Kayahan Uygur’un 22 Ağustos 2017’de Güneş gazetesinde yayınlanan “Demokrasi ve Libya’nın 150 milyar doları” başlıklı yazısı 2011’de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayan intifadaları anlamanın bazıları için ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Yazıya “merhum Kaddafi” şeklinde başlayan Uygur, Kaddafi’nin bütün yapıp ettiklerini bir kenara bırakıp onu “Türkiye’nin büyük bir dostu ve rahmetli Erbakan Hoca’nın da arkadaşlarından biri” olduğu palavrasıyla süslemeye ve Türkiye’nin 2011’de muhalefeti desteklemesinin ne kadar büyük bir hata olduğunu kanıtlamaya çalışmış.
Uygur, Kaddafi’nin Kıbrıs savaşında Türkiye’nin yanında durduğunu söylüyor. Oysa duruma yakından bakıldığında bu yardımın mahiyeti daha iyi anlaşılacaktır. 1974’de Kıbrıs Harekâtı yapıldığında Libya’da Kaddafi’nin darbesinin üzerinden beş yıl geçmişti. Kaddafi 1973’teki “Beş Nokta” sözde kültür devrimi ile bütün kurumları kaldırmış, normal bir devlette olması gereken bütün yapıları yakıp yıkmış, her şeyi alt üst etmiş, yüzlerce kişiyi hapishanelere tıkıp işkenceye tabi tutmuştu. İçeride hükmetmeye çalışan Kaddafi’nin bu şartlarda Türkiye’den gelecek şirketlere ihtiyacı vardı. Görünüşte Türkiye’ye yaptığı yardım aslında kendi darbesini meşrulaştırma yolunda attığı adımlardan sadece biriydi. Bunun yanında uluslararası ilişkilerde her daim farklı olmaya çalışan biri olarak Kaddafi’nin eline bir fırsat daha geçmiş ve şov yapma imkânı bulmuştu.Hiçbir zaman pratiğe geçmeyen Mısır, Tunus vb. ülkelerle birleşme anlaşmalarına ek olarak onun İslam ülkeleriyle yan yan durma ve hatta lideri olma şovu için Kıbrıs savaşı sadece bir araçtı. Kaddafi, şovun işe yaramadığını gördükten sonra Kıbrıs savaşında Türkiye’ye verdiği benzinin de parasını kuruşuna kadar istemiştir. (http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/670898-kaddafinin-benzini) Fakat geçmişte kalmış bu olay bu gün gerçekliğinden saptırılarak Uygur gibi kişilerin dilinde eşi bulunmaz bir dostluk örneği olarak yansıtılıyor.
Kaddafi’nin Erbakan’ın arkadaşı olduğu iddiasının da aslı astarı bulunmuyor. Zira Necmettin Erbakan’ın Libya ziyaretinin Erbakan aleyhine kullanılan bir nesne haline dönmesinin baş müsebbiplerinden birisi de Kaddafi idi. Kaddafi’nin o gün yapıp ettikleri, konuştukları ve bunun Türkiye’deki darbeciler tarafından nasıl kullanıldığı 28 Şubat’ı yaşayanlar olarak hepimizin hatıralarında canlı olarak durmakta.
Uygur bununla da kalmamış olayın içine biraz da 15 Temmuzu ekleme gereği duymuş. Neymiş Kaddafi’ye karşı batının yanına geçmişiz de bunun bedelini 15 Temmuz'da ödemişiz. 15 Temmuz gibi batı destekli bir darbe ile bir başka ülkenin darbeci askerinin iktidarına başkaldıran halkın desteklenmesi ancak bu kadar karıştırılıp saptırılabilir. Türkiye’nin Libya halkının haklı mücadelesini desteklemesinden dolayı cezalandırıldığı şeklinde olsa makul karşılanabilecek bir iddia yazarın dilinde tamamen saptırılarak şu anlama getiriliyor: Türkiye darbeci bir diktatörü desteklemedi ve batı ile birlikte davrandı, bunun bedelini de Türkiye’de bazı askerler batıdan destek alarak darbe girişiminde bulunduğunda ödedi. Doğrusu hayret edilecek bir mantalite. Türkiye’nin tıpkı Suriye’de olduğu gibi Libya’da da olaylar başladıktan sonra nasıl uzun bir süre barışçıl çözüm peşinde koştuğunu ve ne kadar süre sonra muhalefeti desteklediğini yok sayarak “ayıp ettik” demek insafsızlığın ve gerçeklerin üstünü örtmenin ilginç bir örneği.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki intifadaları karalama yazısı yazmaya çalışanların öne sürdükleri bir konu da batının Libya’ya demokrasi getirmeyi vadettiği şeklindedir. Oysa daha önce Irak ve Afganistan’a saldıran Amerika’nın, saldırıları meşrulaştırmak için kullandığı bu argümanlar Libya devrimi ve NATO yardımı sürecinde gündeme gelmemiştir. Dolayısıyla bu iddia tamamen okuyucunun aklıyla dalga geçmektir. Libya halkının demokrasi ile kandırıldığı iddiası da sadece bir uydurmadan ibarettir. Benzer bir şekilde bu kalemşorlar nedense aynı şekilde Libya üzerinden Suriye cihadına saldırmayı da ihmal etmiyor. Uygur’a göre Libya’da işleri biten teröristler oradan da Suriye’ye gitmiş! Bir halkın aylarca süren mücadelesini ve çekilen onca acıları tek bir kelimeyle karalayıp terörist ilan etmek ve aynı zamanda bütün muhalefetin batının kuklası ve ajanı olduğunu iddia etmek ne kadar da kolay!
