Mail adresini bir tarafa yazın. Eğer bir gün işiniz düşerse KCK’nın Adalet Sistemi’ne başvurular bu mail üzerinden yapılıyor.
Hüseyin Aygün’ü “şikâyetler üzerine” gözaltına alıp, sonra da “işlemleri” tamamlanınca serbest bırakan KCK Adalet Sistemi’ni gelin biraz tanıyalım. Zor olmayacak, çok tanıdık zaten.
KCK Sözleşmesi’ne göre KCK Adalet Sistemi’nin en tepesinde KCK yönetimi tarafından atanan dokuz asil ve iki yedek üyeden oluşan Yüksek Adalet Divanı var. Disiplin işlerine İdari Mahkemeler bakarken günlük hayattaki sorunlar için müracaat mercii Halk Mahkemeleri. Küçük T.C, KCK’da da askerî yargı ile sivil yargı ayrı. Askerî alandaki suçlara Yüksek Askeri Mahkemeleri bakıyor.
Sistemin bir de “Adalet Mülkün Temelidir”e denk düşen sloganı var. Öz Türkçe ile felsefe yapmanın Frankfurt Okulu kabul edilmesi gereken Kandil’in epeyce PKKca dilinde olan slogan şöyle: “Anda tarih bireyde toplum yargılanır.”
Foucult’nun Hapishane’nin Doğuşu’nu okumuş biri tarafından hazırlandığı belli olan sisteme bakılırsa PKK modern ceza sistemine tamamen karşı. Ceza yerine iknadan, aydınlanmadan yanalar. Teorik olarak zaten PKK dünyanın ekolojik toplum üzerine silaha el basıp yemin eden tek gerilla örgütü. Ama işte pratikte Foucault’nun sözü Kalaşnikof’a geçmiyor.
Sistemin tepesindeki Yüksek Adalet Divanı aynı anda hem Yargıtay hem HSYK, hem Anayasa Mahkemesi hem dı Adalet Bakanlığı rolünde. İhanet işleri konusuna bakan Özel Yetkili Mahkeme de burası.
Tabii bu, 90’lı yıllarda akın akın üniversitelerden dağa çıkan gençleri aralarındaki birinin babası polis diye yargılayıp, hemen ajan ilan edip topluca infaz etmiş, adalet sistemi içinde “nayloncu Azimeler” görev almış bir örgüt için 150 yargı paketiyle modernleştirilmiş bir sistem sayılır yine de.
Sistemin nasıl çalıştığını somut bir olay üzerinden inceleyelim. İki yıl önce KCK Yüksek Adalet Divanı’nın açtığı AKP soruşturması şöyle duyurulmuştu:
“Yüksek Adalet Divanımız, AKP’nin Kürt düşmanlığı yapan yöneticileri; Kürdistan teşkilatlanması ve yerel işbirlikçileri hakkında kapsamlı bir takibat başlatmıştır. Bu takibat çerçevesinde soruşturma süreci devam etmektedir. Soruşturmada ortaya çıkan sonuca göre Kürt halkına ve değerlerine saldıranlar, işbirlikçiler, ihanetçiler ve ajanlar hakkında gerekli yaptırım kararına gidilecektir. Bu konuda elinde bilgi ve belge olan yurtsever, demokrat kişi ve kurumların KCK Yüksek Adalet Divanı’na başvuruda bulunmaları bir özgür yurttaşlık görevidir. Söz konusu kişiler hakkındaki başvurular, varsa eldeki bilgi ve belgelerde eklenerek internet adresimize göndermeleri adaletin gerçekleşmesi için önemlidir. Bu şahıslar hakkındaki iddianame yayınlandıktan sonra, haklarındaki iddiaları kabul etmeyen kişiler savunmalarını internet adresimize gönderebiliriler.”
İnternet adresini kaydedin demiştim. T.C. adaleti pembe dosyalar arasında kaybolurken, KCK adaleti bütün işlemleri yahoo mail üzerinden halletmekte.
Herhâlde Hüseyin Aygün’le ilgili şikâyetler de aynı mail adresinden Kandil’deki KCK Adalet Divanı’na gitti. Sonuçta bu suçlara onlar bakıyor. Yerel birimlerin inisiyatifiyle olacak iş değil yani.
Ama ne ilginçtir ki seçimin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen örgüte yakın sitelerde Aygün ya da Dersim’deki CHP faaliyetleriyle ilgili bir soruşturma açıldığını kimse duymadı. Bırakın soruşturmayı olumsuz bir haber bile çıkmadı.
Bir yıl kadar önce Öcalan’ın seçim sonuçları üzerine görüşme notunda söylediği şu sözleri saymazsak tabii: “Dersim ve Bingöl'de Zazacılık zihniyeti geliştirilerek, bunu dayatmaya çalışıyorlar. Bingöl-Dersim hattında kontralar bilinçli olarak Kürt-Zaza ayrımı yapıyorlar. Kamer Genç gibi bazı tiplemeler bu politikalara hizmet ediyorlar. Bu sahtekâr politikalara karşı devrimci-demokratik mücadeleyi yükseltmek gerekir. Bu sahte kişiliklere karşı gerekli tedbirler alınmalı. Dersim üzerinde iyi durulmalı.”
