“Karga, devekuşu ve uşak” hakaretleriyle gazetecileri sindirme stratejisi

Siyasette üslup sorunu o denli irtifa kaybetmiş durumdaki üslup meselesini geçip ülke ve toplum için çözüm üretmek üzere bir türlü usul ve esas meselesine gelemiyoruz

HAKSÖZ-HABER

Bazen siyasetçiler bazen medya mensupları bazen de mafyanın müdahalesiyle şaşkına dönen ve rotasını kaybeden bir ülkeye dönüşüyor Türkiye.

Askeri cunta sözcülerinin siyasetçileri alenen “süngüye oturtup gezdirme” tehditlerinin üzerine mafya liderlerinin “bakla kazığıyla tanıştırma” tehditleri eklemlenerek nereye varılır? Hukuk ve refah devletine mi yoksa despotik ve yolsuzluk rejimine doğru mu? Siyasi tartışmalardan yola çıkarak verilen mücadele eğer iç düşman üretmek, ihanetle savaşmak ve kripto avına çıkmak gibi bir amaca evrilirse çok boyutlu kaos kapıya dayanmış demektir. Fikrin muhatabı fikir değil de hakaret, tehdit veya şantaj olunca siyaset ve toplum dipsiz bir kuyuya doğru iteklenmiş oluyor. Siyasetçinin karşısına siyasetçi değil de cunta veya mafya çıkınca devlet ve kanun tümden anlamsızlaşıp anarşi ve bitimsiz bir çatışma kültürü egemen olur ülkeye.

Yeni Akit Gazetesi yazarı Sabri Balaman Türkiye’nin gündemini değerlendirdiği “Erdoğan prangalardan kurtulmalı” (8 Aralık 2020) başlıklı son yazısında “reform” çağrılarının sebepleri ve muhtemel sonuçları üzerinde duruyordu. Balaman, Berat Albayrak’ın istifasıyla ve Bülent Arınç’ın çıkışıyla paralel seyreden bir sürece, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik hakaret ve tehditlere dikkat çekiyordu. Ancak Sabri Balaman mezkûr yazısında Erdoğan’ın benzer bir çağrıyı seslendirdiği süreçte Nisan 2019’da Kılıçdaroğlu’nun Ankara Çubuk’ta bir saldırıya maruz kaldığını da hatırlatıyordu. Erdoğan ne zaman bir hukuk, demokrasi, reform adımları atmaktan bahsetse bir biçimde CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun tehdit ve darpla karşı karşıya kaldığını iddia ediyor Balaman. Özetle Balaman’a göre “Kılıçdaroğlu üzerinden Erdoğan tehdit ediliyor”du.

Ortaya çıkan sonuçlar üzerinden ilerleyen Balaman “Erdoğan ve AK Parti iktidarının ortağı görünen MHP ve mahfilleri bir şekilde Erdoğan’ın değişim adımları atmasından rahatsızlık duyuyor. Üstelik bu rahatsızlığını açıkça da beyan ediyorlar” çıkarımında bulunuyor. Muhafazakar tabanın güçlü bir değişim talebinde bulunduğunu, teşkilat, bürokrasi, medya ve sivil toplum çevrelerinden homurtuların yükseldiğini ve nihayet Gelecek ve Deva partilerinin tam da bu sebeplerle AK Parti’den koptuklarını ileri sürülüyor makalede. Ne var ki Erdoğan’a sınır çizen “gizli bir el”e işaret eden Balaman MHP ve Bahçeli’ye yönelik itirazların yükselişine kulak verilmesi çağrısı yapıyor. 15 Temmuz sonrası zaruri sebeplerle oluşturulan MHP+AK Parti ortaklığının resmen değilse de psikolojik olarak bittiği, Erdoğan ve muhafazakâr tabanın ihtiyaçlarına cevap üretmekten uzaklaştığı dile getirilirken Cumhur İttifakı’nın bir prangaya dönüştüğü iddia ediyor. MHP ve Vatan Partisi’yle ilişkilerin zaruretten mahcubiyete sebep olduğu hatta zarar verdiğini dile getiren Balaman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milliyetçi, NATOTÜRKÇÜ mahiyetteki politik bir şantajın ve kuşatmayı yine milyonların desteğiyle aşabileceğini ifade ediyor.

