Kemalist kafa darbe ve katliama takılmaz; çıkarlarına tapınır!

Orhan Bursalı, Cumhuriyet Gazetesi'nin görece olarak daha ağır başlı, agresif söylem ve önermelerden kaçınan bir köşe yazarı ama neticede her Kemalist gibi o da darbeci askerlere saplantı düzeyinde saygı ve sadakat duyuyor…

Kerem Sözer / HAKSÖZ HABER

Cemal Abdünnasır'dan Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek'e uzanan askeri darbe ve askeri vesayet rejimini görmezden gelerek ama özellikle Mısır tarihinde bir ilk olan serbest seçimlerde Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin)'in adayı Muhammed Mursi'nin zaferini küçümseyerek ve önemsizleştirerek işe başlayan Orhan Bursalı güya Türkiye'yi makul ve faydalı bir diplomatik çizgiye teşvik ediyor.

Henüz yazıya girerken başlıyor Orhan Bursalı'nın yalan, perdeleme ve manipülasyonları. "Müslüman Kardeşler’in yüzde 26 ile seçilmiş lideri Mursi" diyor ilk cümlede fakat 16-17 Haziran 2012'de yapılan seçimlerde Mursi % 51.73 oy almıştı. Aklınca Mısır'da geçmişten bugüne sandığa gitmeyen kitlelerin payını düşerek Mursi'yi % 26'nın yani Mısır halkının ancak çeyreği tarafından desteklenen bir isim olarak lanse etmeye girişiyor. Fakat Bursalı'nın yazısındaki asıl rezalet General Sisi'nin Genelkurmay Başkanı sıfatıyla giriştiği katliam ve darbeye ilişkin değil bir cümle ile ima ile dahi yer verilmemesinde gösteriyor kendisini.

Orhan Bursalı, ortalama Cumhuriyet okurlarına, Kemalist mantık ve teamüllere seslenmeyi alışkanlık edinen diğer yazar ve muhabirler gibi insan haysiyetini ayaklar altına alan bir oportünizmle hemen basit bir bilanço koyuyor ortaya: "Milyarlarca Kayıp". Kafaları da duruşları da gayet net: "Bize ne Mısır'daki darbeden ve darbecilerden! Bize ne Rabia meydanında katledilen binlerce insandan! Bize ne tanklarla çiğnenen, sokaklarda infaz edilen, cezaevlerinde en ağır işkencelere tabi tutulan Mısır'ın Müslüman halkından! Biz ekonomik çıkarlarımıza, askeri cuntalarla yapılacak ticaretten elde edeceğimiz milyarlara bakarız!" Tabii ki araya hemen Ulu Önder'in "yurtta sulh, cihanda sulh" gibi her türlü oportünizmi sempatik kılan ilkesiz, vicdansız ve de hukuksuz mottosunu sıkıştırmayı da unutmadan. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çelişkisini eleştirmek yerine Mısır halkının iradesine balyoz indiren Sisi'yle neden en baştan beri işbirliği yapmadığı için kınayan, ayıplayan ve yazıklanan bir alaycılık her satırda sırıtıyor.

"Bütün Atatürkçüler Suriye'de Esedçi, Mısır'da Sisici'dir!"

Cumhuriyet Gazetesi başta olmak üzere hemen bütün Kemalist kadrolar hem Tek Adam ve Tek Parti rejimin asrısaadet gibi fanatikçe savundular hem de ordu-yargı ve üniversiteler içinde illegal örgütlenmelerle askeri darbeler için uygun zemin ve iklim oluşturmak için seferber oldular. Fakat bütün bu kirli-karanlık-kanlı ilişki ağlarını hiç utanmaksızın "demokrasi ve aydınlanma mücadelesi" diyerek millete yutturmaya çalıştılar. Kemalist yazarçizer kadroları da siyasetçi bürokrat takımı da Türkiye'de olduğu gibi Türkiye dışında da askeri cuntaları desteklemeyi marifet ve zaruret saydılar. Kimyasal katliamlar, varil bombalarıyla yıkılan şehirler, işkence merkezine dönüştürülen cezaevleriyle meşhur Esed/Baas cuntasının en fedakar sözcüsü olma hususunda Cumhuriyet başta olmak üzere Kemalist cephenin 12 yıldır sergilediği performansı unutmak ne mümkün?! Benzer bir durumu Mısır'daki Sisi cuntası için de hiç utanmaksızın, hiç tereddüt etmeksizin sergilediler, sergiliyorlar hala…