Uygur, Kaddafi’nin 2007’den itibaren liberal ekonomiye geçmeye çalıştığını ve demokratikleşme adımları atmaya başladığını, istihbarat örgütünün dağıtıldığını, ordunun zayıflatıldığını söylüyor ki bu iddiaların hiç birisi doğru değil. Örneğin ordunun zayıflatılması yeni değil, Kaddafi 1969’da darbe yaptıktan sonra kendisine karşı darbe yapılmasını önlemek için her türlü tedbiri alıyordu ve bu çerçevede orduyu kendine göre dizayn etmişti. Bu durum batı tarafından Kaddafi’ye zorla yaptırılan bir uygulama veya liberal ekonominin zorunlu bir sonucu değildi. Ayrıca Libya’da demokratikleşme yönünde en ufak bir girişimin olmadığı herkesçe biliniyor. Buna rağmen demokratikleşme yönünde adım atıldığını söyledikten sonra batının demokrasi getirme vaadi ile milyonları kandırdığını ifade etmek de ayrı bir garabet.
Yazının önemli bir kısmını Uygur, Libya paralarının Kaddafi döneminde Fransa bankalarına yatırılması ve ardından 150 milyar dolar civarındaki bu paralara Fransa’nın el koyduğu iddiasını desteklemeye ayırmış. Okuyucuya çok şey bilen ama konumu gereği sadece az bir kısmını paylaşan kişi edasıyla bu paraların Fransa bankalarında buharlaştığını ve o dönemdeki banka görevlisinin bugünkü Fransa Cumhurbaşkanı olduğunu söyleyerek gizem katmaya çalışmış. Oysa Libya mal varlıklarına batı tarafından el konulmasının müsebbibi olarak Kaddafi’ye karşı çıkan ve sonunda onu deviren halkı görmek ne kadar doğru? Fransa’da Cumhurbaşkanı olan bir kişinin yaptığı hırsızlığın suçunu bir darbeciye isyan eden halka yüklemek doğru mu? Devrimden sonra istikrarın sağlanmasına engel olanların arasında batı ülkeleri de yok mu? Ülkede istikrarın önündeki en büyük engellerden biri olan darbeci Hafter’i kırmızı halıyla karşılayan Fransa değil mi? Ve en önemlisi Libya’yı çadır devleti olarak yöneten 42 yıllık iktidarında normal bir devlet sisteminin, mali sistemin oluşmasını engelleyen Kaddafi darbesinin hiç mi suçu yok? Pekâlâ 42 yıl sürekli darbe ile ülkeyi yöneten Kaddafi’nin önce cuntasıyla daha sonra da oğullarıyla birlikte ülkenin bütün servetini hiçbir kurala bağlı olmadan istediği gibi kullandığı dönemde yok olan milyarlarca dolara ne oldu? Yazar devletin her tarafına sinmiş rüşvet ve yolsuzluk sonucu heba edilen varlıklar nerede diye soruyor mu? Hayır, tam tersi yazara göre “Ülkesi için elinden geleni yapan” Kaddafi döneminde petrolden kazanılan her kuruş, devletin kasasına giriyormuş. “NATO ve işbirlikçileri ülkenin tüm bankalarına el koyduklarında nakit olarak 26 milyar dolar buldular ve yağmaladılar”. Sadece 2010’daki petrol gelirlerinin 40 milyar dolara yakın olduğu bilinen Libya’da acaba 42 yılda sadece bu kadar mı para biriktirilebilmiş diye sormaz mı insan?
Halkı ve 42 yıllık darbe sürecine olan isyanlarını suçlamak bu gün Libya’da hâlâ Kaddafi’yi savunanlara özgü bir davranış biçimi. Kaddafi ve diğer diktatörlük ve darbe yanlısı kesimlerin medyalarında bu tür iddialar her daim tekrarlanmakta. Ne yazık ki bazı yazarlar da en ufak bir araştırma gereği duymadan balıklama atlıyor ve üzerinden onca zaman geçmesine ve her şey ortaya çıkmasına rağmen yalan ve iftiraları sürdürmeye devam ediyor.