Yeni Şafak / Yasin Aktay
Mısır’da evleri başlarına yıkılanların isyanı
Biz Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkilerin ufku üzerine konuşaduralım, Mısır 8 gündür ciddi bir halk hareketliliği ve Sisi’ye karşı yoğun protesto hareketlerine sahne oluyor. Gösteriler geçtiğimiz yıl Sisi’nin kendi şahsı için inşa ettiği lüks sarayları ifşa ederek ülkeden kaçan müteahhit Muhammed Ali’nin başlattığı isyan çağrısının yıl dönümü olan 20 Eylül’de küçük katılımlarla başladı ama giderek bütün ülke sathına yayıldı.
Ne Türkiye ne de dünya medyasında bu hareketliliklerin bir haber konusu olmaması üzerine ayrıcı durabiliriz. Neticede bu suskunluğun Mısır’da dikkate alınması gereken bir halkın bugünkü dünya düzeni ve bu düzenin sesi olarak medyanın umurunda olmadığını gösteriyor olduğunu kaydederek geçelim.
Ülkenin tarihindeki tek seçilmiş ve kendisine Savunma Bakanlığı’nı milleti adına emanet etmiş olan Cumhurbaşkanı’na karşı entrika dolu kanlı darbesini yapalı 7 yılı aştı Sisi’nin. Bu darbeden sonra kendisine yönelebilecek her türlü muhalefeti en acımasız şekilde bastırdı, gösteri, yürüyüş ve her türlü örgütlenme ve ifade özgürlüğü üzerine Mısır tarihinde görülmemiş baskılar uygulayarak bütün muhalefeti bastırdı şu ana kadar. En ufak bir gösteriden önce ve sonra yüzlerce insan tutuklanıp belirsiz bir geleceğe doğru cezaevine konuluyordu. Halk da bu durumu kabullenmiş, kimsede Sisi’ye itiraz edecek mecal kalmamıştı.
Ancak bu sindirme politikalarının görünürde başarılı olması Sisi’yi her alanda iyice pervasızlaştırdı. Ekonomi yönetimi halka hiçbir şey vaat etmiyor. Açlık sınırının altında yaşayan nüfus yüzde 60’ı geçmiş durumda ve ülkenin kaynakları küçük bir azınlık arasında paylaşılıyor. Açlık sınırının altında yaşayan insanların fazlalığı, bir bakışa göre, aslında Sisi ve destekçilerinin bakışına göre, ülkeyi baskıyla yönetmeyi daha da kolaylaştırıyor. Nasılsa kötü ekonomi yönetimini takdir edip bir sonraki adımda bunun hesabını seçimlerde sorabilme imkanı yok. Bundan sonraki beş seçimin sonuçları şimdiden Sisi’nin cebine konmuş bile.
Ülkede doğru dürüst üretim olmadığı gibi, var olan üretimin büyük çoğunluğu orduya ait şirketler eliyle yürütülüyor ve buna karşı özel sektörde rekabet edebilecek bir güvenilir, hukuka dayalı bir ekonomik ortam yok. Herhangi bir işadamının mallarının bir gecede şu veya bu gerekçeyle müsadere edilmesi en beklenebilecek şeylerden biri ve buna karşı hiç kimsenin hiçbir garantisi yok.
Bu arada devlet altından kalkılamayacak kadar dış borç batağına saplanmış durumda. Borçları yine borçla kapatmak istese de kimse Mısır’a borç vermeye de yanaşmıyor. Sisi’nin elindeki seçeneklerden biri darbesini destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’a daha fazla yüklenmek. Ancak onların da bu ağır yükü kaldıracak güçleri yok. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye ve Mısır arasında yeni bir sayfanın açılması ile ilgili haberleri bile Sisi’nin aslında bu iki ülkeye karşı bir şantaj olarak kullanmış olduğu anlaşıldı. Bununla Sisi, BAE ve SA’ya seçeneksiz olmadığı mesajını kendi üslubuyla vermiş oldu.
Tahnun bin Zayed’in bu haberlerin hemen ardından telaşla Mısır’ı ziyareti esnasında Sisi’nin bir şeyler koparmış olduğu anlaşılıyor ama bu onu nereye kadar götürecek?
Bu arada geçtiğimiz ay, bir gelir kapısı olsun diye olabilecek en çaresiz, en zavallı yollara başvurmaya başladı Sisi. Bu yol bugünkü gösterilerin patlamasının da sebebi aslında. İmara aykırı evleri ve yapıları yıkacağını açıkladı. Ancak bu evleri yıkmamak için her eve o evi sıfırdan satın almaya yetecek kadar bir bedel istedi. Ödeyenleri affetti, ödeyemeyenlerin evine yıkıcıları gönderdi ve bir hayli ev yıkmaya başladı. En az 70 camiyi imara aykırı diye yıktırdı. Yıkılan camilerin bir kısmı 90 yıl önce inşa edilmiş ve yerleri şimdi satışa çıkarılmış durumda.
Görünen kadarıyla Mısır’ın bütün evleri, özellikle fakirlerinin evlerinin hepsi istendiğinde imara aykırılıkları bulunarak yıkılma tehdidi altında. Bunu Mısır’ın yeniden yapılandırılması adına yaptığını söyleyen Sisi’nin kullandığı tehdit dili, insanlara hiçbir alternatif önermeden evlerini başlarına yıkması halkta ciddi bir öfke patlamasına yol açıyor.
Kötü ekonomi yönetimi ve istibdat karşısında insanların sığınabildikleri bir tek evleri kalmış durumda. Onu da yıkmaya başlaması, yıkımın hiçbir plan dahilinde olmaması, imara aykırı olduğu ilan edilmiş evler karşılığında bir bedel ödendiğinde affediliyor olması, Sisi’yi halkının gözünde bir devlet adamı olmaktan çıkarıp bir mafya lideri mesabesine indiriyor.
Üstelik aynı Sisi’nin geçtiğimiz yıl Muhammed Ali’nin ifşa ettiği bilgilere göre Şarmelşeyh bölgesinde kendisine halkın parasıyla son derece lüks ve pahalı saraylar inşa ettiği biliniyor. Bu ifşaat yapılınca halkın tepkisini hiç önemsemeden, bu sarayları yaptığını itiraf etmesi ve halka meydan okur gibi yapmaya devam edeceğini açıklaması da, bugün halkın evlerini başlarına yıkması da birlikte değerlendiriliyor. Böyle yapmakla Sisi aslında, hiçbir şey vermeden insanların her şeyini alan bir despotun gücünün sınırlarını deniyor gibi.
Hiçbir kural, tanımayan Sisi’nin halkın korkusuna fazla güvenerek her seferinde çıtayı yükselttiği bu güç denemelerinde yeni bir aşamaya gelindiği söylenebilir. Halk korku duvarını aşmış ve başına gelecek olanın bundan daha kötüsü olamayacağını düşünecek hale gelmiş durumda. Hiçbir siyasi talebi, parti veya dış mihrak desteği olmayan, hatta bütün bu mihraklara rağmen halkın en saf en yalın talepleriyle gerçekleşiyor gösteriler.
Belki Marx’ın proletarya için yaptığı benzetmeyle “kaybedecek zincirlerinden başka bir şeyi kalmamış” bir Mısır halkının isyanıyla karşı karşıya Sisi.