Taha Kılınç’ın Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (27 Şubat 2019) şöyle:
İç Kavga
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, önceki gün İran’ın başkenti Tahran’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani tarafından ayrı ayrı kabul edilen Esed, kelimenin tam anlamıyla bağırlara basıldı. Esed’le Hamaney’in -olabilecek en yakın şekilde- kucaklaştıkları poz, bunun açık teyidi durumundaydı. İran yönetimi dünyaya Esed’den vazgeçmediğini ve vazgeçmeyeceğini böylece duyururken, Esed de ülkesindeki bütün yıkıma rağmen İran’ın kucağına koşmaktan duyduğu sevinci gizlemiyordu.
Tahran’daki sürpriz buluşmalar, son haftalarda Şam’daki diplomatik temsilciliklerini yeniden aktif hale getiren ve bu politika değişikliğini “Esed’i İran’ın tesirinden kurtarmak” hedefiyle açıklayan bazı Arap ülkelerine yönelik bir mesaj da içeriyordu elbette. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn Şam’daki büyükelçiliklerini 8 yıl sonra tekrar tam kapasite hizmete açmış, Suudi Arabistan da “kısa zaman içinde” aynı adımı atacağının sinyallerini vermişti. Esed yönetiminin Tahran’la bağlarının eskisinden de sağlam bir şekilde ortaya konması, bu ülkeleri çok şaşırtmış mıdır? Muhtemelen hayır. Özellikle BAE’nin İran’la kapalı kapılar ardında temasları başından beri sürdürdüğü malum. Suudiler de mevcut şartlar üzerinden yeni politikalar geliştirmenin yoluna bakacaklardır. Mısır, zaten Esed yönetimiyle birlikte hareket ettiğini hiç saklamıyor.
Resmi açıklamalarda “2011’den bu yana ilk kez” biçimde ifade edilse de, Beşşar Esed’in geçtiğimiz yıllarda Tahran’ı en az iki kere daha gizlice ziyaret ettiği ve yetkililerle görüşmeler yaptığı biliniyor. Bu ziyaretlerin, bilhassa Suriye’de savaşın şiddetlendiği 2015-17 diliminde gerçekleştiği düşünülüyor. Esed’in bu defa “zafer kazanmış bir komutan” edasıyla Tahran’da boy göstermesi, en üst düzey protokolle ağırlanması ve fotoğrafların dünyaya servis edilmesi ise, Suriye’deki siyasal sürecin büyük ölçüde İran’ın planladığı biçimde ilerlediğini gösteriyor. Kısacası, oynadıkları at, satranç tahtasının üzerinde devrilmiş yatan çok sayıda taşın arasında, yerli yerinde duruyor.
Dünya Beşşar Esed’in ziyaretine odaklanmışken, aynı anda İran’dan gelen bir başka haber daha büyük şaşkınlık uyandırdı. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, görevinden istifa ettiğini duyurdu. Hizmete devam edemeyeceği için ve görevi sırasındaki noksanları nedeniyle samimi özürlerini bildiren Zarif, ertesi gün yaptığı açıklamada, “İran diplomasisi, ülke içindeki parti ve fraksiyon kavgaları yüzünden zehirlenmiştir” diyerek, istifasının sebebini de dile getirmiş oldu. Ayrıca, İran basınında yer alan haberlere göre, Beşşar Esed’in Tahran ziyareti Cevad Zarif’in bilgisi dışında planlanmış ve gerçekleşmişti.
Gerçekten de Esed’in hem Hamaney’le hem de Ruhani ile görüşmesine dair fotoğraf ve video kayıtlarında Cevad Zarif’in bulunmaması dikkat çekiciydi. Onun yerine karelerde bir isim öne çıkıyordu: Kasım Süleymani. İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı olan Süleymani, Ayetullah Hamaney’in sağ kolu olarak biliniyor. Esed-Ruhani görüşmesi sırasında Süleymani’nin ikiliye doğru başını uzatarak verdiği teftiş ve tecessüs dolu poz da, adeta bu durumun teyidi mahiyetinde.
1998’den bu yana görevini sürdüren Kasım Süleymani, İran devlet aygıtının sahadaki aktif gücü ve uygulayıcı yumruğu olarak ün kazandı. Suriye ve Irak’ta savaşan nizami ve gayrinizami İran güçlerini denetlemek ve askerlere moral vermek için sıklıkla cephelere inen Süleymani, Tahran’daki seçilmiş hükümetin resmi politikasının dışında “gölge cumhurbaşkanı, gölge genelkurmay başkanı ve gölge dışişleri bakanı” pozisyonlarını tek başına elinde tutuyor. 6 yıldır dışişleri bakanlığı görevini yürüten ve “İran’ın Batı’ya bakan modern yüzü” unvanıyla şöhret bulan Cevad Zarif’in, söz konusu iki başlılıktan şikâyetçi olması da oldukça normal.
Bu yazının yazıldığı saatlerde, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Zarif’in istifasını henüz resmen kabul etmemişti. İran Parlamentosu’ndan çok sayıda milletvekili de Zarif’in tekrar kabineye dönüşü için imza toplamaya başlamıştı. Uzun yıllardır İran devletinin üst kademelerinde yer alan ve Batı’da da geniş ölçüde kabul gören Zarif’in siyasi akıbeti ne olursa olsun, istifa açıklaması, İran yönetimindeki iç çatışma ve kavgayı ortaya koyan en keskin işaretlerden biri olarak kayıtlara geçti.
Bu noktada, İran’da Ayetullah Ali Hamaney’in etrafında öbeklenen şahinlerle Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin temsil ettiği “güvercinler”in neyin kavgasını verdiğini de sorgulamak gerekiyor. Aslına bakılırsa, “reformistler ve muhafazakârlar” şeklinde de ifade edilen bu fraksiyon çatışmasının tarafları, İran devlet aklını oluşturan temel parametreler konusunda herhangi bir görüş ayrılığına sahip değiller. Örneğin, İran’ın kadim Arap başkentleri üzerinde oluşturduğu baskının sürdürülmesi veya Şiîliğin yayılmasının dış politikanın ana hedeflerinden biri olması konusunda, taraflar arasında herhangi bir ihtilaf yok. Ayrışma, ortadaki ganimet ve rantın nasıl ve kimler tarafından bölüşüleceği noktasında düğümleniyor daha çok. İran’da bir rejim değişimi arzulayanların bütün umutlarını "reformist kanada" bağlaması ve onlar iktidara gelirse bambaşka bir İran’ın ortaya çıkıvereceğini zannetmesi, işte bu yüzden büyük bir yanılgı anlamına geliyor.