Kemalist Dikta Savunucularının Mağduriyeti!

Yeni Şafak yazarı Murat Aksoy Alevilerin mağdur olduğu iddiasına kendisini o kadar teksif etmiş ki, dershane tartışmasını bile getirip bu konuya bağlayabiliyor.

HAKSÖZ-HABER

Dershane tartışmasının dershane ile sınırlı bir konu olmadığını vurgulayan Murat Aksoy çözümün laik devlet ilkesinin tam manasıyla hayata tatbikine bağlı olduğuna, oradan da son zamanlarda sürekli yaptığı şekliyle Alevilerin sorunlarının çözümüne sıçrıyor.

Alevilere kimsenin empati yapmadığını, Alevilerin bu ülkenin zencileri olduğunu, eşit muamele görmediklerini falan sıralıyor. Doğrusu ortaya konan bu yürek paralayıcı manzara karşısında nutkumuz tutuluyor! Ve sayın yazarla aynı ülkede mi yaşıyoruz merak ediyoruz.

Gezi ile birlikte Alevi duyarlılığının bir hayli kabardığı görülen Murat Aksoy’un her fırsatta dile getirdiği mağduriyet söyleminin tek bir orijinal boyutu var, o da bu tezlerin Yeni Şafak’ta tekrarlanması! Yoksa gözümüzün içine sokmaya çalıştığı tezlerinin zaten yıllardır tüm medya organlarında ziyadesiyle yer aldığı açık. Üstelik de mağdur addettiği kesimin hala bu ülkede Kemalist dikta düzeninin en yılmaz savunuculuğu ve sahipliğine soyundukları gerçeğini de düşündüğümüzde kimin mağdur, kimin zalim olduğu sorusu bir kere daha üzerinde durmaya değer!   

***

Dershane, cemaat, siyaset, laik devlet ve Aleviler

Murat Aksoy

Dershane tartışması görünen o ki hız kesmeden devam edecek. Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, yapılmak istenenin eğitim sisteminin yapısal dönüşümünün parçası olarak, dershaneleri 'kapatmak' değil 'dönüştürmek' olduğunu açıkladı.

Bu açıklamaların cemaati tatmin etmediği görülüyor.

Hep yazdık; AK Parti siyasi parti olarak siyasi adımlarının maliyetini üstlenmiş bir partidir. Dershanelerin dönüştürülerek kapatılması da siyasal bir tasarruftur. Bu tasarrufu eleştirebileceğimiz nokta daha katılımcı bir süreç işletmemesidir. Bu eleştiriyi bireysel ya da siyasi olarak yapmak insanların ve partilerin hakkıdır. Zira AK Parti'nin bu siyasi tasarrufuna karşı mücadele alanı siyasetin içindedir.

DERSHANE SADECE DERSHANE DEĞİL

Cemaatin açığa düştüğü nokta burasıdır. Anlaşılıyor ki cemaat için dershaneler, sadece dershane değil. AK Parti'nin bu siyasi tasarrufuna karşı hiçbir alternatif model sunmadan 'kapattırmayız' tavrı sorunlu bir tavırdır. Bu bakış; dershanelere 'son kale' ya da 'surda açılacak ilk delik' muamelesi yapmaktır.

Bu yüzden cemaatin yapması gereken, siyasal adıma karşı alternatif önerilerini kamuoyuyla ve hükümetle paylaşmak ya da bunun doğrudan bir hareket/parti üzerinden 'baskı grubu' olarak siyasetini yapmaktır. Ya da daha açık bir tercihle siyasallaşmadır.

Dershane geriliminin adını doğru koymakta fayda var.

Ortada dershanelere ihtiyaç bırakmayacak bir yapısal düzenleme mi var? Yok.

Eğer varsa bile kamuoyuna yeterince iyi anlatılabilmiş değil.

AK Parti ile cemaat arasındaki gerilim, toplumda var olan tüm farklılıklara tarafsız olması gereken devlete sahip olma, iktidar paylaşımı sorunudur. Bir taraf siyasal projelerini sorunsuz sürdürmek için iktidar alanını genişletmeye çalışırken; diğer taraf yıllar içinde elde ettiği özerk alanları korumak istiyor.

