerjiyi özellikle iki noktada yoğunlaştırarak sarf edenler var. Onlar da bir tepki veriyorlar; lakin tepkililere tepkili olmak gibi garip bir tutum içindeler. Onların tepkileri; ABD’nin Kudüs kararına, İsrail’in insanlık-dışı tasarruflarına tepki gösterenlere tepki göstermek biçiminde özetlenebilir. Enerjilerini ilk olarak sarf ettikleri nokta burası.

İkinci nokta ise bu vesileyle aşinası olduğumuz bildik bir Sol-Kemalist tekerlemeyi tekrarlamak: Hain Araplar, Ortadoğu bataklığı vb.

Özellikle Odatv ve Sözcü yazarları, irili ufaklı sol-kemalist tandanslı isim, Kudüs meselesinde pozisyonunu tam da yukarıda özetlediğimiz biçimde belirlemiş durumda. Kendi mahfillerinde pek çok yazı yayımladılar. Örnek çok anlayacağınız. Ne var ki benim en çok dikkatimi çeken Yılmaz Özdil’in 8 Aralık 2017 tarihli “Kudüs” başlıklı yazısı oldu.

Yazıyı ilginç kılan özelliklerinden birisi şaşırtıcı biçimde iyi başlaması. Çok değerli bilgilerle iyi devam etmesi. Ne var ki Özdil, bu iyi başlangıca rağmen sol-kemalist tekerlemeyi tekrar etmek gayreti ile çok kötü bitiriyor yazısını.

Kudüs’ü kaybedişimizin 100. yılını hatırlatarak başlıyor yazı.

9 Aralık 1917

“Kaybedişimiz”, bu ifadedeki “biz” vurgusuna dikkat. İsabetli bir hatırlatma çünkü.

Yazar Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı Yafa kapısından İngiliz kuvvetleri komutanı Allenby’nin şehre girişini aktarıyor sonra.

Alenby Kudüs’e girince şöyle diyor: “Haçlı seferleri sona erdi.”.

Özdil’in bu detayı da aktarmış olması çok önemli. Sadece bu da değil. Diyor ki Özdil; “Londra'da Westminister Katedrali'nin çanları çalıyordu, Paris'te Notre Dame Katedrali'nde özel ayin düzenleniyordu, Papa tüm dünyaya mesaj gönderiyor, “Türklere yardım eden herhangi bir Hıristiyan devlet olursa, derhal aforoz edileceğini” duyuruyordu.”

Sonra yazar yazının sonuna hazırlık yapmaya başlıyor. Kudüs'ü kaybetmemize en çok Araplar sevinmişti, diyor. İngiliz casus Lawrence tarafından organize edilen Araplar, Türkler gittiği için, İngilizler geldiği için “dua” ediyordu, diye ekliyor.

Yazısının sonunda ise vardığı yargının sürprizi yok: Kudüs’te bugün yaşananlar Arap ihanetinin sonucudur…

Yüreğimizi titreten onca hatıraya tek tek uğrayıp, sol-kemalist söylemin bildik limanına demir atıyor anlayacağınız.

Bugün yaşananlara dair Özdil’in sözcüklere dökmeyip yazı biter bitmez okuyucuya otomatik olarak armağan ettiği mesajı ise net: Oh olsun!

Yani tüm o geçmiş hatırlatması bunun için miydi?

Tüm o göndermeler, bugün yaşanan işgale, zulme, kıyıma, ihlale bir “Oh olsun!” çekebilmek için miydi?

Oysaki bizzat kendi aktardıklarını tefekkür etse, Kudüs’ü yitirişimizin tek başına bir iki bedevi kabilesi ile ilgili olmadığını görecek.

Kendi aktardıklarını tefekkür etse bugün bizi oraya rapt eden şeyin ne olduğunu bilecek.

Kendi aktardıklarını biraz tefekkür etse Türkiye dediğimiz varlığımızın hangi misyonla mukayyet olduğunu anlayacak.

Alenby niçin “Haçlı savaşları bugün bitti.”, dedi?

Biz Kudüs’te ölürken Westminister Katedrali'nin çanları niçin çalıyordu?

Biz kimdik?

Bu sorular kuşkusuz Müslümanların hatalarını, yanlışlarını, gafletlerini görmemize engel değil. Hatta kendimizi acımasızca eleştirebilmeliyiz de!

Bu soruların önemi şu: Bilgi, aktarmaktan öte idrak edilebilirse en azından bir Yılmaz Özdil olmamayı garanti eder.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!