Kemalist Edebî Tahayyül ve Hasan Âli Yücel

ALİ EMRE

Dil ve kültürle ilgili tutumların yaygınlık ve kalıcılık kazanmasında en büyük etken ve dayanak kuşkusuz eğitim ve edebiyat alanındaki çalışmalardır. Eğitimi, basını ve edebiyatı kuşatıp biçimlendiremeyen yaklaşımların etkinliği sınırlı olacaktır ister istemez. Bu nedenle, Cumhuriyet döneminde, iktidarı elinde tutan elitler ve politikacılar aracılığıyla bir “kültür ve sanat perspektifi” oluşturma çabalarına da tanık olmaktayız.

Edebiyatı hem biçem ve izlek hem de içerik yönünden etkileyen yaklaşımlar, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren görünürlük kazanmakta gecikmemiştir. Kimi zaman gönüllü ve bağımlı yaklaşımlarla açımlanan bu tür etkinlikler, kimi zaman da ısmarlama ya da bir istikamet dayatma yoluyla ortaya çıkmıştır.

“Atatürk’ün sofrası”na dâhil olabilmek için çırpınan yazarlar, hayali tarih tezleri üretenler, destan ve efsaneler yaratanlar, abartılı bir “Milli Mücadele” edebiyatı kotaranlar, çizgi değiştirenler, kahraman portreleri yaratmakta hiç gecikmeyenler, halkın değerlerini ve simalarını yapıtlarında küçümseyip horlamayı marifet zannedenler, geçmişe, geleneksel ya da dinî olana sövmeyi edebiyatın değişmez bir konusu haline getirenler, Batılı bir hayat tasavvurunun yerleşmesi için gönüllü yeniçeriliğe soyunanlar bu bağlamda hatırlanabilir. Cumhuriyet döneminin en saygın yazarlarından biri olarak görülen ve her kesim tarafından sevildiği kabul edilen Reşat Nuri’nin bile Yeşil Gece adlı romanını “Atatürk’ün siparişi” üzerine yazmasıyla ilgili yerleşik kabuller bile başlı başına önemli bir veridir ve düşündürücüdür.

28 Aralık 1938’de Milli Eğitim Bakanı olarak göreve başlayan Hasan Âli Yücel de bu bağlamda önemli bir sima olarak karşımıza çıkar. Yücel’in, yeni bir dil, kültür ve edebiyat kanonu oluşturulmasında dikkate değer çabaları olmuştur.

1-5 Mayıs 1939’da Ankara’da Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in çabalarıyla toplanan Birinci Türk Neşriyat Kongresi’nin açılış oturumunda, dönemin başbakanı Refik Saydam şunları söylemektedir: “Memlekette bir Milli Kütüphane vücuda getirdik. Bunu en uzak köye kadar götürmek, yalnız götürmek değil okutmak zevkini daimi surette idame etmek bu kongrenin yapacağı programa tâbi olacaktır.”

Bu sözlerden anlaşıldığı gibi, büyük ölçüde Hasan Âli Yücel’in yön vereceği kadrolar eliyle bir “kültür devrimi” öngörülmüş, çalışmalar çok yönlü bir şekilde devam ettirilmiştir.

Yücel, dönemin simaları içinde, bir kültür Promete’si olarak nitelenebilecek bir role sahiptir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının dilde yaptığını o, sanat, kültür ve eğitim alanında canla başla gerçekleştirmeye gayret eden çalışkan bir idealisttir. Halkın bu eksende bir dönüşüm yaşayabilmesi için bir “yol haritası” çizmiş ve birçok alanda başarılı da olmuştur.   

Bakan olduğunda, yarım yamalak bir Tanzimat aydınlığı ile çağdaş bir toplum yaratılamayacağını söyleyerek işe başlamıştır. Hasan Âli Yücel, sadece Köy Enstitülerini kuran bir yönetici değildir o. Türk Neşriyat Kongresi, Birinci Eğitim Şurası, Devlet Resim ve Heykel Sergisi, Tercüme Bürosu, Tercüme Dergisi, Devlet Konservatuvarı, Eski Eserler ve Müzeler, Dünya Klasikleri gibi kurum, oluşum ve planlamalarda da etkindir.

Hasan Âli Yücel’in girişimleriyle Batılı eserlerin tercümesi planlanmış hatta Muharrirler (Yazarlar) Kongresi yapılmıştır. Çeviri seferberliği ilan edilmiş, Tercüme Bürosu kurularak başına önce Nurullah Ataç, sonra da Sabahattin Eyüboğlu getirilmiştir. “Harika çocuklar” olarak nitelenen birçok genç okumaları için yurtdışına gönderilmiştir. Özel basım ve yayın kurumlarına devlet iştirak etmeye başlamış, onları takviyeye yönelmiştir. Çocuk edebiyatı kitaplığı oluşturulmuştur. Ortaöğretim gençliği için kitapların yazdırılması ve çevrilmesi düşünülmüştür. Halk için de yayın seferberliğine girişilmiş, ansiklopedi ve başvuru kitapları hazırlanmıştır. Bir dönem etkili olan Halk Evleri de yine bu bağlamda akla getirilmelidir.

Bütün bunlar gerçekleştirilirken ciddi bir makas değiştirmenin yaşandığını, toplumun yeni bir hiza ve istikamete evrildiğini söylemek mümkündür. O günkü koşullarda bazı iyi niyetli ve yararlı tarafları da olmakla birlikte, kimi yönlerden son çözümlemede bir toplum mühendisliği gerçekleştirilmek istenmiştir. Koca bir birikim neredeyse tamamen yok sayılmış, sert ve hasmane bir edebiyat mızrakçılığı yaşanmıştır.

Bu arada yapılan devrimlerin edebiyata tahvili de unutulmamış; resmi şairler, yazarlar, aydınlar yetiştirilmiştir. Sadece Behçet Kemal Çağlar gibi zayıf isimler değil; önemsenen, isim yapmış birçok yazar ve şair de bu furyaya ya da yönlendirmeye bir şekilde katılmıştır. Reşat Nuri’den Yakup Kadri’ye, Faruk Nafiz’den Falih Rıfkı Atay’a, Nurullah Ataç’tan Mehmet Emin Yurdakul’a, Peyami Safa’dan Pertev Naili Boratav’a, Halikarnas Balıkçısı’ndan Ahmet Hamdi Tanpınar’a kadar birçok ismi bu eksendeki katkılarıyla anmak mümkündür.