Karşılaşmalar

Etyen Mahçupyan

Türkiye'de Cumhuriyet rejimi toplumu genelde makbul olanlarla olmayanlar diye ikiye böldü. Din ve etnisite başta gelen kriterlerdi ama makbul olmayanların aynı zamanda modern de olmadıkları savunuldu. Aslında asimilasyon sadece Kürtlerin Türkleşmesi, dindarların laikleşmesi değil, bunların bir bütün olarak modernleşmesiydi. Modernleşme ise yüzeyde devletin belirlediği sınırlar içinde tanımlanan bir gündelik hayat gibi durmakla birlikte, daha derinde söz konusu sınırları meşrulaştıran bir ideolojik arka plana sahipti.

Zaman içinde asimilasyonun imkânsızlığı ortaya çıktıkça, devlet de hırçınlaştı. Apolitik görünümlü bir devlet yandaşlığı yürüten Türk ve laik kesim ise giderek, annesinin eteğinin altına gizlenen bir çocuk misali, devletin çeperinde odaklaştı. Aynı süreçte makbul olmayan gruplar kamusal alana çıkarak devlete nüfuz edebildiler ama devlet nezdinde makbul olmamaya da devam ettiler. Demokratik sürecin engellenemediği bir döneme girilmesiyle birlikte ise, ortaya pek alışık olmadığımız bir durum çıktı: Devletin doğrudan aktörleşemediği bir siyaset ortamı...

Böylece farklı kesimler kendi kimlikleriyle kamusal alanda karşı karşıya geldi. Ne var ki bu gruplar 'öteki' ile bir arada oldukları ortak siyasi zeminlere yabancıydı. Bu nedenle de Türkler, Kürtler, Müslümanlar ve laiklerin her biri, hem bir siyasallaşma dinamiği içine girdi, hem de aynı anda psikolojik olarak içe kapandı.

Bugün Kürtlerin taleplerinin karşılanması açısından geçmişe göre çok daha avantajlı bir konumdayız. Devlet ve hükümet Öcalan'la görüşüyor. Çözüm niyeti her iki tarafta da mevcut ve karşı tarafın kabul edebileceği bir çerçeve içinde olgunlaşmış halde. Ama toplumsal düzlemde konuşma ve anlamada zorlanılıyor. Bir tarafta dışlama, öteki tarafta şiddet eğilimi halen egemen. Bu iki tavır Türk ve Kürt taraflarının toplumsal çaresizliklerinin de nişanesi. Dışlama ve şiddet sadece siyasetin dili değil... Cemaat oluşturan, toplumsal psikolojiyi canlı tutan etkenler. Dışlama ve şiddet birer savunma yöntemi olarak işlev görmekle birlikte, aslında içe dönük bir 'kurucu' atmosferin de cihazları.

Müslümanlarla laikleri karşı karşıya getiren eksen bu denli açık bir reddiyeye tekabül etmiyor. Çünkü iktidarda AKP var ve bu seçim de durumu değiştirmeyecek. Dolayısıyla İslami kesim yönetme sorumluluğunu taşırken, laik kesim de bugüne kadar elinde tuttuğu kamusal imkânları paylaşmayı öğreniyor ve mümkünse kendi konumunu olabildiğince korumayı hedefliyor. Bu durum daha yumuşak bir karşılaşmanın habercisi...

Ancak her iki kesimin de bu adaptasyonda zorluklarının olduğu görülüyor. İslami kesim uzun süre kendi cemaatsel hayatının içinde 'saklandığı' için bütün normları bu cemaatin 'doğal' ve 'doğru' saydığı tutum ve davranışlar üzerinde şekillenmiş durumda. Ne var ki bu normlar bir cemaatsel hayatı beslese de, laik kesimi de içine alan bir siyaset yönetiminin oluşmasında son derece yetersiz. Bugün artık 'makbul' olmak için devletin onayına ihtiyaç yok. Ancak kendinize benzemeyenle birlikte yaşarken, onu da kuşatacak bir yapı kurmayı, kendi normlarınızın göreceliliğini teslim etmeyi ve onların esnemesini içselleştirmeyi gerektiriyor.

Laik kesim ise, içinde olduğumuz konjonktürde bir tür 'saldırı' hareketlenmesi yaşıyor. Hedef İslami kesimin cemaatçiliği aşamayacağının, kategorik olarak kendi tıkanık normlarına mahkûm olduklarının bütün dünyaya kanıtlanması. Sürekli olarak bu durumu gösteren deliller aranıyor ve bunların sergilenmesinin 'siyaset' olduğu sanılıyor. ÖSYM şifresi türünden 'krizlerin' işlevi bu...

Bugünlerde popülerleşen internet sansürü tartışması da böyle... Açık ki, internetin kullanıcıların isteği dışında herhangi bir biçimde sansür edilmesi kabul edilemez. Ama toplumun çoğunluğu günümüz kamusal alanını ahlaki zaaf içinde görüyor ve bu durumdan tedirgin oluyorsa ne yapacaksınız? Ortada toplumsal bir talep var ve devletten beklenen de genelde bir insan hakkı kısıtlaması yaratmama koşuluyla bu talebe yanıt vermek. Bu durumda internetin paketler halinde kullanıcıya sunulması çözüm olabilir, çünkü ancak bu durumda isteyen tümüyle sansürsüz internete sahip olacaktır. Paket sistemine özgürlük adına karşı çıkanlar, ahlaki temeldeki toplumsal talepleri görmezden geldikleri sürece, sansürden kurtulunamayacağını idrak etmeliler. Çünkü nihayette karar alıcı olan ilkeler değil, siyasettir.

Siyaset 'ötekini' duymayı, 'ötekini' değiştiremeyeceğini kabullenerek birlikte yaşamaya razı gelmeyi ifade ediyor. Demokratik olgunlaşmaya daha çok yol var... e.mahcupyan@zaman.com.tr

ZAMAN