20 yıl süren Afganistan'daki NATO-Amerikan işgal ve katliamlarını meşru-makul ve zaruri göstermek için elbette ki ellerine aldıkları en önemli aparat "Taliban nefreti ve korkusu"ydu.  Seçimle siyasal temsile talip olan İhvan-ı Müslimin'e karşı Sisi cuntasına yaltaklanmaları, ülkenin % 80-85'ini oluşturan Sünni Suriye halkının temsilcilerine karşı Nusayri Baas cuntasına rezilce destek vermelerinin temelinde hiç şüphesiz iflah olmaz bir İslam ve Müslüman düşmanlığı yatıyordu. Ali İsmail Korkmaz veya Berkin Elvan gibi isimleri efsaneleştirip bir propaganda aracına dönüştüren Kemalist-Ata/Türkçü çevreler Suriye'de, Mısır'da, Afganistan'da binlerce, on binlerce gencin, kadının, çocuğun, yetişkinin, yaşlının sistematik olarak katledilmesini unutmamızı, görmezden gelmemizi bekliyor hatta yasını tutmamızı dahi idrak edemiyor hala. Sisi ile kucaklaşıp milyarlar kazanmanın hayaliyle yanıp tutuşan Orhan Bursalı her şeyden önce çirkin bir ibret tablosu, yüz kızartıcı bir utanç abidesi olarak fırlıyor meydana.

Katliama, işkenceye, askeri darbeye, vesayet ve yolsuzluk rejimine alkış tutan, bütün bir ülkeye ve siyasete basit menfaatler uğruna insan onur ve haysiyetini bile isteye çiğnemeyi öğütleyen Orhan Bursalı gibi Kemalist gazeteciler düşmanları azaltmaya, dostları arttırmaya değil mazlumları düşmanlaştırmayı, zalimleri ise dost edinmeyi öneriyorlar. Bunun adı siyaset veya diplomasi değil düpedüz katillere yaltaklanmak, halkın iradesine silah çeken askeri cuntalar hesabına PR yapmaktır. Oysa önce ne kadar insan olduğunuza dair bir bilanço çıkarmaya, evrensel ahlak ve hukuk değerleriyle ne kadar uyumlu olduğunuza dair bir muhasebe gerçekleştirmeye muhtaçsınız. Toplumu "milyarlarca kayıp korkusu" veya "milyarlarca kazanç hayalleri" arasında dolandırıp aldatmak olsa olsa sefalet kokan bir oyundur. İnsan olan utanır, mahcup olur ve böylesi bir bataklığın sözcülüğünde inat etmez; ama sadece insanlıktan nasibi olanlar...


Orhan Bursalı / Cumhuriyet

Şüphesiz yanlıştan geri dönüş önemlidir. Müslüman Kardeşler ve Ortadoğu’nun (Müslüman ahalinin) liderliği ham hayali, bu amaçla tüm siyasi kartların Müslüman Kardeşler’in yüzde 26 ile seçilmiş lideri Mursi üzerine oynanması, Türkiye’yi ekonomik ve siyasi çıkmazla yalnızlığa sürüklemiş, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynakları konusunda Mısır’ın Yunanistan ile anlaşmaları Türkiye’yi dışlamıştı. Mısır ve Yunanistan Türkiye’nin Libya ile anlaşmasına da karşı çıkmıştı. 

MİLYARLARCA KAYIP

Bu kaybın bir bilançosunu çıkaran olacaktır. 

Tüm bunlar Erdoğan’ın “Katil Sisi” politikasının sonuçlarıydı. Dahası var: Ekonomik ilişkiler de dibe vurmuştu. 

Erdoğan iki yıldır Mısır cumhurbaşkanı ve Mısır ile ilişkileri ve yanlış rotayı düzeltmek istiyordu. Fakat Sisi işi ağırdan aldı. 

Dün “katil” diye seslenilen Sisi’yi şimdi “kardeş” statüsüne yükseltmek nasıl bir siyasi ve diplomatik manevradır, duygudur bilemem. Ama bu hatalı politika değişikliğine gidilirken şüphesiz arka kapı diplomasisinde pek çok özürler dilendiğini, Türkiye-Mısır kadim ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması dileklerini sunduklarını tahmin edebiliriz. 

BUMERANG HASARI

Ülkenin dış politikası anlık ve duygusal tepkilerle hiçbir zaman oturtulmaz. 

Hele hele, ulus devlet çağında, dış politikayı 150 yıl öncesinin Osmanlı egemenliği ve ilişkileri üzerinden okumak ve “Osmanlı Bakiyesi” anlayışı üzerinden sultanlık ilişkilerini diriltmeye çalışmak siyaset bilmemek ve dünyanın nerede olduğunu anlamamaktır. 

Bu yanlış politika, her ne kadar temel anlayış hâlâ Sultanizm olarak varlığını sürdürse de hayatın ve dünyanın gerçeklerine çarparak bumerang olarak Ankara’ya geri dönmüştür. 

Bu geri dönüşün şüphesiz ağır bir hasarlı çarpma etkisi oldu. 

DÜŞMANLARI AZALT, DOSTLARI ARTIR

Şimdi Sisi ile Ankara’da bu ağır hata düzeltilmektedir. 

İki tarihsel ve kültürel kardeş ülkenin daha bir üst düzeyde birlikte hareket etmeleri gerekir. 

Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” politikası değişmez bir gerçekliktir ülkemiz ve dünya için. 

Düşmanlığı-düşmanlıkları azaltacak, dostlukları-dostları artıracaksınız. 

Bu kadar basit.

Yorum Analiz Haberleri

Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!
ABD, Suriye'deki askeri birliğini geri çekecek mi?