Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan ve “Suriye’de faaliyet gösteren cihatçı örgütleri kapsamayan” ateşkes kararının yürürlüğe girip girmediği neredeyse belli değil. Çünkü Amerika ve Fransa kadar İran’ı da endişeye sevk eden ateşkes ihlali itirazları Doğu Guta, İdlip ve benzeri bölgeler için değil ağırlıklı olarak Zeytin Dalı Harekâtı’nın kapsam alanı olan Afrin beldesini ve biraz da tamamen Şii milislerin faaliyet gösterdiği kuşatma altındaki Nubbul ve Zehra beldelerini işaretliyor.
BMGK, insani yardım ve acil tedaviye muhtaç hastaların tahliyelerini mümkün kılmak üzere 30 günlük ateşkes kararı aldı. Bu karar Rusya’ya rağmen alındı alınmasına ama ne Rusya’nın bu kararı uygulamak gibi bir niyeti var ne de İngiltere ve Fransa’yla beraber hareket eden Amerika’nın bu kararın takipçisi olmak hususunda güvenilirliği var. Suriye’deki yıkımın durdurulması, işlenen katliamların engellenmesi veya bu suçları işleyenlerin nasıl yargılanacağına dair ortada bir şey yok. Çünkü henüz yıkım ve öldürme istenen seviyeye ulaşmış değil.
Rusya ve İran’ın Hayalindeki Suriye
Rusya’nın Birleşmiş Milletler nezdindeki Büyükelçisi Vassily Nebenzia ateşkes kararının alınmasının ardından yaptığı değerlendirmede BMGK’nın uygulanmasına yönelik eleştirel bir konuşma yaptı. Nebenzia’ya göre “Doğu Guta’da yaşananların aktarımı propagandadan ibaret”ti. Rusya’nın BM nezdindeki Büyükelçisi Nebennzia çok açık ve net ifade etmese de Doğu Guta’dan ekranlara yansıyan iç parçalayıcı görüntüler, tamamı harabeye dönmüş mahalleler, bombardımanlarla çöken binaların altından kurtarılmaya çalışılan çocuk ve kadınlara ait görüntülerin belirli amaçlar doğrultusunda kurgulanmış propagandalardan ibaret olduğunda ısrar ediyor.
Son altı yıllık kuşatma bir tarafa sadece Kasım ayının ortasından Şubat ayının sonuna kadar Esed rejimi Doğu Guta’ya 1.290 hava saldırısı gerçekleştirmiş durumda. Eş zamanlı olarak 6.190’dan fazla top atışı kayıtlara geçti. Sadece geçen hafta savaş uçaklarıyla 420’den fazla bombardıman yapılırken helikopterlerden atılan varil bombalarının 140’ı aştığı biliniyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin tuttuğu kayıtları doğrulayan görüntüler sebebiyle ilgili haberleri izleyen hemen her eve, ofise yırtıcı feryatlarla beraber neredeyse ekranlardan kan fışkırıyor. Geniş bir araziye konuşlandırılmış devasa bir enkazdan farkı kalmayan Doğu Guta’da herkes barınaklara dönüşmüş yıkıntıların altında yaşıyor. Gıda yok, gıda alacak para ve satacak güvenli ortamsa hiç yok. Sadece ekmek fiyatları Suriye ortalamasının 22 katına çıkmış durumda.
Savaş suçu sayılan hangi fiili varsa Rusya ve İran’ın sonsuz desteğini arkalayan Esed rejimi her birini itinayla ve inatla işliyor. Rusya savaş uçakları en başından bu yana fırın, okul ve hastaneleri hatta ambulansları dahi hedef alıp yok ediyor. Avrupa ve Amerika ise Rusya-İran ekürisinin işlediği bu savaş suçlarının sadece kayıtlarını tutuyor. Diplomatik manevralara göre tutulan bu kayıtların bir kısmı kamuoyuna açıklanıyor sadece.
Suriye Halkını Kim Rehin Tutuyor?
İşte tam da bu bağlamda Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi yetkililerinden Vladimir Zolotuhin yasadışı silahlı gruplar olarak nitelediği İslamcı militanların savaş suçu işlediklerini aktarıyordu ajanslara. Zolotuhin’e göre “Silahlı gruplar, konutlardaki konumlarını güçlendiriyor ve yaşlıların, kadınların, çocukların arkasına gizleniyor. Bu tür eylemleri savaş suçu olarak nitelendiriyoruz. Suçlular cezalandırılmalı”ydı. Üstelik silahlı militanlar “havan mermileriyle ve otomatik tüfeklerle kontrol noktasına düzenli olarak saldırı düzenliyor. Kontrol noktası yakınındaki sağlık merkezinin bulunduğu bölgeye ateş açı”yorlardı. Demek ki ‘İslamcı militanlar’ sadece Esed rejimi askerlerine, İran askerlerine, Şii militanlara değil bizzat Rus askerlerine karşı da başta kontrol noktaları ve sağlık hizmetleri olmak üzere her türlü sivil hedefe saldırılar düzenliyormuş. Vassily Nebenzia’nın herkesi uyanık olmaya davet ettiği propaganda böyle bir şey olsa gerek.
Esed rejiminin Rusya ve İran’la birlikte işledikleri sistematik katliamların ne kadar iyi, güzel ve gerekli olduklarını öğrenmek ve Türkiye’nin İslamcı militanlarla bir olup ne tür kirli entrikalar ve pazarlıklar içine girdiğini öğrenmek için tüm diplomatik kaynakları izlemek gibi bir zorluğumuz yok. Ceyda Karan ve Fehim Taştekin ikilisinin bir dizi medya platformunu eskittikten sonra asıl ve asli mecraları olarak konuşlandıkları Sputnik’te gerçekleştirdikleri söyleşilerini okumak yetip artıyor. Gazeteci veya orta doğu uzmanı sıfatlarıyla tecrübeli muhaberatçılar, tescilli şebbihaları kendilerine hayran bırakan performanslarıyla Suriye’de yaşanan katliam ve yıkımlarda yeri doldurulamaz pay sahibi olmaya doymuş değiller. Doymuş değiller çünkü Suriye’de barış girişimlerini Esed rejimi, Rusya hatta Sisi Mısır’ıyla resmederlerken Türkiye’yi IŞİD’le, terörün finansı, planlanması ve yönlendirilmesiyle itham ederek hareket ediyorlar. Burada da kalmayıp kuşatma ve bombardımanları es geçerek “Doğu Guta’da sivilleri İslamcı örgütler rehin tutuyor, İslamcı örgütlerin rant kavgası için açlıktan ölen siviller kalkan yapılıyor” türü yalanları pazarlıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Rus Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma’daki Savunma Komitesi’ne başkanlık yapan Vladimir Shamanov, Rusya’nın Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden savaşta 200 yeni tip silahı test ettiğini şu cümleyle açıklıyordu: “Dost Suriyelilere yardım ederken, 200’ün üstünde yeni silahın da denemesini yaptık.” Suriye halkı ve şehirleri üzerinde test edilen söz konusu 200 yeni silahın içerisinde Vladimir Putin tarafından ilan edilen “sınırsız menzile sahip ve hiçbir savunma sistemi tarafından engellenemeyecek kıtalararası balistik füzelerin” denenip denenmediğini şimdilik bilemiyoruz. Ancak Suriye’deki işgal ve katliamları meşrulaştırmak üzere Türkiye’de epeyce insanın profesyonel manada istihdam edildiğini gayet iyi biliyoruz.
Kamuoyu ve devlet CIA, Mossad, BND veya MI6 gibi istihbarat teşkilatlarıyla iltisaklı çalışan ajan ve nüfuz casusları kadar Muhaberat’la, Savama’yla, FSB’yle çalışanların faaliyetlerine de hassasiyetle odaklanmalıdır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile elde edilen askeri kazanımları iç-dış kamuoyunda itibarsızlaştırmak üzere yürütülen faaliyetlerin verdiği, vereceği zarar asla hafife alınmamalı.
Yeni Akit