Kemal Bey adaleti; Mazotta serbestlik, çayda imha!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Yani olur da, “iki günde bu kadar çark” olur mu?

Diğer konuları “yanlış anlaşılmış” diye geçiştiriyor.

“Öyle demedim, yanlış anlaşılmış” deyip çeviriyor.

Bakalım Kemal Kılıçdaroğlu, bu konuyu nasıl geçiştirecek?

Önce, 23 Mayıs günü Van Mitingi’nde söyledikleri: “Sınır kapısının açılması lazım istikrarlı bir şekilde.. Onlar açmazlar, biz açarız. Eğer sınır ticaretini açmıyorsan, bu bölgenin insanına güvenmiyorsun demektir, biz güveniyoruz, milletimize ve halkımıza güveniyoruz. Karşıda düşman devlet yok, biz de düşman değiliz.”

Devam ediyor Kemal Bey Van’daki konuşmasına.. Somut örneğini, mazottan veriyor: “Grup Başkanvekili olarak geldiğimde Valiliğe uğramıştım, dediler ki 'Bu kaçakçılıktan çok canlı hayvan telef oldu, çok sayıda insan hayatını kaybetti'. Soruyorsun ne yapıyorsun, 'mazotçuyum' diyor, mazot getiriyor adam ne yapsın. İş verdin de çalışmadı mı? O zaman serbest bırakacağız. Sonra Allah aşkına; mazotu kim kullanacak, mazot yenmez içilmez, ya çiftçi kullanacak ya şoför kullanacak. Bunlar düşman mı, hayır! Onlar da bizim insanlarımız.”

Nasıl, güzel bir vaad değil mi?

Tabii sınır ilimiz için güzel bir vaad.

Peki; sınır ilimizden uzaklaşıp, birazcık içerilere gelirsek, orada da aynı vaadi tekrarlar mıyız?

Yooo, “her ile özel vaad paketi” var Kemal Bey’in..

O vaad paketleri birbiri ile çelişse de, hiç önemli değil.

Onun adı, çarkcıbaşı çünkü..

Buyurun, Van’da kaçak mazota geçiş hakkı verdiğinin iki gün sonrasında, dün Rize mitinginde, Kemal Bey’in neler vaad ettiğini birlikte okuyalım: “Kaçak çayların tamamını imha edeceğiz. Kaçak çayı niye imha edeceğiz? Eğer benim ülkemin insanı alın teri dökmüşse, çalışmışsa, güneşin sıcağında, yağmurun altında çalışmışsa, çoluk çocuk, kadın erkek demeden çalışıp, alın teri döküp çay elde etmişse, bir başka ülkenin çayını buraya getirip onun alın terinin çalınmasına izin vermeyeceğiz, vermemeliyiz. Bu bizim milliyetçilik anlayışımızdır.”

Haydi bakalım, çıkın işin içinden..

Mazotta, “Kaçakçılığa izin vereceğim. Ne olmuş, kaçak getirmişse? İş verdin de kaçakçılık mı yaptı onlar?” diyor!

Devam ediyor, “Mazotu kim kullanacak, çiftçi, şoför kullanacak. Bunlar düşman mı?” diyor..

Ama Van’dan ayrılıp, Rize’ye gelince, Rize’nin sembolü “çay üreticilerine şirin görünmek” için, “kaçak mazottaki serbestçiliği” hemen unutup, yasakçılığa soyunuyor.. “Çayı kim içecek, halkımız içecek. Halkımız düşman mı? Bırakın halkımız kaçak çayı bulabiliyorsa, onu içsin. Serbest bırakacağız” demesi gerekirken, “Kaçak çayı imha edeceğiz” diyor.

Gördünüz mü, çarkçıbaşının çelişkisini..

Kaçak çayı imha ediyor, kaçak mazotu imha etmiyor..

Veya “Kaçak mazotu serbest bırakıyor, kaçak çayı serbest bırakmıyor!”

Nasıl, kafanız ambele oldu değil mi?

Bir öyle, bir böyle..

Tutarsızlık, Kemal Bey’de tavan yapmış..

Önce, “Türbana özgürlüğü biz getiririz”..

Sonra, “TBMM’nin kuralları var. O kurala göre gelmeliler..”

Önce, “Genel af tartışılmalı!”

Sonra, “Apo’nun affını tartışmayız bile..”

Önce, “Size özerklik vereceğiz”

Sonra, “Yanlış anlaşılmış!”

Böyle sürüp gidiyor, Kemal Bey’in bulunduğu ile göre vaadleri..

Son örnek de, kaçak mazot-kaçak çay örneğinde yaşandı..

Hem “tutarsız”, hem de “bol keseden vaad”ler!

Ve bu kadar bol keseden vaadlerde bulunmanın sonunda bile, seçimleri kazanamayacağından o kadar emin ki, “Nasıl olsa kazanamayacağım. O halde kaybedeceğim bir şey yok. Bari seçmenin aklına, ‘Acaba yapabilir miydi?’ diye bir soru işareti bırakayım” diyor.

Ve şöyle diyor: “Verdiğimiz sözleri yerine getiremezsem ilk 4 ay içinde siyaseti de bırakacağım, genel başkanlığı da bırakacağım.”

Eeee, Kemal Bey’in fikir babası kim?

Süleyman Demirel değil mi?

O da, “100 günde iki anahtarı size vermezsem, giderim” dememiş miydi?

Sonra hükümet oldu, iki anahtarı verdi mi?

Vermedi.

Gitti mi?

Gitmedi..

Peki ne dedi?

“Halk bana, tek başına iktidar vermedi ki!”

Şimdi CHP’li Kemal Bey de, aynı oyunu oynuyor..

YENİ AKİT