Koalisyonun geleceğini Erdoğan değil küçük ortaklar düşünmelidir” çıkışına MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman kendisini biraz olsun tanıyanları bile şaşırtmayacak üslupla cevap verdi. Büyükataman öncelikle Sabri Balaman’ı Cumhur İttifakını hedef almakla ve hadsizlikle suçladı. Akabinde “kokuşmuş zihniyet, çok gerilerde kalmış ve yırtılıp çöpe atılmış denemeler” olarak niteledi Balaman’ın yazdıklarını. Bozuk zihniyetin cemaziyelevvelinden başlayıp devşirmelerin rezil iddialarına, safsatalarına ve utanç vesikalarına değin hakaretlerle örülü uzun bir açıklama yaptı Büyükataman.

İsmet Büyükataman şu vurguları öne çıkararak Cumhur İttifakı’nın zaruretine ve MHP’nin üstlendiği tarihi role ve fedakârlıklara dikkat çekiyordu:

Bir süredir yazdığı yazılarda Ak Parti teşkilatlarına açıkça savaş ilan eden Balaman, Milliyetçi Hareket Partisi üzerinden Şark kurnazlığı yapmanın peşindedir. Bu şahsın niyetinin ne olduğu, kimlere uşaklık yaptığı yakın zamanda ortaya çıkacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, Milliyetçi-Mukaddesatçıdır. Türk milletinin yüce değerleriyle değerlenmiştir. Türk milletinin manevi ikliminde yetişen bir insanımızın partimizden herhangi bir rahatsızlık duyması söz konusu dahi olamaz. Aksine MHP’den rahatsızlık duyan her kimse; bu milletle ve bu milletin değerleriyle kavgalıdır.

Ülkücü-Milliyetçi Hareket’in yarım asrı aşan siyasi çizgisinde ne bir kırılma yaşanmış ne de aziz Türk milleti, desteği esirgemediği partimiz dolayısıyla bir mahcubiyete muhatap olmuştur. Mahcup olan ancak ve ancak taşeronluğunu yaptıkları karanlık “mahfil”lere verdikleri sözü tutamayanlardır. Mahcubiyet bunları kurtaramayacak, Türk milletinin içine çıkamayacak derecede rezil de olacaklardır.

Cumhur İttifakı; 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün kriz ortamından çıkmak üzere kurulmuş geçici bir birliktelik değildir. Cumhur İttifakı, geleceğin güçlü ve lider ülke Türkiye’sinin mimarı ve mihrabıdır.

Cumhur İttifakı, geceyi gündüze katarak devletine, milletine, geleceğin parlak nesillerine huzurlu, istikrarlı, iç ve dış sorunlarını en aza indirmiş, refaha ve gelişmişliğe ulaşmış bir ülke kazandırmanın heyecan ve hedefindedir. Bunu da istiklal için birlik, istikbal için dirlik kavrayışıyla hayata geçirecektir.

Meclis aritmetiğinden bir sonuca ulaşamayıp örtülü bir şekilde sandığı işaret eden bu şahsa söyleyecek çok söz vardır ancak Balaman, ne söyleyeceklerimizi idrak edecek düzeydedir ne de kendisinde kızaracak bir yüz bulunmaktadır. Kargayı kılavuz, deve kuşunu rol model kabul eden Balaman; burnuna bulaşan pisliğin ve her yerinin açıkta olduğunun farkında dahi değildir”

Tabi MHP Genel Sekreteri Büyükataman’ın Yeni Akit yazarı Sabri Balaman’a yönelik bir dizi hakaret ve itham içeren beyanını en çok ve heyecanla sahiplenen Doğu Perinçek’in Aydınlık Gazetesi’ydi >>>

