“Kazansaydılar” zaferden paylarını isteyeceklerdi kaybedince...

Ersin Çelik bugün Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirenlerin dün ne yaptığını irdeliyor.

Ersin Çelik / Yeni Şafak

Neden mi böyleler?

Seçimler bitti, sonuçlar ilan edildi, yeni hükümet kuruldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk yurt dışı ziyaretlerini yaptı, Bakanlar Kurulu iki kez toplandı ancak sandıktan çıkan sonucu hâlâ hazmedemeyenler var. Hâlâ birileri Erdoğan’ın kazanmasına kulp takma, Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesine ise akıl almaz bahaneler üretme peşinde. Başta CHP, muhalefet büyük bir çıkmazda.

Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıktan destekleyen gazeteciler ve sanat camiasından bazı isimler de benzer bir çıkmazın içindeler.

Önce gazeteciler... Fatih Portakal, Uğur Dündar ve İsmail Saymaz mesela. Zembereğinden boşalmış saat gibi Kemal Kılıçdaroğlu’na ayar veren, had bildiren ve hatta tahkir eden üslupla “gazetecilik yapmaya” başladılar. Öyle dolmuşlar ki... Karşılarında, iki hafta önce “Türkiye’nin yeni lideri” dedikleri, kazandığı akşamın hayaliyle yatıp kalktıkları cumhurbaşkanı adayı değil de muhalifi oldukları bir siyasetçi var sanki. Kemal Bey’i yerden yere vurdular ve vurmaya devam ediyorlar. Sonuç olarak da Erdoğan’ı yenemediği için, “kellesini” istiyorlar. Kimin için? Tabii ki “kendileri” için.

Şöyle açalım… Bu “cesur” gazetecilere sormak gerek; Kılıçdaroğlu yenilirken siz neredeydiniz? Seçim sürecinde ne “iş” yapıyordunuz? “Bu sefer kazanacağız, değişim yolda” diyen kimdi mesela? Şimdi her sabah yeni bir manifesto çeken Fatih Portakal bu teminatı aynı Kılıçdaroğlu’na güvenerek vermedi mi?

Uğur Dündar da öyle… Seçim sürecinde “Kılıçdaroğlu’nun gölgesi” gibi çalışmadı mı? Adaylıktan çekilsin diye Muharrem İnce’ye en büyük baskıyı Uğur Dündar yaptı oysa. Şimdi Kılıçdaroğlu’na “Seçmeni cami avlusuna bıraktınız” diyor. O seçmeni cami avlusuna taşıyanlardan birinin Uğur Dündar olduğunu kimseler söylemiyor ama. Bir de gençlerin önünü açma telkini var ki evlere şenlik. Kendisi 80 yaşında. Neden hâlâ ekranlarda ve Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanı. Açsa ya gençlerin önünü. Hem “Çekilsin” diye baskı yaptığı Muharrem İnce, Kılıçdaroğlu’ndan 16 yaş küçük. Neden önünü kapatanlardan oldu?

Bir de İsmail Saymaz var… Kemal Kılıçdaroğlu’nun perişan edildiği Sözcü TV yayını için “Vay be! İsmail’e bak Kılıçdaroğlu’na ne kadar sert sorular sordu. İşte gerçek gazetecilik budur” diyenler oldu. Derler demesine de, Saymaz’ın “Perişan eden o sorularla, Ekrem İmamoğlu’na pas attığını anlamıyorlar. Aynı Saymaz, benzer tavrı 28 ya da 14 Mayıs’tan önce sergileyebilir miydi? Asla! Duman ederlerdi. Ne gazeteciliği kalırdı ne de muhalifliği. Geçtiğimiz ekim ayında eşlik ettiği ABD ziyaretinde Kılıçdaroğlu’na kayıp 8 saatte neler yaptığını bile soramamıştı. Hatta Saymaz, ortadan kaybolma için “Bence akıllıca, yaratıcı ve etkili bir hamle olduğunu söylemeliyim” demişti.

Demek istediğim şu; Dündar, Portakal ve Saymaz da seçimlerde Kılıçdaroğlu ile kader birliği yaptılar, çalıştılar ve birlikte kaybettiler. Herkes biliyor ki “kazansaydılar” zaferde payları olduğunu her platformda dile getirecek, “hak” iddia edeceklerdi. Erdoğan bir kez daha tüm hesaplarını bozdu. On beş gün önce eteğine yapıştıkları Kılıçdaroğlu’nu şimdi paçasından çekip indirmek istiyorlar ve birileri de bu yapılan seviyesizliğe, hadsizliğe, “gazetecilik” diyor.

Bir de sanat camiasının travması var… Son olarak oyuncu Eda Ece içindeki nefreti kustu. Sonra hatasını anladı. Aslında sahnede ne söylediğinin de bilincinde değil. Kendini anlayamamış, toplumun onu anlamasını istiyor.

Söyledikleri hepi topu iki cümle olsa da içinde; politika var, seçmen iradesini sorgulama var, halkı aşağılama var, acılar üzerinden mizah yapma var.

Ödülünü alırken şunu söyledi: “Deprem bölgesine yaptığımız her şeyi onlar başkaları yapıyor sandı. Sandıktan onu anladık ama neyse...”

Sadece Eda Ece değil Melek Mosso, Merve Dizdar ve Asiye Dinçsoy örneklerini de göz önüne alırsak sanat camiasının bir kısmı belli ki seçim travması yaşıyor.

Takılıp kalmışlar. Ancak sürdürülebilir değil. Bir şarkıcı, oyuncu siyaset yapar, politik tavır sergiler. Kimse de itiraz edemez. Ancak siyasi tercihlerinden dolayı halka öfke besleyemezler. Belli ki besleyenler olmuş. O nedenle de ellerine mikrofon verilince ya ülkemizi kötülüyor ya da halkın bir kesimine nefret saçıyorlar.

Peki, neden kabullenemiyorlar? Çünkü muhalefet gibi, CHP gibi düşünüyorlar. Dikkat edin Kemal Kılıçdaroğlu tavrı sergiliyorlar. Kılıçdaroğlu’nun kaybetmenin faturasını “kırsalda yaşayan seçmene” kesmesi, muhalif sanatçılar için de makul bir bahane. “Erdoğan kazandı, çünkü depremzedeler evleri yıkıldığı halde ona oy verdiler. Erdoğan kazandı, çünkü bizler yardım götürmemize rağmen onlar Erdoğan’a oy verdi” düşüncesindeler.

Ortada kendilerini sakinleştirecek, bir seçim yapıldığını ve halkın kararına saygı duyulması gerektiğini anlatacak, sonuçları sindirmelerini sağlayacak bir muhalefet ve medyası olmadığı için ve en önemlisi de “Kesin kazanıyoruz” diyerek kendilerini inandıran siyasiler, gazeteciler, anket şirketleri hesap vermediği için böyle bir kısır döngüye girdiler.

İçinden çıkılmaz bir durum. Bu durumdaki herkesin hem siyasi hem de psikolojik destek almaları gerekiyor. Bonus olarak da 5. sınıf Sosyal Bilgiler dersi okuyabilirler… Belli ki anlamadıkları veya kaçırdıkları çok konu var.

Yorum Analiz Haberleri

Spiegel: “İsrail'in üst düzey siyasetçilerini ‘korumanın’ Almanya'nın ‘varlık sebebi’ olduğu düşüncesi feci bir hatadır”
UCM'nin tutuklama kararları Siyonist çete İsrail'i yalnızlaştırıyor
Daha çok konuşun da hanginize daha çok güvenemeyeceğimizi bilelim
Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü