Şırnak’taki kazı çalışmalarında giysileriyle gömüldükleri yerden çıkartılan 3 cesedin 1994 yılında Özbaşoğlu Köyü’nden gözaltına alınan Sait Şen, Beşir Başkök ve Abdullah Güler’e ait olduğu ortaya çıktı.
ASLAN DEĞİRMENCİ'nin haberi:
Faili meçhul cinayetler, Diyarbakır İçkale’deki eski JİTEM karargâhı ve Şırnak’taki taburda yapılan kazılarla yeniden gündeme geldi. Şırnak’taki kazı çalışmalarında giysileriyle gömüldükleri yerden çıkan 3 cesedin 1994 yılında Özbaşoğlu Köyü’nden gözaltına alınan Sait Şen, Beşir Başkök ve Abdullah Güler’e ait olduğu ortaya çıktı.
DNA testi yapılacak
Şırnak’ın Güçlükonak İlçesi’ne bağlı Yağızoymak Köyü’nde yapılan kazılarda ortaya 3 cesedin, 1994 yılında Yağızoymak Jandarma Tabur Komutanlığı askerlerince Özbaşoğlu Köyü’nde gözaltına alınan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan 5 köylüden Sait Şen, Beşir Başkök ve Abdullah Güler’e ait olduğu belirtildi. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nın kararı ile Jandarma Tabur Komutanlığı yakınlarındaki alanda yapılan kazı çalışmalarını izleyen kayıp yakınlarının, cesetleri elbiselerinden teşhis ettiği belirtildi. Teşhis edilen kişilerin Sait Şen, Beşir Başkök ve Abdullah Güler olduğu belirtilirken, kayıp yakınlarının DNA testi için kan örnekleri vereceği öğrenildi.
İnfazlar deşifre olacak!
Son gelişmeleri ‘Milat’a değerlendiren JİTEM Davası müdahil avukatı Tahir Elçi, önemli açıklamalarda bulundu. Diyarbakır İçkale’deki eski JİTEM karargâhı ve Şırnak’taki taburda yapılan kazılarda da bulunan Tahir Elçi, kazı işlemleri ile birlikte başlatılan soruşturmaların derinleştirdiği takdirde birçok Ergenekon sanığının 1990’lı yıllarda gerçekleştirdikleri infazların deşifre olacağını söyledi.
İşin ciddiyeti anlaşılamadı
Devam eden JİTEM davası ve kazılara kamuoyunun yeteri kadar duyarlı olmadığını ifade eden Elçi, “Birçok sivil toplum örgütü işin ciddiyetini halen kavramış değiller. Bu kazılar ile geçmiş ile yüzleşme şansı yakalandı. Topraklara her kepçe vurulduğunda babasının, eşinin, yavrusunun kemiklerine ulaşmak için dua eden ailelerinin feryadını da duyan yok. Oysa ortaya çıkan her kemik ile yer yerinden oynamalıydı” dedi.
Kazı yapılan yerlerin ve kemiklerin bulunduğu kazı alanlarının devletin bahçesi olduğunu vurgulayan Elçi, “Her iki kazı noktasına da sorgu için çok sayıda insanın götürüldüğünü bölge halkı biliyor. Söz konusu sorgulamaların ardından çok sayıda insanın kaybolduğu da bir gerçek… Buralar sorgu ve infaz yerleriydi ama üzerine gidilmiyordu. Bugün daha vicdanlı ve kararlı savcılarımız var. Geçte olsa soruşturmaları yürütmeye çalışıyorlar. Üzerine giderek gerçekleri ortaya çıkartmaya çalışıyorlar. Mağdurlar etkili bir soruşturma ve cesur savcılar istiyorlardı. Bugün umutları arttı. İnşallah umutları boşa çıkmaz. Ergenekon sürecinde tutuklanan, gözaltına alınan bir çok ismin buralardaki karanlık infazlardan sorumlu olduğunu bilmeyen yok. Sürecin onlara doğru gittiğini görmek istiyoruz” diye konuştu.
Derin ilişki deşifre olacak mı?
“Devletin önemli adımlar atmasını bekliyoruz” diyen Elçi, “Çok kapsamlı bir soruşturma başlatılırsa ve derinliklere inilirse hukuk dışı infaz timleri ortaya çıkar. Jandarma içinde illegal faaliyet yürüten sorgu birimlerinin hukuksuzlukları deşifre olur. İşkenceler, infazlar ve bir halkın çektiği acılar gözler önüne serilir. Yüzlerce devlet görevlisi ve kullandıkları isimlerin örtülü operasyonları aydınlanır. Ergenekon ile Fırat’ın ötesindeki derin yapıların ilişkisi netleşir” dedi.
MİLAT