Kemalistler 3 Yıldır FETÖ'yle Dayanışma İçinde Değil miydi?

Özlem albayrak, Yeni Şafak'taki köşe yazısında düne kadar Erdoğan'a vurmak için FETÖ'nün ürettiği her yalana balıklama atlayan, kirli kampanyalara destek veren Kemalistlerin bugün zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışmasına değiniyor.

Bunda Senin de Payın Yok mu Ey Kemalist!

Özlem Albayrak / Yeni Şafak

FETÖ'nün sivil halkın üstüne tank sürdürecek; vatandaşı sniperlarla avlatacak; Meclis'i bombalatacak kadar gözü dönmüş bir örgüt olduğu ortaya çıktıktan bu yana; laik-seküler kesimler, muhalifler FETÖ'yü ülkenin başına AK Parti kadrolarının, seçmenlerinin, muhafazakarların bela ettiğini ima ediyor. En çok kullandıkları da “Ne istediniz de vermedik” sitemi...

Aralarında artık bu yapıya destek çıkmak, ayıbı geçtim suç olduğu için; “madem darbeyi açıktan savunamıyorum, bir de iktidara FETÖ üzerinden vurayım” diye fırsatçılık edenler de var. Ama bu kesimin kahir ekseriyetinin, -itiraf etmek zor olsa da- darbe tehlikesinin onları ve bizleri aynı anda ezip geçeceğine artık ayıldığını düşünüyorum. O yüzden sesleri çıkmıyor; darbeye karşı hükümetin yanında durmaya elleri, dilleri varmıyor olsa bile; dış bağlantısı açık bu operasyonu meşrulaştırmaya da kalkışmıyorlar. En azından şimdilik...

Ama bu noktaya gelmemizde Türkiye'deki her toplumsal grubun bir parça payı var. Kendine dindar muhafazakar diyenlerin de var; laik-seküler kesimin, CHP seçmeninin, yeminli hükümet muhaliflerinin de... Çünkü, evet, AK Parti ve dindarlar bir zamanlar cemaat zannettiği FETÖ grubunu destekledi; ama bunu yaparken FETÖ'nün gerçek bir alçak olduğu da, CIA bağlantıları da, ajandaları da ortaya çıkmamıştı. Onlar gizliliklerini, el altından çevirdiklerini, tedbirlerini “Kemalist devletin zulmünden kaçıyoruz” gerekçesiyle açıkladığında; Kemalist devletin zulmünü bizzat tecrübe etmiş olanlar olarak, yöntemlerine şerhler düşsek de, onlara inandık. Gelgelelim, MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrıldığı 2012 Şubat'ından itibaren FETÖ'cülerin niyeti açığa çıkmış, devletteki örgütlenmesi afişe olmuş, siyaseti-devleti dizayn etmek istedikleri ortalığa dökülmüştü.

Buna rağmen sen ey hükümet muhalifi; sırf siyasi iktidara zarar verebilme ihtimali var diye FETÖ'cülere yönelttiğin eleştirilerin volümünü düşürdün; onlarla gizli, açık ittifaklara tevessül ettin. Desteklediğin muhalefet liderleri o günden bugüne her seçimde FETÖ'nün argümanları üzerinden hırsızlık-yolsuzluk söylemleriyle seçim kampanyaları düzenledi. FETÖ'nün bu devlet, bu ülke ve bu millet için ne derece tehlikeli bir örgüt olduğunu bile bile, yaptıklarına sustun. Amaç hükümetin düşürülmesi Erdoğan'ın indirilmesiyse; amaca giden her yolu meşru ve mübah saydın, FETÖ'nün söylemlerini yaygınlaştırdın. Oysa, sen de, ben de biliyoruz ki; amaca giden her yol mübah değildir, sözkonusu vatansa ilkesizlik bumeranga dönüşür; işte bak dönüp geliyordu.

Örnek vermek gerekirse; Ergenekon davasının sahibinin cemaat olduğunu, hepimiz biliyorduk. Laikçi, Kemalist, seküler, sen de öyle... Ama sen askerlerin yargılanmasına itiraz ettin, dindarlar etmedi. Nasıl edelim! Ordunun öylesine meşum ve kabarık bir sicili, rejim bekçileri adına o kadar çok dindar dövmüşlüğü vardı ki; “ordu darbeye hazırlanıyormuş” dendiğinde kalbinde şüphe duyacak kimse bulamazdınız bu mahallede. En azından bendeki durum buydu. Öyle ki, 2013 Şubat'ında Ergenekon tutuklusu Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a terörist denmesine, ilk savunma hamlesinin Erdoğan'dan gelmesi hem şaşırtıcı, hem de yadırgatıcıydı…

Şu oldu; davaları açan da, yürüten de siyasi irade değildi; ama uluslararası kamuoyunda Türkiye'yi diktatörlükle yönetilen bir bataklık ülkesi gibi gösterme eylemi ilk kez Ergenekon davalarıyla başladı. Batı basınında FETÖ'cülerin yaptığı tüm hukuksuzluklar hükümetin hesabına yazıldı. Sen ey Kemalist, seküler, laikçi; sen bunu gördüğün, gerçeği bildiğin halde hükümetin yıpranıyor olmasını ülkenin taksit taksit ödeyeceği bedele tercih ettin. Gazeteciler de içeri atılıyordu, ardından basın özgürlüğü tartışmaları geldi. O da FETÖ işiydi ama uluslararası kamuoyu faturayı yine bir devlet olarak Türkiye'ye kesti. İngilizce tweetlerle, yabancılara şikayetlerle buna ne çok katkın oldu, hatırla!

17-25 Aralık'taki amacın yolsuzluk filan olmadığını, Erdoğan'a operasyon çekildiğini gördün. Ama memleketin eski hükmedicisi olan sen, bunu görmemiş gibi yaptın. Muhafazakarların iktidarda olmasına duyduğun ve yıllardır geçmek bilmeyen nefretin, FETÖ gazıyla seni Demirtaş'la, PKK'yla kolkola girmeye varacak denli kendinden geçirdi. Kendi ülkene ne yaptığını göremeyecek denli kör bir öfkeyle doluydun. F-16'ların sonik bombaları seni kendine getirdi mi, hala emin değilim...

MİT TIR'ları haberi de “Türkiye DAEŞ'e destek veriyor” cümlesinin bahanesiydi sadece. Bunu bu ülkede yaşayan herkes biliyor. Ama hükümet muhalifi olarak sen, bırak doğruyu söylemeyi, bunu bir kazanç saydın. Bu fitne tohumu bir kez atıldıktan sonra Türkiye ne zaman PKK, PYD diyecek olsa, ne vakit Suriye'de oyuncu olarak yer alma hamlesi yapsa; uluslararası karar vericiler tarafından DAEŞ kartı önümüze bir engelleyici olarak sürüldü. Sen ey kendine vatansever diyen laik, seküler, Kemalist -ya da kendini nasıl tanımlıyorsan-; FETÖ yaptı, sen çoğalttın; FETÖ kumpas kurdu, sen yaygara kopardın; FETÖ hukuku çiğnedi, sen hükümeti suçladın; FETÖ Pensilvanya'dan attı, sen buradan tuttun. Bunu yani, Türkiye'ye biraz da sen yaptın…

Doğru, muhafazakarlar Fethullah Gülen konusunda büyük yanıldı; ama iyi niyetlerinin iyi gerekçeleri vardı. Peki sen Laikçi-Seküler-Kemalist sen FETÖ'yü hangi amaçla destekledin. Bunu en azından kendine hiç sordun mu?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!