Kimileri Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Esat’a benzeterek Avrupa sosyalistlerini bile küplere bindirmesini gaf olarak değerlendirebilir. Lakin kazın ayağı öyle değil. Klıçdaroğlu’nun yaptığı olsa olsa gaf değil gafizm (gafkoliklik) olabilir. Mesele onun orada ‘boşboğazlık’ yapması veya Esat ile Erdoğan arasında ton farkının bulunduğunu söylemesi falan değil. Çaktırmadan baştan beri Esat taraftarlığı yapması ve onu kollamasıdır. Bir tertiple veya katakulli ile CHP’nin başına geldi. İşte sırrı burada aramak lazım! Acaba Esat’ın dostları mı bu posta gelmesine himmet etti, yardımcı oldular? Ya da bu Esat taraftarlığını nereden kaptı? Veya nasıl oldu da bu kadar Esat yareni haline gelebildi? Mesele onun Erdoğan’a sataşması falan değil. Dolambaçlı yollarla ve sinsi bir biçimde Esat’a kol kanat germesidir. Sürekli olarak kollamasıdır. Yani bu hususta sistematik bir politika ve yöntem izlemesidir. Bu artık Suriyeli muhaliflere de malumu oldu. Onun ötesinde Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grupta da istiskale neden olmuştur. İran diplomasisi dünyayı çılgına çevirirken Kılıçdaroğlu da Avrupalıları şaşkına ve ötesinde çılgına çevirdi. Daha önce Yorgo Papanderu da Suriye konusunda Kılıçdaroğlu ile paralel düşünmediklerini söylemişti. Hatta paylamıştı. Demek ki öncekinden ders almayan Kılıçdaroğlu bu sefer sert kayaya çarptı. Son hamlesiyle veya konuşmasıyla birlikte tüy dikti. Avrupa’da Sosyalistler arasında ondan gayrı Esat’a sahip çıkan yok. Esat’ın sözcüsü gibi konuşuyor. Hatta sadece namdar Esat’ın sözcüleri gibi davranıyor. Sözgelimi BM’deki Suriye’nin Temsilcisi Beşşar Caferi bu namdar sözcülerden birisidir. Yoksa Suriye’nin ülkesine dönen büyükelçisi Nidal Kaplan kibar adamdı şefi katil Beşşar’ı savunacağım diye Kılıçdaroğlu kadar reverans yapamazdı. Başbakan Erdoğan ile Beşşar Esat arasında sadece ton farkı olduğunu söylemiş. Kendisiyle Esat arasında ise olsa olsa ton farkı değil hiyerarşi farkı olabilir. Alt üst meselesi.
¥
Baas tarzı Sosyalist, Beşşar Kılıçdaroğlu AP Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda’yı bile şirazeden çıkardı ve adam Avrupa Sosyalizmi çatısı altında böyle zırvalara müsaade edemeyeceklerini söyledi. Sözlerini geri almasını isteyince Kılıcdaroğlu kendilerinin görüşmeyi iptal ettiklerini söylüyor. Şartı ve zılgıtı yiyince görüşmeyi kendileri iptal etse ne olur iptal etmese ne olur? Adam açıkça ‘misafirsen ev sahibinin kurallarına ve adabına uyacaksın ve Suriye Baas’ı gibi yani siyasi şebbiha gibi davranmayacaksın’ diyor.
Kılıçdaroğlu ise saplandığı vartadan Şark kurnazlığıyla kurtulmaya çalışıyor. Ne olmuş? Büyüklük bunlarda kalmış ve görüşmeyi iptal etmişler! Vaziyeti kurtarmışlar! Yerleri belli oldu. Artık Baas Sosyalist Birliği çatısı altında toplanabilirler. 1971 yılında Türkiye’de Baas tarzı bir darbe yapılacaktı. Mahir Kaynak gibiler o dönemde bu Baas tipi darbeyi önlediklerini söylemiştir. 28 Şubat sürecinde yine buna yeltenenler oldu ve buna karşı Muhsin Yazıcıoğlu gibiler kendilerini siper ettiler. Kılıçdaroğlu ise Baas darbesini AP çatısı altında yapmaya kalkıştı!
Neyse bizim ülkemiz darbelere karşı şerbetli ama AP çatısı altında böyle bir şey sökmez. Affetmiyorlar. Kılıçdaroğlu buradaki alışkanlıklarını oraya taşımak istedi. Duvara tosladı.
¥
Bir an düşünelim: Bu benzetmeyle Kılıçdaroğlu neyi kastetmiş olabilir? Onun zaviyesinden meseleyi anlamaya çalışalım. Gerçekten de bir kişinin bile bilerek kanına girmemiş olan Başbakan Erdoğan’ı Beşşar kadar kötü mü göstermek istiyor yoksa gizlice kolladığı Beşşar’ı Erdoğan katına ve seviyesine mi yükseltmek istiyor? Zira akıl var yakin var. Erdoğan nasıl olur da Beşşar kadar kanlı bir katil ve kötü bir adam olabilir? Bunu hiçbir havsala kabul etmez. Geriye öteki şık kalıyor. Yani ‘Beşşar’ı o kadar da kötülemeyin o da icabında Erdoğan gibidir’ demek istiyor olabilir. Bu benzetme mantık sorusu olarak üniversite sınavlarında sorulsa doğru şık hangisi olurdu acaba? Esat’ı kollamak istemeseydi Erdoğan’ı Esat’la mukayese etmeden, bağlantı kurmadan eleştirebilirdi. Neyi söylemek istiyorsa onu söyleyebilirdi. Lakin eleştirilerini Esat üzerinden yapması gizlice ona himaye ve siyaset kanatlarını germesidir. Utanmasa doğrudan yapacak ama utandığı için Erdoğan üzerinden yapıyor.
Eskiden harbiden bir milli şefimiz vardı. Milli bir çapkınımız da oldu. Bir de şimdi milli muhalifimiz var. Kılıçdaroğlu AKP’nin muhalifi değil düpedüz ülkenin muhalifi haline gelmiştir. Türkiye’nin düşmanları hangi kampta ise Kılıçdaroğlu orada arz-ı endam ediyor. Biri tesadüf ikisi tesadüf hepsi de mi tesadüf? Türkiye’nin dışarıda ne kadar düşmanı varsa adeta onlara sözcülük yapıyor. AP de terslenmesi kendi meselesi olsa sineye çekeriz.
Adam ülkeyi Şark’a ve Garb’a rezil ediyor. Demokrasinin kötü bir tarafı, böyle adamları gönderme konusunda hızlı bir mekanizmanın keşfedilememesidir. CHP sineye çekiyorsa bu da ülkenin talihsizliğidir.
YENİ AKİT