Kelimelerle Oynanan İkiyüzlülük Oyunu!

PKK ve türevlerinin daima savaştan yana oldukları hâlde barış gibi kelimeleri de ağzından düşürmediklerine değindiği bugünkü yazısında Yasin Aktay, “İsimlendirmeler yoluyla algılara uygulanan şiddet bizim hakikat duygumuzu hedefleyen bir terör.” diyor.

Yasin Aktay tarafından kaleme alınan ve bugün Yeni Şafak gazetesinde “İsimlerle başlıyor terör: DAEŞ ve Müslümanlar, PKK-PYD ve Kürtler” başlığıyla yayımlanan yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Yıllardır Türkiye’nin sınırında yapılan binlerce tır dolusu silah ve Türkiye’ye düşmanlığı aleni bir örgütün orduya dönüştürülmesi çabası karşısında barışı akıllarının ucundan geçirmeyenler, Türkiye en doğal kendini savunma hakkına başvurunca bir anda barış severlerin havarileri kesildiler.

Bir taraftan barış derken, aynı sitelerde, aynı yayın gruplarında bir bakıyorsunuz, “Afrin’de ölümüne direnişe devam”, “Faşizme karşı savaş” naraları atılmaya devam ediliyor.

Kime karşı direnilecek? Faşizm kimdir? Emperyalizm kimdir? Siz kimsiniz? Bütün kelimelerin anlamına kibrit suyunun döküldüğü tuhaf ama temeli ve niyeti berbat bir söylem…

Esasen PKK terör örgütünün bütün söyleminde her şeyi anlamsızlaştıran, isim ile müsemma arasındaki bağı bir araya gelmezcesine tamamen koparan, algıları hedef alan ilginç bir şiddet var.

Daha önce söylemiştik mesela, elinde silah, köy basıp masum insanları vahşice katlettiği esnada da, intihar eylemine gittiği esnada da “barış” diyor.

Halklar arasında ırkçı bir farkı vurgularken, Kürtler arasında “Türklüğü” bir nefret nesnesi olarak işlerken de “halkların kardeşliği” sözünü bıktırasıya tekrar ediyor.

Bütün kararların Kandil’den dikte edildiği, hiç kimsenin kendi vekilini, belediye başkanını veya idarecisini seçemediği, herkesin kendisine empoze edilmiş bir adaya oy vermek zorunda olduğu bir durumda bile HDP “demokrasi” kavramını bütün siyasi partilerden daha fazla kullanıyor.

Çözüm süreci esnasında halkları bir arada yaşayamayacak hale getirdiler. Birçok şehirde Araplara, Zazalara, Türklere ve kendilerine tabi olmayan Kürtlere şehri terk etmekten veya ölmekten başka bir seçenek tanımadılar, ama partinin ismi “Halkların Demokrasi Partisi”.

Adına “özyönetim” dedikleri bir süreç başlattılar. Herkes zannetti ki, hükümetin gündeminde olan ve gayet dünya standartlarında olumlu bir süreç olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesine katkısı olacak bir sürece katkı yapacaklar. Oysa özyönetim dedikleri, silahlandırdıkları çoluk-çocuklara kazdırdıkları çukurlarla şehirleri felç etmekten, Kürtlere hayatı zindan etmekten başka bir şey değildi.

HDP’nin ne halktan, ne kardeşlikten, ne demokrasiden, ne barıştan bir kelime söz etmeye hakkı yok ama en fazla söz eden de o. Bir enteresan yüzsüzlük. Elindeki silahıyla, dilindeki nefret ve öfkesiyle bu kavramlardan söz ettikçe ortak gerçeklik algısına dair bütün uzlaşımları yıkıyor.

Aynı süreç Suriye’deki PKK kolu PYD ve diğer yan unsurların söyleminde de geçerli değil mi? Suriye Demokratik Güçleri diyorlar mesela, ama hangi demokratik süreçlerden geçerek bu isim alınıyor? Suriye’de bütün tarafların karşı çıktığı bir süreç, bir bölünme süreci işletiliyor mesela bu örgütler eliyle. Bu sürecin içinde demokrasiye hangi aşamada ne kadar uğranılmış oluyor? Nüfusunun yüzde 90’ından fazlası Arap olan Münbiç’te nasıl bir demokratik süreç işlemiş de orada insanlığa karşı bir suç olan etnik temizlik sicilli PYD unsurları kontrolü ele geçirmiş?

İsimlendirmeler yoluyla algılara uygulanan şiddet bizim hakikat duygumuzu hedefleyen bir terör. Bu terörü ABD mi PKK’dan öğrendi, yoksa baştan ilişkilerinin çok daha öncelere gittiğini gördüğümüz bu ikilide taktiğin sahibi ABD tarafı mı?

İslam’la da herhangi bir devlet olgusuyla da hiçbir alakası olmayan DEAŞ’ın “İslami Devlet” ismiyle ortalıkta gezinmesi de aynı türden bir terör değil mi? Bu ismi sahiplenerek, bu isim altında üstlendiği ve İslam’la uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan eylemleriyle İslam algısına uygulanan terör PKK’nın demokrasi, barış, kardeşlik gibi kavramlara karşı uyguladığı terörden farksız.

Ne yazık ki, birçok yerde bu isimlendirmeler dolayısıyla artık “İslami devlet” denilince de İslamcılık denilince de akla DAEŞ’ten başka bir şey gelmiyor. İslam kelimesi de devlet kelimesi de ne idüğü belirsiz bir cani terör örgütü tarafından gasp edilmiş durumda.

İsimlendirmeler elbette siyasi taktiklerin önemli alanlarındandır. Ama hem PKK ve bütün diğer unsurlarının hem de DAEŞ’in üzerinden yürüyen isimlendirmeler, bu alanın hiçbir kural tanımayan ahlaksız bir gasp alanına dönüştüğünü de gösteriyor.

En temel isimlendirmeler alanında başlayan bu ahlaksızlıkla Kürtleri temsil iddiası ne kadar mümkün olabilir? Hafta sonu yapılan HDP kongresi, Türkiye’nin Afrin’de emperyalistlere karşı yaptığı savunma savaşını sanki Kürtlere karşı bir savaş olarak nitelemekten tabii ki geri durmadı. Halkların kardeşliğine yapılan onca vurguya rağmen Türk bayrağını görmeye tahammül etmedi.

“Kürdistan İşçi Partisi” ismini alarak yola çıkan PKK’nın baştan itibaren ne işçilerle ne Kürtlerle ilgisi oldu. Laf olsun, gerçekliği sulandırsın. Pek sevdikleri ve sırtlarını dayadıkları PYD-JPG unsurlarıyla birlikte bu coğrafyaya tamamen emperyalist niyetlerle ve planlarla gelen ABD bayraklarını utanmadan ve rezilce üstlerinde taşıyorlar.

Kime karşı direnişten bahsediyorsunuz? Hangi Kürtlükten bahsediyorsunuz? Sizde direnecek yürek ve niyet mi kalmış?

Her şeyinizi teslim etmiş olduğunuz sahiplerinizin kucağında Müslüman Kürt’ten fersah fersah uzaksınız. PYD-PKK’nın savaşı her şeyden ve herkesten önce Kürtlere karşıdır. Kürtlere emperyalistlere hizmet misyonu biçen hiçbir hareket Kürtlerin ne dostu ne de temsilcisi olabilir.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!