HAKSÖZ-HABER
Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki mezuniyet töreninde 10. Yıl marşının çalınmasına tepkiler sürüyor.
Şehirdeki ilahiyat camiası ve fakültenin kuruluşu için yoğun gayretler sarfeden kişi ve kesimleri de son derece üzen bu gelişmeye gerek Kocaeli’deki İslami kuruluşlar gerekse de medyada tepki gösterildi. İzmit’te bazı İslami kuruluş temsilcileri rektör ve dekanla temas kurarak duruma ilişkin detaylı bilgi edindi ve tepkilerini ortaya koydu.
KOÜ İlahiyat dekanı ve akademisyenlerin çoğu bu hadisenin planlı bir çabanın ürünü olmadığını belirterek kendilerinin de bu şekilde gündem olmaktan rahatsız olduklarını ve daha sonra edindikleri bilgiye göre bunun üniversitenin tüm fakültelerinin mezuniyet programlarında uygulanan bir format olduğunu ifade etti. Organizasyondaki zafiyet kabul edilirken bundan sonra tekrarlanmaması için gerekli hassasiyetin gösterileceği kaydedildi.
Ali Osman Aydın’ın yazısındaki KOÜ İlahiyat’a ilişkin bazı soruları yukarıda aktarılan arka planla birlikte okumak daha adil olur. Bununla birlikte Aydın’ın hadise bağlamında serdettiği tespit ve değerlendirmelerinin çoğu genel manada yabana atılacak cinsten değil tabi. Mesela Atatürkçülük ile dindarlığın mezcedilmesine mebni çabalarda ortaya çıkan tutarsızlığa yönelik tespitleri kayda değer. Ha keza 10. Yıl marşına dair tespit ve değerlendirmeleri de öyle. Nitekim son olarak KOÜ’deki rezalete tepki gösteren bir öğretmen ADD tarafından şikayet edilmiş ve 10. Yıl marşının ilahiyatta dinletilmesi dava konusu edilmişti. Ali Osman Aydın’ın marşa ilişkin değerlendirmeleri bu örnek bağlamında da yakıcı pratik bir zemine oturuyor.
Ali Osman Aydın’ın Yeni Akit’te yayımlanan “Mustafa Kemal’in Dindar Askerleri!” başlıklı yazısının bahse konuyla alakalı bölümü:
10. Yıl Marşı Atatürkçüler tarafından dindarları taciz etme aparatı olarak kullanıldı bugüne kadar. Tektipleştirici, faşist, İslam karşıtı bir anlayışın sembolüydü çünkü. Batıcı modernistlerin dindarlar üzerindeki yüzyıllık baskısının fon müziklerinden biriydi bu marş. 90’lı yıllarda dindarlar yahut Atatürkçü bürokrasinin ötekileştirdiği diğer kesimler, ne zaman hak ve özgürlük talebiyle seslerini yükseltseler birileri bu sesi, 10. Yıl marşıyla bastırmaya çalışırdı.
Böyle bir sicile sahip marş, İlahiyat fakültesi mezuniyet töreninde kullanıldı!
Marş, bu arka plan bilinmediği için kullanıldıysa kötü; bilindiği ama umursanmadığı için kullanıldıysa daha da kötü bir tablo var demektir karşımızda. Fakat bu arka plan biliniyor ve bu tasvip ediliyor, bundan memnuniyet duyuluyorsa durum sandığımızdan da vahim demektir.
Türkiye’de dini eğitimi alanı, Kemalizmin tasallutuna rağmen kazanılmış; hem de büyük fedakarlıklarla, hayatlar heba edilerek kazanılmış bir mevzidir... Bu noktanın unutulması yahut umursanmaması görülüyor ki müslümanların Kemalizm’e entegre olması gibi korkunç sonuçlar doğuruyor.
“Kemalizm ile yakınlaşmak neden korkunç olsun?”
Şundan: Mustafa Kemal ile ilgili en muteber, en çok referans verilen kitaplardan biri olan “Çankaya”nın yazarı Falih Rıfkı Atay, adı geçen kitapta Kemalizmin Türkiye’de hangi icraatı yaptığını şöyle özetliyor: “Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır. Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu olacağından da şüphe yoktur."
“Ayetlerin hükmünü ortadan kaldırmayı” görev edinmiş bir ideolojiye bir dindar nasıl eklemlenmeye çalışabilir. Dahası, bunu dindarlığından vazgeçmeden yapabilir mi? Bunun muhasebesini, inananların vicdanlarına bırakıyorum.
Bu tablonun güncellenmiş “Dindar Atatürk” projesinin yeni bir boyutu olduğunu düşünüyorum. Kemalizmin İslam karşıtı geçmişi örtülmek isteniyor. Tefsir bastıran, meclis açılışında dua eden, “zikir çeken” Atatürk motifi ön plana çıkarılıyor. Bu projeyi bazı ilahiyat hocaları da destekliyorlar.
Kendi adıma bu Kemalist teoloji ve sonuçları hakkında şunu söyleyebilirim…
Laikliği savunan…
Cihad kavramına mesafeli yaklaşan…
Müslümanların bir “ümmet” olduğu realitesini yadsıyan,
İslam’ın en temel uzuvlarını yok sayarak onu bir “milli dinmiş” gibi yorumlayan,
Resmi bayramlarda bir bağlam bulup Mustafa Kemal güzellemeleri yapan…
İslam’ı laik cumhuriyete, ya da, laik cumhuriyetin kişi ve kurumlarını ısrarla İslam’a yamamaya çalışan bir ilahiyatçıdan hiçbir şey dinlemem! Çocuklarımın da dinlemesini istemem! İmam hatipteki kızımın bir meslek dersi hocası ile yaşadığı sorun üzerine okuluna gitmiş ve böyle bir öğretmen profiliyle karşılaşmıştım. Dinin ana omurgasındaki pek çok sembol ve uygulama bu öğretmen için yok hükmündeydi. Zaten kendisi, girdiği her derste “sizin dinin içinde olduğunu düşündüğünüz o şeyler aslında dindışı” gibi laflar etmesiyle meşhurmuş. Öğrencilerin çoğu o dersten hiçbir sorularına cevap bulamadan, aksine, kafalarındaki kuşkulara yenilerini ekleyerek çıkıyorlarmış. Ezan sesinden bile rahatsızlık duyan Kur’an-ı Kerim hocası profili düşünün, mesele yerli yerine oturacaktır.
Eğer mezuniyet programındaki tablo bir oldu bitti ürünü değil de bilinçli bir tercihin sonucuysa… Laikliği, seküler değerleri ve dolayısıyla Kemalizmi bir çerçeve olarak kabul eden dini eğitim anlayışı; Türkiye islamcılığında yaşanan kritik bir gerilemenin, ideolojik türbülansın, sabitelerdeki çözülmenin göstergesi olarak okunabilir.