O yüzden dershane tartışması bir eğitim sorunu tartışması değildir ve olmayacaktır.

Bu gerilime son vermek için dile getirilen 'kardeşlik hukuku','iki taraf da kaybeder' benzeri orta yolcu söylemler çözüm değil; bu gerilimi ertelemekten ibaret anlayışlardır.

Çözüm, devletin bir aktör değil regülatör olduğu, dindar ve muhafazakâr insanların olduğu kadar seküler insanların da kendini rahatça ifade edebileceği, tüm toplumsal kesimlere eşit duracak -ve ne yazık ki zamanında olmadığı için çok şikayet edilen- 'laik devlet'e doğru zihinsel bir dönüşümü sağlamaktır.

BU TOPLUMUN BİR DE ALEVİLERİ VAR

Aleviler üzerine yazılacak bir yazı için uzun bir giriş olduğunun farkındayım.

Malum dershane tartışmasından 2. Gezi çıkabileceğini dillendirenler var. Ya da Gezi'yi bir tür Alevi ayaklanması olarak tanımlayanlar da. Zaten Emniyet'in gözaltı soruşturmalardan elde ettiğini söylediği veriler de bu ifadelere zemin hazırlar nitelikte.

Ama nedense kimse, Alevilerle empati yapmayı denemiyor.

Herkes Aleviliği konuşuyor ama sıradan Alevilerle kimse konuşmuyor.

Oysa Aleviler, bu toplumun eşit vatandaşları. En azından öyle olmak istiyorlar.

Dışarıdan Alevilerin siyasal tercihlerini sorgulayabilir, onları Stockholm Sendromu'ndan muzdarip olmakla eleştirebilirsiniz. Hatta Alevileri Kemalizm'le hesaplaşmaya davet de edebilirsiniz. Ama inanın bunların hiçbiri Alevilerin büyük kısmının ne siyasi tercihlerini ne de Türkiye'ye bakışını değiştirmez.

Çünkü son yıllarda gerek tek tek, gerekse cemaat olarak Alevilerin karşı karşıya kaldıkları durum gösteriyor ki; eğer Türkiye'de zenci arıyorsanız; Türkiye'nin esas ve değişmez zencileri Alevilerdir.

İddialı bulabilirsiniz ama değil.

Bu, tek parti döneminden bugüne hiç değişmedi. Alevilerin bir dönem yargı da ya da askeriyedeki yoğunluğunu örnek bile verseniz bu gerçek değişmez. Çünkü Alevileri yargı ve askeriyeye alan devlet aklının amacı; düşman ya da tehlikeli gördüğü diğer toplumsal bir grubu Aleviler üzerinden tasfiye etmektir.

Evet, Gezi'de Aleviler hak ve özgürleri için parkın içinde barışçıl gösterilerde bulundular.

Bulundular çünkü; kamusal alanda hak ve özgürlük alanlarının daralmasından endişe duyuyorlar. Kamuda uğradıkları ayrımcı politikalar itiraz için, KPSS ile personel alımda elendikleri sözlü sınavları protesto etmek için, kendilerine dayatıldığını düşündükleri hayat tarzına itiraz için, Gezi'de bulundular. Ama buradan Gezi'yi topyekün bir Alevi ayaklanması olarak sunmak da gerçekle bağdaşmaz.

Alevilerin büyük bir kısmının neden hala CHP'ye oy verdiği yeterince açık değil mi?

AK Parti-cemaat gerilimi bile size bir fikir vermiyor mu?

Son olarak ifade edelim ki, Alevilerin neden Gezi'de olduklarını, neden CHP'ye oy verdiklerini ve neden AK Parti ile barışmadıklarını anlayabilmek için onlara içeriden bakmanız şart. Onları eşit vatandaş kabul etmeden, onlara uygulanan ayrımcılığa son vermeden de bunu yapamazsınız.

Tabii eğer Aleviler sizin için önemliyse...

Yeni Şafak

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...