Cumhur İttifakı iddia edildiği gibi gerçekten de “geleceğin güçlü ve lider ülke Türkiye’sinin mimarı ve mihrabı” mıdır; bunu zaman ve toplum test edecek. Ancak siyasette ittifaklar kurulur da bozulur da. İttifakların ne kadar kalıcı ve kuşatıcı olacağını söylemlerden önce ilkeler ve pratikler belirler. Lakin küçük ortakların genellikle ideolojik propaganda üstünlüğü, hassas birimlerde kadrolaşma ve en az sorumlulukla en fazla kazanç elde ettikleri tecrübe edilmiştir. AK Parti ve MHP yakınlaşmasının siyasal, toplumsal, bürokratik sebepleri olduğu gibi Avrupa birliği ve Amerika ile yaşanan gerilim ve çatışmalarla ilgilisi de az değil. Ne var ki AK Parti kendi ilkeleri ve kurucu kadrolarıyla çelişip çatıştığı oranda MHP’nin milliyetçi söylem ve mantığına yakınlaşmış, MHP’nin söylem ve mantığına yakınlaştıkça da kurucu ilkeleri ve kadrolarıyla çatışması artmıştır. Bu sarkaç konjonktürel sanılan MHP’ye olan mecburiyeti bağımlılığa dönüştürme arifesindedir. Bakalım reform söylemleri hangi adımlarla ilerleyecek ve sabote girişimleri hangi kadrolar tarafından savuşturulacak.

*

Sabri Balaman’ın bahse konu yazısı:

Erdoğan, prangalarından kurtulmalı

Türkiye’de bir süredir sesiz sedasız giden bir gündem var. Anlaşılan büyük bir paradigma değişim talebi ile bu değişime direnç gösterenler arasında bir çekişme/pazarlık söz konusu. ABD seçim sonuçlarının belirginleşmesiyle ortaya çıkan süreç; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığından ayrılmasını takiben ekonomi bürokrasisinde bir dizi değişikliğe gidilmesi ve hemen ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “hukuk, ekonomi ve demokraside” yeni bir reform dalgası başlatacağını ilan etmesiyle devam etti.

Ancak bu eko-politik değişim adım ve söylemlerine karşı AK Parti kurucularından ve Cumhurbaşkanı YİK üyelerinden Bülent Arınç’ın açıklamalarından sonra o görevinden istifa etmesi; Arınç’a en çok MHP’nin tepki göstermesi ve Alaattin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan açıklamalarıyla devam etmişti.

Aslında bu fotoğrafı daha önce de görmüştük. Nasıl mı? Hatırlarsanız İstanbul 2019 seçimlerinden sonra da Sayın Erdoğan ‘değişim’ temelinde eko-politik ve hukuk temelinde çeşitli yenileme adımlarından bahsetmiş; ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na Ankara-Çubuk’ta yumruklu bir saldırı düzenlenmişti.

Özetle Erdoğan, ne zaman hukuk, ekonomi ve demokraside reformist adımlar veya kabineyle ilgili bir değişim iddiaları gündeme getirse Kılıçdaroğlu sahneye çıkıyor ve kendisi bir şekilde tehdit veya darpa uğruyor. Yani Kılıçdaroğlu üzerinden Erdoğan tehdit ediliyor. ‘Kılıçdaroğlu’na söylüyorum Erdoğan anlasın’ tarzı bir durum ile karşı karşıyayız. Aslında teorik olarak bu anlattıklarımız kocaman bir çelişki gibi görünüyor. Ana muhalefet partisi başkanı üzerinden iktidarın başı Erdoğan, neden değişim adımları atılmasına izin verilmesin ki veya muhalefetin başına gelen bir olay Erdoğan’a yönelik bir tehdit algılansın ki.

Ancak teoride mümkün olmayan pratikte pekâlâ böyle işliyor. Belki bu analizi ispat edemiyoruz. Ancak sonuçları üzerinden bir değerlendirme yapabiliyoruz. Erdoğan ve AK Parti iktidarının ortağı görünen MHP ve mahfilleri bir şekilde Erdoğan’ın değişim adımları atmasından rahatsızlık duyuyor. Üstelik bu rahatsızlığını açıkça da beyan ediyorlar. Ancak muhafazakâr taban başta olmak üzere AK Parti teşkilatı, bürokrasi, ekonomi çevreleri, medya, STK’larda açıktan olmasa da yüksek bir homurdanmayla güçlü bir değişim talebi her yerde isteniyor. Aslında AK Parti’den yavrulayan iki parti de bu nedenle ayrılmadı mı?

