Kelimebazın tiryakilik yaratan köşesi

Taraf okurlarının önemli bir bölümünün de benim gibi “Kelimebaz” köşesinin tiryakisi olduğunu sanıyorum.

Sevan Nişanyan, çok doğru bir seçimle, HSYK'dan CHP'ye, askeri-sivil Yargı'dan “laiklik”e, “milli tarihimiz”den “tarih”e, “sağcılık”tan “solculuğa”, ülkenin yüzlerce köşe yazarının at oynattığı bu ve benzer alanlarda en âlâsından dolaşabilecek “bilgi ve fikir sahibi” birisi olarak, köşesini tamamen bambaşka bir konuya, “etimoloji”ye ayırdı.

Nişanyan'ın bu seçiminden dolayı çok memnunuz doğrusu… Bir okur, bir okur-yazar, ya da bir yazar-okur olalım fark etmez, hangimiz her Allah'ın günü “sabah duası” (Hegel) gibi göz gezdirdiğimiz “Türk matbuatı”nda az da olsa farklı lezzet köşeleri aramıyoruz?

Bıktık gerçekten… Her günün mönüsünün “HSYK”, CHP ve sol”, “MHP ve ülkücüler”, “Yüksek Yargı ve Ergenekon” vs türünden taamlardan oluşmasından bıktık gerçekten…

Sizinkini bilmem ama benim tercihim, Taraf'ı elime alır almaz doğru “Kelimebaz” köşesine ilerlemek oluyor…

“Etimoloji”yi merkeze alarak hemen her alana kaçabilmenin mümkün olduğunu tabii ki biliyorsunuz. Gündelik dilde üzerinde bir saniye bile düşünmeden kullandığımız (kullandıkları) bir sözcüğün altını eşelemek, dilbilimden başlayarak her türden tarihi, geniş anlamıyla kültürel hayatı, medeniyet tarihlerinı, zihniyet araştırmalarını (…) içine alan büyük bir arkeolojik uğraş olsa gerek…

Ve bu işi –doğrusu- Nişanyan müthiş yapıyor… Hele de bazı günler müthişten de müthiş! Mesela yakınlarda el attığı şu “töz” meselesi; ya da doğrudan, “etimoloji” yerine “kökenbilim”i tercih etmesi yönünde kendisine ulaşan taleplere yetiştirdiği şu güzel cevap:

“Onlarla (saydığı diğer diller) dalga boyunda konuşmak daha iyi değil mi, illa ayrılıkçı mı takılmak gerek?”

İsterseniz, “Kelimebaz”da yer alanlar içinde özellikle dikkat çektiğine inandığım bir eşeleme örneğine daha geniş yer ayıralım. Gazete ve televizyon ekranlarında hâlâ devam eden bir “yanlış anlama”ya ilişkin bu örnek.

Biliyorsunuz; “üniversite”den söz açılır açılmaz şöyle bir “nutuk” başlıyor hemen:

“Efendim, 'üniversite' sözcüğü Latince 'üniversel”, yani “evrensel” sözcüğünden türediği için bu kurum adına uygun olarak evrensel değerlerle mücehhez olmalıdır, vesaire…”

Ve bu yerleşik akıl yürütmenin bir ürünü olarak da “üniversite”den “evrenkent” olarak söz etmek…

Nişanyan, “Evrenkent imiş, güleyim bari! Cahilliğin bu kadarı ancak okumakla olur demişler. Univercity değil amca university!” diyerek başladığı yazısında “üniversite” sözcüğünün sanıldığı gibi “univers”, yani “evren” sözcüğünden türemediğini, illa bir “kök” aranacaksa bunun “üniversitas” olduğunu söylüyordu. Sonrasını kendisi anlatsın:

“Universitas başka, evrenle alakası yok, 'birlik, dernek, cemiyet'. Ortaçağ hukukunda 'tüzel kişilik sahibi lonca' için kullanılan bir tabir. Galiba ilk kez 1160'larda Paris'te, ya da ondan beş on yıl önce İtalya'daki Bologna'da ders okutan hocalar bir araya gelip haklarını daha iyi korumak ve kim ders verebilir kim veremez meselesini kurala bağlamak için bir universitas kurmuşlar. Bir de resmi berat almışlar ki, eşrafı, derebeysi, kilisesi, paşası, eşkıyası şusu busu işlerine karışmasın, kendi koydukları kurallar çerçevesinde serbestçe ders verebilsinler.”

Nişanyan, yazısını yararlı bir karşılaştırma ile şöyle bitirmiş:

“Benzeri ne medresede var, ne Bizans'ta, ne Roma'da, ne Çin'de. 'Kendi kurallarımı ben koyarım, buna karışamazsın' demişler, çatır çatır da kabul ettirmişler. Dershaneden yahut asker mektebinden ayıran yanı bu: üniversite olması. Bizde daha halâ olmayan nesne.”

Sonuç olarak, “Kelimebaz” köşesinin bu yıl Türk matbuatında karşılaştığımız yeniliklerin başında geldiğini söyleyebiliriz. Hoş geldi, anlamlı ve keyifli okumalar getirdi…

YENİ ŞAFAK