Elimde bir kitab var, türkçe.. Almanya’nın Neuss şehrinde, ’Mezopotamien Verlag GmbH’ tarafından ilk baskısı, Kasım- 2015’de yapılmış.. Oradan bir arkadaş getirdi.
Nasıl bir kanlı terör örgütü olduğu ortada olan PKK’nın başındaki A. Öcalan’la İmralı’da -tabiatiyle- MİT’in temsilcisi huzurunda ve de PKK’nın uzantısı olan HDP’den gidip onunla görüşme yapanlar arasında geçen konuşmaların notları imiş..
Bu notları kim tutmuş, dışarıya nasıl ulaştırılmış, pek açık olmadığı gibi, bu konuşma notlarının gerçekten de doğru olup olmadığı konusunda net bir bilgi ve belge yok..
Eğer, gerçek ise, o zaman da ortaya yığınla sualler çıkar; en başta da MİT, buna başka bir hedef gözeterek, göz mü yummuş, ya da birileri mi sızdırmış gibi..
*
Sözkonusu kitabın arka kapağında, Öcalan’ın, 2013’de Diyarbekir’deki Newrûz şenliklerinde okunan mesajından, ’(...) Savaşlardan, çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ayağa kalkmak istiyor. (...) Hazret-i Mûsa, Hazret-i Îsâ ve Hazret-i Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.’ gibi, Çözüm Süreci sırasında bazılarınca fazlaca heyecan ve umutla karşılanan bazı cümleler.. Ki, o köprülerin altından çook sular aktı.
Kitabın içinde de, İslam hakkında, Öcalan’ın yıllar boyu dile getirdiği ’ateist’ sözleriyle çelişen ifadeler..
Bugün yaşananlar açısından, Öcalan’ın bu gibi yaldızlı sözleri ve ‘barışı kurmak için 20 yıldır uğraştığı’ndan dem vurması bir ironiden de öte, bir ideolojik kurnazlık..
*
A. Öcalan, hatırlanacağı üzere, 12 Mart 1971 Askerî Darbesi’yle zirveye ulaşan büyük sosyal karışıklıklar sırasında, bazı gösterilere katıldığı için tutuklanır ve ilk olarak o zaman hapiste, bir takım sol ve marksist ideolojilerce ve onların bağlısı olan kimselerle tanışır ve 1979 yılında da, arkadaşlarıyla birlikte PKK’yı kurar.
İsmini, ‘Kürdistan İşçi Partisi’ demek olan ‘Partiyi Kargeriyi Kurdistan’ kelimelerinin ilk harflerinden alan PKK, aslında bir yeni yöntem geliştirmiş değildir. Özellikle de Ortadoğu’daki müslüman toplumların sosyo-politik hayatında İttihad- Terakkî zamanından beri geçerli hale getirilen kemalist, nâsırist, Baasçı kanlı silahlı mücadeleleri örnek alır. Bu hareketlerin ortak özelliği de, ‘itaat etmeyeni yok etme’ye dayanıyordu. PKK da o yöntemi en kanlı şekliyle daha bir hortlattı. Bu örgüt, silahlı mücadeleyi hem de en acımasız ve hiç bir ahlâkî sınırı gözetmeyen bir yöntemi esas aldı ve kürd halkı içinden kendisine itaat etmeyen kişi veya dernek, parti vs. oluşumları itaate çağırdı; karşı çıkan sindirilip yok edildi veya kaçmak zorunda kaldı.
*
Ama, bu kanlı mücadelenin kürd halkı arasında giderek bir halk tabanı bulmasında, açıktır ki, bir takım dış etkenler olsa bile; bir asrı aşkın bir zamandır, İttihad-Terakkî döneminin türkçülüğü ve hattâ turancılığı esas alan siyasetinin, kemalist-laik-türkçü rejim tarafından da en katı diktatorial yöntemlerle ve müslüman halkların inançlarıyla temelden zıd olan çarpık ve sapık ideoloji olarak sosyal hayata tahakküm etmesiydi.
PKK da, her şeyden önce, ‘kürd kimliği’ duygularını okşadı. Bu durum, türk, arab, fars vs. kimliğinin, o kadar yüceltilmesine karşı kürdlerin de kendilerini yüceltmeleri kaçınılmaz olacak, bunun tabiî karşılığı ortaya çıkacaktı.
Önce görülmesi gereken nokta, burası..
Elbette, bütün ırk ve kavimler, sünnetullah’ın gereği olan bir gerçektir. Ama, müslümanlar arasında ırk veya kavim üstünlüğüne dayalı söylemler haram idi ve de tamamiyle şeytanî bir entrika olarak, zehirli meyvalarını vereceği de elbette vereceği açıktı.
*
Öcalan, 480 sahifelik bu notlarda neler mi diyor?
(Bu konuya yarın da değinelim, inşaallah..)