Filistin’deki İslami Hareket’in Başkan Yardımcısı Kemal El Hatip, Doğu Kudüs'te yaşanan son gelişmelerle ilgili İsrail'in tavrını ve Arap dünyasının yaşananlara verdiği tepkiyi eleştirdi.
Şu an Kudüs'te neler oluyor? Özellikle İsrail'in 1967 yılında beri ilk defa olarak Mescid-i Aksa’yı tamamen kapatması ardından yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an kutsal şehirde meydana gelen hadiseler kuşkusuz ‘Kudüs Savaşı’dır. Tam anlamıyla bir Kudüs mücadelesidir. Bu savaş da birçok şekilde devam ediyor. Gerek toprak için gerek de yurt, kutsal mekânlar, tarih, coğrafya açısından gerçek bir savaş. Bu savaş, şu an şiddetlendi ve cepheleri geniş alanları kapsadı. İsrail devleti ve polisi bu savaşta kan dökmekten kaçınmadı. Kısa bir dönemde dört gencimizi öldürdü. Muhammed Ebu Hudair, Muhammed Sunnukrut, Abdulrahman Şalludi ve son olarak Mutaz Hicazi.
İsrail bundan sonra Mescidi Aksa ile alakalı daha büyük karar alabilir mi?
Bütün bu kararlar, Müslüman ve Arap dünyasının bu ihlallere karşı sergilediği tepkiye bağlı olur. Arap ve İslam dünyasının tavrı böyle zayıf tereddütlü ve utanç verici olursa, elbette İsrail bundan daha fazla ve daha büyük ihlâl kararları alacak. Tam tersi de geçerli, eğer Arap ve İslam dünyası güçlü ve kararlı bir tepki verirse İsrail bu kararları almadan önce çok düşünecek ve tereddüt edecek.
Son günlerde İsrail’in ihlallerine tepki veren Kudüs ve Filistin halkının sergilediği tavırlar ve tepkileri görünce İsrail’in daha büyük ihlal yapmayacağını düşünüyorum. İsrail bu tepkiyi görünce güvenlik alarmı ve olağanüstü halin dördüncü seviyeye yani son seviyenin bir önceki seviyesine taşıdığını açıkladı. Bu da demek oluyor ki İsrail Mescid-i Aksa’nın kurşun varilinin patlamasından ve halkın büyük öfkesinden korkuyor. Son günlerde İsrail basınını takip ettiğim kadarıyla İsrail hükümeti böyle bir ahmaklık yapmayacak ve akıldışı bir adım atmayacak. Çünkü iyi biliyor ki halktan çıkacak bir alev Kudüs’ün sınırlarını aşacak ve İsrail’in başında büyük bela olacak. Aynı zamanda böyle bir şey olursa İsrail müttefiki olan bazı Arap ülkelerinde de olumsuzluklar yaratacak, İsrail bunu da kesinlikle istemez.
Bu ihlallere Arap dünyasının ve Filistin tarafının tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Filistinli ve Arap dünyasının resmi tepkisine gelirsek, utanç verici, ayıpla dolu ve bu ümmete bağlı olmadıklarını gösteren bir tavır oldu. Mahmut Abbas İsrail’e karşı siyaset sahnelerinde kınama sözleriyle ilgili bir takım şeyler söylüyor. Fakat bununla birlikte aynı zamanda Batı Şeria’da Kudüs için düzenlenmesi planlanan protestoları engellemek için polise müdahale emri veriyor. Bunu nasıl anlayabiliriz? Mahmut Abbas, kendisi de her zaman İsrail ordusu ve güvenlik güçleriyle yapılan ‘güvenlik koordinasyonu’ denen şeyle övünüyor. O yüzden yerel ve uluslararası medyada çıkıp İsrail’i kınaması veya ağlıyor gibi yapmasına bakmıyoruz. Biz, insanın bize göstermeye çalıştığı gözyaşlarına değil, pratikte yaptıklarına bakıyoruz. Geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama da bunun altında görülmeli. Abbas, ‘Bu bir savaş ilanı’ diyor fakat yine de halkın ‘Kudüs için öfke günü’ olarak ilan ettiği Cuma günü tepki göstermesini engelliyor. İsrail medyası, o günün İsrail için zannedildiğinden daha az tehlikeli geçtiğini ve bunun sebebini de El-Fetih Yönetimi ile güvenlik koordinasyonun seviyesinin yüksek olmasına bağlıyor. Herkesin bildiği gibi Fetih Yönetiminin güvenlik güçleri Abbas’ın elindedir.
Filistin halkının tepkisine gelince, asil, bereketli bir tavır gördük. Batı Şeria’da kardeşlerimizin Kudüs’e ne kadar aşık olduklarını biliyoruz aynı zamanda Fetih Yönetimi’nin baskılarının ne kadar sık olduğunu ve nasıl İsrail ordusuyla güvenlik koordinasyonunun içinde olduklarını da biliyoruz. Fakat buna rağmen protesto yapıyorlar ve tepkilerini göstermeye devam ediyorlar.
