Kategoriler

Ali Bulaç

Hem eski Yunanlıların hem İslam bilginlerinin ortaklaşa dediği şu: İnsan tab'an medenidir, medeni olması, onun hemcinsleriyle bir arada yaşamasını gerektirir. Kur'an-ı Kerim, anlaşılır bir biçimde badiyede yaşayan bedevilerin (konar-göçer) ortak hayatın gerektirdiği medeni kurallara uyum sağlamakta isteksiz olduklarını belirtir ki, eskiler bundan hareketle "Ed-din fi'l-medin (Din medinede mümkündür)" demişlerdir.

Toplanma, yerleşik hayatın en gelişmiş formu olan şehirde gerçekleşir, bu yüzden şehir cezbedicidir. Şehirde insanın fıtratında karşılığını bulan temel birtakım ögelerin bulunması onu şehre iten sebeplerden biridir. İmam Şatıbi ve diğer İslam bilginleri, insanın üretim faaliyetine katılır veya dünya gezegeni üzerinde hareket ederken, haciyat/zaruriyat, tekmiliyat ve tahsiniyat aşamalarından geçtiğini söylemişlerdir ki, bu üç beşeri durum aynı zamanda fıkhi üç ana kategoridir. Biz bu üç beşeri durumu İbn Haldun'un modeliyle birleştirip yeni zamanda, yani küresel çağda vuku bulmakta olan temel beşeri durumları anlamakta kullanabiliriz.

Bu kategorilere göre, insanın objeler dünyası ile kurduğu ilişkinin ilk adımı Haciyat'tır; bu temel ihtiyaçların karşılanmasını hedefler. Bunlar da yeme, içme, giyinme, barınma ve cinsel ihtiyaçların karşılanmasını gerektirir. İkinci adım Tekmiliyat'tır, yani söz konusu ihtiyaçların teminini ve tatmini sağlayan tamamlayıcı unsurların toplamı. Üçüncü adım Tahsiniyat olup, bir ihtiyacın tamamlayıcı unsurlarıyla birlikte belli bir estetik, düzen, zarafet ve teknikle karşılanmasıdır. Sözgelimi yerden koparılmış bir sebzenin pişirilmeden yenmesi haciyat; tek başına veya başka sebze ve etlerle pişirilmesi, ona tuz, biber ve baharat katılması tekmiliyat; tabaklara konup sofra düzeninde yenmesi, sofra bezinin nakşı veya yemek masasının estetik değeri tahsiniyat olarak kabul edilir. Barınma için herhangi bir kapalı mekan -mağara, ağaç kovuğu vs.- haciyat; dört duvar, pencere tekmiliyat; barınağın içinin döşenmesi ve süslenmesi tahsiniyattır. Bu sürecin her üç aşaması meşru ve yerine göre gereklidir. Her üç aşama için belli bir emek, bilgi ve teknik kullanılır.

Ancak dördüncü bir kategori de var ki, o da Tahrimiyat'tır. Bu gösteriş, lüks ve israf olarak adlandırılabilen harcamalardır. Mesela su içmek haciyat; suyu doldurduğumuz bardak tekmiliyat, bardağın süsü, estetiği tahsiniyat, ama bardağın kristal veya altından olması tahrimiyattır. Son kategoride meşru sınırlar aşılmış, faaliyet kendi amacı dışına çıkmıştır. Çoğu zaman tahsiniyat ile tahrimiyatın arası belirsizdir; hangisinin nerede başlayıp nerede bittiği belli olmaz. İhtiyaçlar ilk üç kategoriye, arzular, tutkular dördüncüye aittir.

Kırsal hayatta beşeri faaliyetin ağırlık noktası haciyat ve tekmiliyatta toplanır. Tahsiniyat yok değildir, ama zayıftır. Şehir hayatı her üçünü tahakkuk ettirir. Geleneksel şehirler, asli yapıları ve kuruluş misyonları itibariyle beşeri hayatı tahsiniyatla sınırlandırmak isterlerdi, bu yüzden nefsin dizginlenmesine büyük önem verilirdi.

Modern uygarlık ise tahrimiyatı gerçekleştirilmesi gereken ana hedef olarak belirlemiştir, bu yüzden nefsin tutkularını kışkırtıcı her beşeri durumu kurumsallaştırmakta, meşrulaştırmaktadır. Herkesin harama yönelmesi bizatihi kan dökücülüğün ve yeryüzündeki dengenin tahribine yol açar. Modern iktisat ve liberal felsefe, tam da hedefi üstelik rekabeti ve çatışmayı meşrulaştırarak yüceltir.

Mevcut durumda Batı modernliği iki noktada tıkanmış durumdadır: 1) Kırsal kesimlerden yerleşikliğe ve oradan kentlere; kentlerin varoşlarından da merkeze doğru süren kitlesel akışı kontrol edemiyor; 2) Birkaç istisnası hariç modern kentlerin ezici çoğunluğu giderek daha çok şiddet, çatışma, kriz ve polarizasyon potansiyeli yükleniyor. Refah toplumları dahil hiçbir kent güvenli değildir; çünkü giderek modernliğin üç ana vaadi olan özgürlük, refah ve güvenlik nüfusun yüzde 10'unun tekeline geçiyor. Ama bu yüzde 10, yüzde 90'lık çalkantılı bir denizin ortasında ne kadar rahat olabilir ki!

Zaman gazetesi