Kemal Öztürk / Yeni Şafak
Hayatında duyduğu en korkunç seslerden biriydi. O çocuk yüreği korkudan patlayacak gibi oldu. Yataktan fırladı, kocaman gözlerini açtı bir şey göremedi. Elektrikler yoktu. Çocuk yüreği, anlayamadığı bu korkunç karanlıktan daha da korktu.
Bağırdı, “daye” (anne), “Bavo” (baba)... Annesi, karanlığın içinde evladını bulmak için eşyalara çarpa çarpa, sağa, sola gidiyordu. O da bağırıyordu, “keçamın”, (kızım) “lawemın”(oğlum)...
O karanlık lanetli gecede, annenin feryadı, çocukların çığlığı birbirine karışmıştı. Ne olduğunu anlamamış, bu nedenle korkuları daha da artmıştı. Kıyamet koptu zannettiler, deprem oldu zannettiler ama ne olduğunu bilemediler. Sadece bağırıyor, çocuklar ağlıyor, panik halde yıkılmış evlerinin içinde birbirilerini bulmaya çalışıyorlardı. Sadece babadan ses çıkmıyordu. Baba yoktu.
Kör karanlık içinde 36 çocuk
36 çocuk o gece, karanlığın içinde, kör olmuş gözleri, korkudan patlamış yürekleriyle yıkılmış, hasar görmüş, kör karanlığa gömülmüş evlerinde anne babasını arıyordu. Feryatları göğe yükseldi. Korkuları dağları aştı. Sonunda ellerinde fenerler komşuları, akrabaları yetişti.
Yarlılar vardı her yerde. El yordamıyla, fener ışığı ile feryatlarını takip ederek buldular bunları. Ancak bu insanları hastaneye götürecek araç yoktu. Araçlar tahrip olmuştu. O korkunç şey gelmiş, kör karanlıkta araçları parçalamıştı. Sağlam kalan bir araç bulundu, kan revan içinde insanlar hastaneye götürüldü.
Dürümlü'de, göğe yükselen ateş, ödleri patlatan ses, yerdeki sarsıntı herkesin aklına kıyameti getirmişti. Başka hiçbir şey bu korkunç olayı açıklamıyordu köylülere. Yaşlılar dualar okuyor, çocuklar annelerinin eteğine sarılıyor, kadınlar gözleri yaşlı, çocuklarını etrafında topluyordu.
Bir uzun gece, bir karanlık gece ve bir lanetli gece bitmek bilmedi. Söylentiler, fısıltılar, ürkütücü hikayeler evden eve dolaştı, köyden köye yayıldı. Korku arttı, endişe arttı ama gerçek bir türlü öğrenilemedi.
Asıl ateş, Tanışık köyüne düşmüştü. Sabah olduğunda buradaki evleri yakacaktı. Gece, derinleşen ve harlanan közü, ateşe çevirmek için besliyordu. 8 Kadın kocasından, 36 çocuk babasından haber alamıyordu. Olayın korkunçluğuna mı, babalarının, kocalarının olmamasına yanacaklardı, bilemediler.
Cehennem çukuru
Sabah olduğunda, o kıyameti andıran şeyin ne olduğunu anlayabildiler ancak. 20 metre çapında, 4 metre derinliğindeki bu çukurdu tüm geceyi cehenneme çeviren neden. Ama bunu ne yapmıştı? Göktaşı düştüğünü söyleyenler oldu, 'füze düştü' diyenler oldu. Bir cehennem çukuruna benziyor, bu kesindi. Korku bu çukurun görülmesiyle daha arttı.
İnsanlar kayıptı. Tanışıklı köyünden hepsi erkek, yirmiye yakın insan kayıptı. Koştular, korku ve endişe içinde Dürümlü köyüne koştular. Kardeşini, babasını, oğlunu, kocasını arayanlar oradaydı.
Kavrulmuş toprak nasıl olur?
Geldiler, kavrulmuş bir toprak gördüler. Orada bir şey olmuş ve toprağı kavurmuştu. Ancak cehennemin ateşi böyle kavurabilirdi toprağı. O gece burada cehennemden gelen bir ateş vardı sanki.
Olay, gün ilerledikçe anlaşılıyordu. Bir kamyon vardı, bomba yüklüydü ve burada patlamıştı. Tanışıklı köyünün insanları bu kamyonun PKK'ya ait olduğunu öğrenmiş, kovalamış, peşine düşmüş ve sonunda zalim örgüt bu kamyonu köylülerin üzerine patlatmıştı. Tam 15 Ton bomba. Cehennem çukurunu bu bomba açmıştı.
Peki nerede bu kamyonu kovalayan insanlar? O zaman, hayatlarında duydukları en acı cümleyi duydular: “Parçalandılar, bedenlerinden kalanlar etrafa dağıldı.” Bu korkunç patlama, bu korkunç ses, bu korkunç sarsıntı 13 insanın bedenini küçük parçalaya bölmüş, Dürümlü'nün kavrulmuş toprağına savurmuştu. Ölenlerin kim oldukları belli değildi.
Bir evladın parçalarını toplamak
Sonra, ömrü hayatlarında unutmayacakları, her gece rüyalarında kabuslarını görecekleri şeyi duydular: “Ancak DNA testi yaparak ölenlerin kim olduklarını öğrenebiliriz. Bu yüzden beden parçalarını toplamalıyız.”.
Ellerine adli tıptan verilmiş torbaları aldılar. O kavrulmuş toprağa savrulmuş, insan bedenine ait parçaları toplamaya başladılar. Hiçbir vicdan, hiçbir akıl, hiçbir yürek bu anı açıklayamadı. Buldukları bir parça, babasının parmağı, kardeşinin kolu, oğlunun eti olabilirdi. Bunu bilerek, bunu düşünerek, kavrulmuş topraktan beden parçaları topladılar.
13 insanın bedenlerinden arta kalan tüm parçalar, bir çocuğun bedeni kadardı. 60 kilogram. 13 insan yaklaşık 850 kilo gelmesi gerekirken, geriye sadece 60 kilo kalmıştı. Gerisi buhar olmuş, toz olmuş ve yanıp kül olmuştu. İnsanoğlunun çıldırması için bu yeterli bir sebepti.
Herkes öğrendi sonunda. 36 çocuk yetim, 8 kadın dul kalmıştı. O gece babasının ses vermemesinin sebebini böyle anladı çocuklar. Baba yoktu ve hiçbir vicdan, nasıl yok olduğunu o çocuklara anlatamayacaktı.
Toplanan beden parçaları tabutlara kondu. Her bir tabuta bir iki parça düşmüştü. Mezarlar kazıldı. Boş kefenler mezara kondu. Üstü örtüldü. Kavrulmuş toprak onları içine emdi, geri kalan parçalarıyla birlikte Huzur'a çıkardı.
Dürümlü, bir büyük acının, feryadın ve katliamın adı olarak dalga dalga yayılırken, 36 çocuktan henüz kundakta olanlar, yıllar sonra bu acıyı tatmak üzere, her şeyden habersizce uykuya daldılar. Büyüdüklerinde, babalarının nasıl yok olduğunu onlara kim anlatacaktı, bilinemedi.