Erdoğan, değişimin ilk adımını kendisinden başlatarak yaptı. Yani Berat Albayrak’ın icra makamından ayrılmasını, aslında ekonomi ve siyaset satın alarak bu değişime olumlu tepki verdi. Ancak bir el Erdoğan’ın daha fazla sınırı aşmasını istemiyor. Bu gizli elin ne olduğunu ve ne için yaptığını bilmiyoruz. Ancak görünürdeki fotoğrafı MHP ve Devlet Bahçeli dolduruyor diyenlere kulak vermek gerekir.

15 Temmuz darbe kalkışmasıyla başlayan MHP+AK Parti Cumhur ortaklığı resmen olmasa da psikolojik olarak bitmiş durumda diyenlerin tespitlerini de yabana atmamak gerekir. Kısa vadede Türkiye’nin içine düşmüş olduğu durumda ittifak pekâlâ yararlı olmuş olsa da; uzun vadede Türkiye’nin Erdoğan’ın ve Muhafazakâr tabanın ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzaklaştı. Bunun üstüne AK Parti’nin içindeki bazı menfaatçilerin bu ittifak sayesinde hayat bulmasını eklediğimizde Erdoğan ve AK Parti için MHP bir prangadan öteye gitmiyor.

Sayın Erdoğan, 18 yıllık iktidarını aslında reformist ve yenilikçi, kalkınma odaklı ve insana dokunan şefkatli yönüyle gücüne güç kattı. Bugüne kadar onlarca kez seçimleri tek başına ve ortaksız kazandı. Geldiğimiz an itibariyle FETÖ’den doğan zaruriyet, MHP ve Vatan Partisi’nden ötürü mahcubiyete götürüyor; AK Parti tabanında..

Sayın Erdoğan, artık bağımsız adımlar atmalı. İttifakın geleceğini Erdoğan ve AK Parti değil; koalisyon küçük ortakları düşünmelidir. Erdoğan, Türk siyasetinin halen ‘en güvenilir’ ve ‘en samimi’ aktörü durumundadır. Bunun için Erdoğan, parçalı ve bağımsız bir muhalif milletvekilleri üzerinden AK Parti’ye eklemlenen milletvekillileri mi bulur? Yoksa başka partilerle mi ittifak yapar? Bilmiyoruz. Açıkçası bu ittifakı gerçekleştirebilecek parlamento da siyasi bir ortam da yok. 

Ancak mevcut görüntü çok net bir şekilde Erdoğan’a ve AK Parti’ye zarar verdiği açık. 2019 yerel seçimleri, 2 adet İstanbul seçimleri ve referandum süreçlerinde beklenen oyların alınmamasını eklediğimizde bu ittifakın tabanda karşılığı bulduğu da tartışmalı. Üstelik devlet bürokrasisinin işlevsizliğini de eklediğimizde ittifak, artık tükenmişlik içindedir.  Erdoğan, bugüne kadar birçok zorluğu millet sayesinde atlattı. Kendisine yönelik birçok yalan-iftira ve çeşitli suçlamayı tanımadığı milyonların desteğiyle aştı.

Bugün geldiğimiz noktada Erdoğan’ın bir değişim arzusunda olduğunu anlıyoruz. Bunu nasıl ve kiminle gerçekleştirir bilmiyoruz ama beklentinin satın alınacağından şüphe duymamasını tavsiye ederiz. En azından ilk tepkiler olumlu. Erdoğan bir politik tehdidin veya şantajın ortasında anlaşılan. Ama kanıtlayamadığımız bir milliyetçi-NATOTÜRKÇÜ kuşatmanın ortasında kalmış durumda. Medya ve bürokrasi başta olmak üzere toplumun artık bıkkınlık getiren kişi, kurum ve politikalardan Erdoğan’ın uzaklaştıkça gücüne güç katacağı ve düşmanlarına korku vereceği aşikâr. Aksi durumda bu prangalar daha büyük ve kalıcı nefretlerin oluşmasına ve inandırıcılığın kaybolmasına neden olur. Vesselam.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!