Yeni Şafak / Ergün Yıldırım
Papa, eşcinsellik ve Katoliklik
Papa, eşcinselliği onaylayan açıklamalarda bulundu. Katoliklik, başlangıçta en katı din yorumuydu. Mesela 17. yüzyılda verdiği kimi aforozları daha 1960’lı yıllarda kaldırdı. Kendini “evrensel hakikat” gördüğü için self-kritiğe tenezzül bile etmedi. Bu nedenle yüzyıllar süren günahlar ve dogmatizmler içinde yaşayıp durdu. Bilim adamlarını yaktı, Müslümanları ve Yahudileri zorla Hristiyanlaştırdı, insanları evlerinden ve yurtlarından zorla göç ettirdi. Sorgulayan ve yeni mezhepler kurmaya giden Protestanlarla yüzyıl ve otuz yıl Avrupa’yı kan ve ateşe boğdu. Ortodoksları bile yağmaladı ve yakıp yıktı. İstanbul’a yapılan bu yağmayı Umberto Eco romanında dehşetli bir biçimde anlatır. Bu aforoz, yağmalama, yakma ve dogmatizm düzeni ile dünyaya cehennem yaşattı. Bundan dolayı Balkanlarda yoğun yaşayan Ortodokslar, Osmanlı tebaası olmayı tercih etti. İstanbul fethinde Bizans Kralı yardımcısı Notaras İtalya’dan yardım isteyelim diyen krala “Osmanlı sarığını papalık serpuşuna tercih ederim” diyor.
Katolik teolojinin kurduğu ruh düzeni de insanları köleleştirdi. Dünya insana zindana çevrildi. Her şey günahtı. İnsan doğuştan günahkardı zaten. İnsanın cinselliği kötü görülüyordu. İdeal Katolik zaten hiç evlenmez ve cinselliği kendisine yasaklardı. Katoliklik, hayatı tamamen olumsuzladı. Nitekim manastır hayatı en idealiydi. Çan sesleri ölümü, günahı ve cehennemi hatırlatıyordu. Yaşama arzusunun tamamen yasaklandığı bir toplum tahayyülü… İnsanı yaşarken mezara gömen bir dünya anlayışı. Şevki, işreti, eğlenmeyi ve gülmeyi tamamen baskılayan bir zihin. Nietzsche, bu değillenen dünya varlığının felsefi isyancısı. Hristiyanlığa isyanın filozofu. Deccal kitabını bunun için yazar. Hristiyanlığı (aslında muhatap olduğu pratik Katoliklikti ve o nedenle Katolikliğe isyandı) Deccal olarak ilan eder. Hayatı lanetleyen bu dine, lanetler okur. Ruhbanların, insanların hayatlarını ellerinden çalmalarını protesto eder. İçgüdüleri, arzuları, cinselliği, yasaklayan bu düzene başkaldırır. Tanrısını öldürür! Tanrı Öldü çığlığı budur. Avrupa insanını kölelikten ve mezardan kurtarmak ister. Lanetlenen ve günahla açıklanan hayattan kurtuluşun peşine düşer. Katolik teolojiye yapılan bu isyan ve protesto aslında Alman Protestanlığına da eşlik eder. İnsanı yeniden yaşamaya çağırır.
Katolikliğin bu katı, donmuş ve günahla dünyayı lanetlemiş düzeni moderniteyle beraber tepetaklak olur. Bunu Katolik kilisesinin kaçkın çocukları yapar. Hegel, Nietzsche ve Feuerbach bunların başında gelir. Yeni bir teoloji geliştirirler. Kiliseyi tamamen devreden çıkaran ve insandan başlayan bir teoloji. Kilisenin Tanrısı, kutsal kitabı ve ruhbanlarından çıkan teoloji yerine antropolojiyi merkeze alan teoloji koydular. İnsan ve tarih merkezinde teoloji yapmaya başladılar. Kilise de zamanla buna uymaya başladı. Çözüldü. Artık o da Tanrıyı ve kutsalı beşeri zeminle açıkladı. O nedenle de her bir kılığa ve her renge girdi. Katı olan buharlaştı. Sosyolog Marshall Berman’ın Marx’dan alarak söylediği gibi modernite ile beraber “katı olan her şey buharlaşıyor”. Kilise de buharlaşıyor. Ele avuca gelmeyen, uçuk kaçık, her biçime girip duran bir din oluyor.
Kilisenin bu her renge ve her biçime girmesinin pratiği yükselen trendlerle bütünleşmesinde ortaya çıkıyor. Tatil ve plaj artık insan hayatının parçasıysa, İncil de buna uyarlanır. Hangi güneş kremini kullanırsanız, Tanrıyı daha fazla memnun edersiniz gibi söylemler ortaya çıkar. Oğlancılar ve lezbiyenler özgürlük imgelerine dönüştüğünde bu defa onların yanında yer alır. Gay kiliseler bile açılır. Elbette kilisenin manastır ve kiliselerde eşcinsellik, lezbiyenlik ve çocuk istismarlarıyla çalkalanan dünyası da burada önemli. Daha geçen yıl hem ABD hem de İngiltere’de önde gelen papazlar çocuk istismarlarıyla yargılandılar. Hem de oldukça yaygın bir günah olarak… Acaba günah bilinçlerini günahla mı aşmak istiyorlar?
Katolikliğin ve Papanın eşcinselliği normalleştirmesi ve Tanrı’yı da bu işe bulaştırması katı olan her şeyin buharlaşmasını anlatıyor. Günah tarihinden ve günah pratiğinden kilisenin kurtulmak için günahı normalleştirmesidir. Tanrısını ve kitabını arzusuna istediği gibi uyduran bu bilinç hangi hakikati temsil edebilir? Hangi ahlakla var olabilir? O nedenle Tanrı’nın ebedi, ezeli, iyi ve mutlak doğru olarak algılanması çok önemli. Lezbiyene ve gay’e göre bile değişen bir Tanrı anlayışından ne çıkar? İnsanlaşan ve insanda da her biçime bürünen bir Tanrı bu.
Papa da, kilise de, Katoliklik de post-modern nihilizm, alkolizm, eşcinsellik içinde kayıplara karışarak buharlaşıyor. Katı günahkârlıktan çıkıyor, katı hazcı bir yola koyuluyor. Artık gay Papa bile yakında görebiliriz.