Ama bu sözler üzerinden bile bir yıl geçti. Aygün bu sırada onlarca kez Tunceli- Ovacık arasında gidip geldi. Bir yıl boyunca bu tedbirleri almayan PKK adı doğrudan geçen Kamer Genç’i bile değil, solcular, Dersimliler, Aleviler karşısında çok zor durumda kalacağı, kendisine büyük zarar verecek Hüseyin Aygün’ü gözaltına aldığına göre bundan kazanmayı beklediği daha büyük şeyler vardı herhâlde.
Peki, neydi bu tepki çekecek gözaltından umulan kazanç?
Aslında her şey eylemin zamanlamasında açık. PKK, Hüseyin Aygün’ü Meclis’te Şemdinli meselesi ile ilgili CHP’nin genel görüşme önerisinin görüşülmesinden hemen önce kaçırdı. Aygün’ün anlattığına göre CHP’nin Kürt meselesindeki tavrından gayet memnun olan PKK’lılar böylece bir üyesi kaçırılmış Meclis’e acilen toplanması için çok güçlü bir neden daha yaratmış olacaklardı. PKK bu eylemle CHP’nin Meclis’i Şemdinli için toplantıya çağırmasına destek vermiş oldu yani.
Peki, ne zaman Aygün’ü bıraktı? O da sürpriz değil: Meclis’te genel görüşme önergesi reddedildikten hemen sonra.
Peki, niye Meclis’in toplanmasını istiyordu PKK?
Çünkü bu gözünü AKP’yi yıkmaya, Ankara’ya dikmiş örgüt için büyük bir başarı olacaktı. Şemdinli’de onlarca gerillanın ölümüne neden olan taktiksel hezimetin üstünü Meclis’in PKK’nın eylemleri yüzünden olağanüstü toplantıya çağrılması örtebilirdi ancak. Özellikle de kış üstlenmesine doğru çekilirken Şemdinli hezimeti için hesap vermeye gidecek komutanlar için büyük bir zafer olurdu bu.
Ama bu kadar da değil. Başına gelene, üst üste kınama mesajları yayınlayanlar kadar öfkelenmediği anlaşılan Aygün’ün kendi tabiriyle “48 saatlik Dersim’in buz gibi dereleri arasında gençlerle çıktığı dağ macerası” sonrası verdiği mesajlar eğer yeni bir Stockholm Sendromu vakası değilse basbayağı bir ateşkes çağrısı. Hem de bu çağrı, Aygün’ün özellikle adını verip “onun telefonuyla bıraktırıldığını” söylediği bütün kötülüklerin ondan bildiğimiz Bahoz Erdal’dan geliyor.
Ama daha iki hafta önce orduyla cephe savaşına girişip, ilçe kuşatan bir örgütün birden bire kaçırdığı vekile iliştirdiği barış mesajından da, yaramazlık yapan Dersimli gençlerin kulağını çeken yüce gönüllü Bahoz Erdal hikâyesinden de maalesef pek ümitli değilim.
Önümüz hem bayram hem de 1 Eylül Dünya Barış Günü. PKK’nın kış üstlenmesi öncesi geleneksel ateşkes vakti de geliyor. AKP’yi yıkmayı birinci hedef olarak ilan eden PKK mesela kaçırdığı devlet memurlarını CHP’nin çağrısıyla bırakabilir, daha geniş CHP-sol-Alevi dernekleri koalisyonun çağırısıyla ateşkes bile ilan edebilir. CHP’yi Kürt sorununda bir numaralı aktör hâline getirecek bu ortaklık, AKP’yi “yazıklar olsun” agresifliğinde İdris Naim Şahin çizgisine doğru kaydırdıkça da pekişir. Doğa boşluk kabul etmez. Sizin açılımınız biterse, diğerlerin ki başlar.
Harıl harıl Yılmaz Özdil okuyan CHP’nin ontolojisi bu kadarını kaldırır mı yoksa kırılır mı bilinmez. Ama neden olmasın? Baykal’ın açılımı ihanet gören CHP’sinden buralara boşu boşuna gelinmedi. Boşu boşuna ulusalcı yazarlar Suriye’deki Kürt devletine meftun olup, Şemdinli’de neler oluyor diye tansiyonu yükseltmedi. PKK ile CHP arasında bu bölgede, şu tarihsel kırılma ânında o kadar çok ortak düşman ve dost var ki. AKP düşmanlığı ve Baas dostluğu yeter de artar bile.
Yani bu dağa adam kaçırma hikâyesinden en az Resneli Niyazi’nin 2. Meşruiyet’i ilan ettiren dağa vali kaçırma hikâyesi kadar tarihe malzeme çıkar. Tabii Başbakan, Abdülhamitçilik oynamaya devam ederse...
yildirayogur@gmail.com
TARAF