Kazananı ne belirleyecek; meydanlar mı sosyal medya mı?

Ersin Çelik sosyal medyanın belirleyiciliğinin abartıldığına dikkat çekerken seçimlerin hala meydan ve sokak çalışmalarıyla kazanıldığını ifade ediyor.

Ersin Çelik / Yeni Şafak

Kazananı ne belirleyecek; meydanlar mı sosyal medya mı?

AK Parti kurulduğunda ve iktidar olduğu 2002 seçimlerinde dönemin en güçlü iletişim aracı televizyon kanalları ve gazetelerdi. Çünkü internet henüz yaygınlaşmamış ve sosyal medya keşfedilmediği için kamuoyu “esaret” altına alınmamıştı.

Yaşı 40 ve üzerinde olanlar çok iyi hatırlar, 3 Kasım seçimlerinden bir hafta önce AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Uğur Dündar’ın programında karşı karşıya gelmişti. Bugünün sıkı Kemal Kılıçdaroğlu yandaşı olan Dündar, o günlerde de sıkı Baykal’cıydı. Ancak Erdoğan ikiye tek kalsa da o yayında sergilediği performansla izleyicileri ikna etmişti.

Bir televizyon yayını seçim sonuçlarına etki edecek “siyasal iletişim çalışmasına” dönüşmüştü. Sağlamasını bizzat sahada yapanlardan biriydim. O yayının sabahı anketörlük yaptığım şirket, Mecidiyeköy meydanında insanlara televizyondaki Erdoğan-Baykal kapışmasının etkilerini sormamı istemişti. Tek sayfalık bir forumdu. Anket, “evet izledim” diyen kişilerle yapılıyordu. Yüzden fazla kişiyle görüşmüştüm ve çok büyük bir çoğunluğu Erdoğan’ın Baykal’ı alt ettiğini söylüyordu. Programın oy verme tercihinde değişikliğe neden olduğunu söyleyenler de vardı. Erdoğan, özellikle kararsız ve kendisini yeterince tanımayan seçmenleri etkilemişti. Uğur Dündar da zaten yıllar sonra, Baykal’ın dersine yeterince çalışmadığını itiraf etmişti.

Mezkûr program ülkeyi yönetecek liderlerin karşılıklı katıldığı son açık oturum olarak kayıtlara geçti. Yine yaşı 40’ın üzerinde olan iyi hatırlayacaktır, liderlerin kozlarını paylaştıkları yayınlarda; seçilirlerse yapacaklarını anlatmaktan çok birbirlerinin açıklarını aramak üzere hazırlık yapılırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise her seçim sürecinde, yaptıklarını anlatarak yapacaklarının teminatını verdi. Polemik siyasetini ekrana değil de meydanlara taşıdı. Ekranlar üzerinden tek taraflı etkileşim yerine, sahada halkla çift taraflı etkileşime girdi. Başarılı oldu da.

Ancak aradan geçen zamanda iletişim araçları evirildi. Gazetelerin gücü önce internet haber sitelerine günümüzde de sosyal medyaya kaydı. Ancak gazeteler; ana, gerçek ve nitelikli içerik üreticisi olarak hem varlıklarını sürdürüyor hem de sosyal medyayı besliyorlar. Televizyon yayıncılığı ise önce YouTube’a günümüzde de ise dijital platformlara taşındı. Televizyon kanalları da tıpkı gazeteler gibi trajı/reytingi düşük olsalar da sosyal medyayı besleyen içerik damarı pozisyonundalar. Yani içeriği büyük oranda hala gazeteler ve televizyon kanalları üretiyor, etkileşim ise sosyal medyadan alınıyor. Bu kısır ve kalıcı olmayan döngü bir süre daha devam edecektir.

Diğer yandan sosyal medya mecralarının Türkiye’deki kullanım ve tüketim amacı büyük sorunlar barındırıyor. Bu platformlar sahte kullanıcılar üzerinden, özgünlükten yoksun, kopyala yapıştır bir bilinmezlik ağıyla manipülasyon ve dezenformasyona hizmet ediyorlar. İçinde bulunduğumuz seçim sürecine dönecek olursak; liderler ve partiler siyasal iletişim çalışmalarını iki koldan yürüterek, sahada ve ağırlıklı olarak sosyal medyada propaganda yapıyorlar.

Erdoğan ve AK Parti, mitingler ve birebir temasla halkla buluşurken, muhalefet sosyal medyayı aktif şekilde kullanıp dudak uçuklatan etkileşim rakamları elde ediyor. Erdoğan şehir şehir gezip meydanlara konuşurken, Kılıçdaroğlu gün içinde bir paylaşım yaparak “akşam 22.00’de buluşalım” diyor ve vakti gelince de evinin mutfağından videolar yayınlıyor. Kemal Bey, meydanlarda toplanan kalabalıkların belki de 50 katı izlenme rakamlarına erişiyor. Peki bu etkileşim siyasi tercihleri ne kadar etkiliyor ya da etkiler mi?

“Etkilemez” diyemeyiz, sosyal medyanın tabanları motive ve konsolide etme gücü var çünkü. Lakin Twitter verilerinin sandığa yansıması pek mümkün değil. Türkiye seçmeninin yüzde 10’unu ancak temsil ettiği düşünülen Twitter’ın 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki içerik ve etkileşim verilerine göre Muharrem İnce ilk turda kazanıyor görünüyordu. Sandıktan ise tam tersi büyük bir hezimet çıktı.

Bugün de benzer bir görüntü var ve muhalefet Twitter’da baskın görünüyor. Fatih Portakal’ın Twitter anketine göre; Kılıçdaroğlu’nun seçimleri yüzde 56,4 ile kazanacağını Erdoğan’ın ise yüzde 14’te kalacağı sanılıyor. Bilimsel ve sosyolojik gerçekliği olmayan, manipüle edilebilen sosyal medya anketlerine olan inanmışlık ve masa başında hazırlanan grafiklere duyulan güven, muhalefeti şimdiden yankı odalarına kilitlemiş durumda. Bu nedenle de meydanları görmezden geliyor, Erdoğan’ı Bağcılar’daki açılışlarda dinlemeye 80 bin kişinin geldiğine inanamıyorlar. Muhalefet kanadı sosyal medyadan sirayet eden “zaten kazanıyoruz” duygusuna kapılmış durumda.

AK Parti teşkilatlarının önceki hafta sonu İstanbul’da 1 milyon haneyi ziyaret etmesinin Twitter’da değerli bulunmamasının, konuşulmamasının arkasında da bu sanal inanç var. Geleneksel siyasal iletişim yöntemlerinin meşakkati ve “gönüllü insan maliyeti” muhalefeti sosyal medyadaki doğrulanması imkansız sanal etkileşim rakamlarına hapsetti. Eğer kendilerini kurtaramaz ve sokağı göremezlerse 14 Mayıs gecesi sandıktan çıkan sonuca inanmaları yine günler sürecektir.

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?