Karteldeki, dine saygısızlığın mimarı!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Zaman zaman okuyucularımız eleştiriyor: “Sizin; Doğan grubundan, medya sektöründeki olumsuzluklardan başka bir bildiğiniz yok mu? Sabah akşam, medya sektöründeki olumsuzlukları eleştiriyorsunuz hep.”

İlk planda haklı gibi görünüyorlar.
Ama oynanan oyunlara, gerçekleştirilen operasyonlara, hiç ilgisiz gibi görünen konulardaki gerçekleri tersyüz etme numaralarına baktığınızda, “Az bile yazıyorsunuz.. Bunlar kendileri açısından o kadar önemli görev icra ediyorlar ki, bunları sadece sabah akşam yazmak bile yetmez, bir de öğleni eklemeli” diyeceğinizden eminim..
Doğrusu; sabah akşam yazıyor değilim. Haftada üç; bilemediniz dört gün, medya sektöründeki konularla meşgulüm. Ama bakın; kamuoyunu yönlendiren, objektif haber yaptığını ileri süren, sizi/bizi/hepimizi kandıran kartel habercilerine bir bakın da, verilen önem aşırı mıdır/eksik midir, bir daha değerlendirin..
Kimin üzerinden olaya bakacağız?
Ayşenur Arslan hanımefendinin... Kanal D’nin haber sorumlusu olan bu hanımefendinin, dün Hürriyet’te bir röportajı yayınlanmış... “Babam da annem de, MİT ajanı” diyor hanımefendi.
Ben de, kendisinin serüvenine baktığımda, “Mümkün değil, sen onlardan eksik kalmış olamazsın” dedim, kendi kendime..
Ne var serüveninde?
Ne yok ki?
atv.. Star.. Kanal D.
Sadece masum transferler mi?
Hayır..
Tarık Demirkan’ın, Radikal gazetesinde 9.5.2004’teki yazısından bir alıntı yapalım da, bugün Kanal D’nin haberlerini belirleyen hanımefendinin gerçek yüzünü siz de görmüş olun. (Tarık Demirkan da, Ayşenur Arslan da, olayın yaşandığı tarihte Cem Uzan’a ait star televizyonunda çalışıyorlar):
“Haber yapmamı istediği ‘belgeye’ bir gözatıyorum. Aydın Doğan'ın aldığı krediler, şirketler arasındaki hesaplarda para transferleri, rakamlar, rakamlar... İstenen belli. Bu metinden yararlanılıp Doğan grubuna karşı ‘haber’ yapılacak. Metni geri veriyorum. ‘Ben böyle bir haber yapmam!’ ... Biz bir grup arkadaş anlaşmıştık. Kararımız kesindi: ‘Tetikçilik’ yapmayacaktık... Pazartesi, Ayşenur Arslan'ın odası... Haber koordinatörü beni odasına çağırdığında benimle ne konuşacağını iyi biliyorum. Aramızda aşağıdaki konuşma geçiyor. ‘O haberi neden yapmadın?’ ‘Ben bir haberi sadece patron istiyor diye karşı tarafa saldırmak için yapmayı kendime yakıştıramıyorum!’. ‘Ama kavgayı karşı taraf başlattı ve bu taraf bu noktada artık haklı!’. ‘Olabilir, ama bu neyi değiştirir? Biz yine de bu kavgada araç olacağız! Ayşenur, biz bunun için gelmedik buraya! Ben yapamam!’ Ayşenur çok kızgın. Sert hareketlerle sigarasını arıyor masasının üzerindeki kağıt yığının altında. ‘Peki şekerim kim yapacak o zaman? Kiminiz ekrana çıkmamak için Amerikalara kaçıyor (A. Kırca'yı kasdediyor) kiminiz 'kirli haber yapmam' deyip elini çekiyor! Ben mi yapacağım! Siz temiz prenslersiniz de ben mahallenin o... muyum!’..”
Ayşenur hanımla 5 yıl birlikte çalışan Tarık Demirkan böyle anlatıyor, olayı. Ve sonrasında da, Ayşenur hanımın, kendisini kapının önüne koydurttuğunu açık açık söylüyor...
Ve bu Ayşenur hanım, 7 yıl önce, aleyhinde yayın yapılmasını istediği, bu uğurda gazeteci arkadaşını işten attırdığı Aydın Doğan’a ait Kanal D’de, bugün haber koordinatörlüğü yapıyor.. O patronun Hürriyet’inde, dün verdiği röportajda da, bakın tesettürlü bayanlara nasıl hakaret ediyor: “Türbanın yüceltildiği ve inanç özgürlüğü olarak ortaya konulduğu bir dönem yaşıyoruz. Semra Sezer’den sonra Hayrünnisa Gül, rol model olarak karşısına çıkıyor insanların. Bence aradaki fark, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük. Nasıl bir okuma özgürlüğüdür ki, önde gelen bütün zevatın karıları, kızları üniversite bitirirler ama çalışmazlar. Niye? Kamuda türbanlı çalışamadıkları için mi? Hadi canım.”
Saplantıyı görüyor musunuz? Olaylara nasıl militanca yaklaşıldığını görüyor musunuz?
Düşünebiliyor musunuz, akşam geçiyorsunuz televizyonun başına. Şu veya bu kanal derken, mutlaka arada, Kanal D’yi de izliyorsunuz. Ama o kanalda izledikleriniz, işte bu kadın (Cumhurbaşkanı’nın eşine ‘karı’ diyen kişiye, bırakın da ben, sadece ‘kadın’ demekle yetineyim.) tarafından belirlenip, bu kadının onay verdiği cümlelerle size aktarılıyor!
Artık keçisi çalınan imam, “Keçi çaldı” diye haber olmaz da ne olur, söyler misiniz?
Kadında, devletin en önemli mevkilerinde oturan görevlilerin eşlerine saygı yok... İçinde yaşadığı halkın inancına da saygı yok..
Bakın, din için ne diyor bu kadın: “Bütün tek tanrılı dinler, neredeyse kadından korkuyor. Mesele bu. Ve kadını, eksikli ve hatta özürlü kabul ediyor, öyle bir yere koyuyor.”
Sadece İslam’a değil, diğer tek ilahlı dinlere de saygısızlıktan geri durmuyor..
Ve biz bu ülkede, bunların gerçek yüzlerini ortaya koyarken, “O kadar etkili değiller.. Abartıyorsunuz” eleştirilerine muhatap oluyoruz.
Hayır, hiç de abartmıyoruz..
Bugün Aydın Doğan medyası, halkın inancı ile kavgalı olan, işte bu kişilerin elinde.. Ve o kişiler vasıtası ile halk zehirlenmeye çalışılıyor. Halk, kendi inancına, düşman hale getirilmek isteniyor.
Onun içindir ki, sabah akşam yazmak da yetmez.. Diğer konuları bırakıp, hep bu medya grubu eleştirilse bile, emekler zayi olmuş sayılmaz!

VAKİT