Uluslararası camia ve özellikle ABD’nin tepkisi de aslında Filistinlilerin Mescid-i Aksa’da namaz kılma özgürlüklerini savunmak için değil, İsrail güvenliğinin korunması içindi. ABD, bu ihlaller devam etmesi halinde İsrail, ve bölgede müttefiki olan Arap ülkelerini ne kadar olumsuz etkileyeceğini biliyor. Çünkü onlar biliyor ki Kudüs ve Mescid-i Aksa meselesinin Arap ve Müslüman halklar için ayrı bir kutsallığı vardır. O yüzden kurduğu müttefik koalisyonunun devamı uğruna böyle bir tepki gösterdi. IŞİD’e karşı koalisyonu kurarken de aslında asıl amacı bu bölgeye askerleriyle gelip İslami uyanışını kökten çıkarmaktı. O yüzden ‘Kudüs savaşının’ alevlenmesi, ilerlemesini planladığı bu koalisyonu boşa çıkaracaktı.
Filistin halkının tepkisinden bahsettiniz, bu tepki Üçüncü İntifada’ya dönüşür mü?
Hayır, Üçüncü İntifada bu şartlarda, Ramallah yönetiminin şiddetli baskısı devam ettiği sürece olamayacak. Bu yönetimin polisi 15 Ekim tarihinde El Halil, Nablus, Beyt Lahim ve farklı kentlerde Kudüs için meydana gelen protestolara şiddetle müdahale etti. Oradaki insanları şiddetle bastırdı. Abbas, sürekli İsraillilere sanki hatırlatmada bulunuyor; ‘Biz üçüncü İntifada’nın meydana gelmesine izin vermeyeceğiz’ gibi bir mesaj vermek istiyor sanki. Fakat yine söylüyorum nihayetinde bölgede bütün unsurlar Abbas’a veya herhangi başka bir otoriteye bağlı olmayacak halkın iradesine bağlı olacak.
Filistinli siyasi grupların bu konuda rolü nedir?
Açıkçası Filistinli siyasi grupların büyük kısmı Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) çatısı altında kendisini ona bağlı olarak sınırlıyor. Böylece de yönetimin siyasetiyle bağlı kalıyorlar. Bu gruplar aslında istese Filistin halkını hareketlendirebilir. Bu güce sahiptir. Fakat maalesef hala kendisini o siyasetlere ve FKÖ’den gelen maddi desteklere bağlıyor. Yönetime bağlı olmayan İslami hareketler Kudüs ve Batı Şeria’da çok baskı görüyor ve hepimiz neler yaşadıklarını biliyoruz.
Mescid-i Aksa’yı İsrail’in ihlallerine karşın korumak için projeleriniz var mı neler yapıyorsunuz?
Biz halkımızın iradesine, tabanına güveniyoruz. Halkımız, Kudüs’te bulunmayı nimet olarak görüyor ve bu nimeti Mescid-i Aksa’yı korumakla şükretmeye çalışıyor. Bunu Ribat faaliyeleri (Mescid-i Aksa’nın içinde itikafa kalmak), iletişimin güçlendirilmesi ve sık sık ziyarette bulunarak yapıyor. Halkımız hiçbir zaman bu toprakları İsraillilere bırakmayacak.
Şuan Ribat projeleri, Beyarık yürüyüşü, İlim oturumları ve Nefir günleri dediğimiz yöntemlerle korumaya çalışıyoruz. Mescid-i Aksa’yı tehdit eden herhangi bir ihlal olursa Nefir günü ilan ediliyor ve Kudüs ve Batı Şeria’dan binlerce kişi Mescid-i Aksa’ya yürüyor onu savunmak için. Biz bir devlet değiliz ordumuz yok belki, imkanlarımız da yok İsrail gibi bir devlete karşı koymak için, fakat bu bereketli çabalarımız çalışmalarımız ve rolümüz devam ediyor ve inşallah devam ettireceğiz. Bu rolümüzün büyük bir etkisinin olduğunu düşünüyoruz.
Beyarık yürüyüşlerinden kasdemiz, her sabah Kudüs’ün ve tüm 48 arazilerinin farklı köylerinden insanları Mescid-i Aksa’ya ücret karşılığı olmadan götüren otobüslerdir. O insanları da akşam geri götürüyor. Bu otobüslerin bazıları da sadece sabah namazı için insanları getirip geri götürüyor. Bazıları da sadece akşam ve yatsı namazı için. İsmini Beyarık koyduk; Salaheddin Eyübi’nin Kudüs’ü kurtarmak için Kudüs’ün etrafındaki her yerden çağrısını yaptığı Beyarık konvoylarına esenlenerek Beyarık ismini koyduk.