Kardeşlik Yerine Ayrımcılığı Derinleştiren Uygulamalar Hayır Getirmez!

İLKHA’ya konuşan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, İçişleri Bakanlığı tarafından Arapça tabelalara uygulanan yasağa tepki gösterdi.

15 Haziran 2019- 1 Temmuz 2019 tarihleri arasında iş yeri tabelası ile ilgili mevzuat ve yetkili merci kararına uygun olmayan iş yeri tabela içeriklerinin en az yüzde 75'lik kısmının Türkçe, yüzde 25'lik kısmının Arapça olmak üzere düzenlenmesi hususunda içişleri Bakanlığı tarafından alınan ve uygulanmaya başlanan karara, STK’lardan tepki geldi.

İngilizce, Almanca, Fransızca gibi yabancı dillere yönelik bir yaptırım uygulanmazken Arapçaya uygulanan yasağın yanlış olduğunu belirten Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Arapça düşmanlığın Kemalist refleksten kaynaklandığına dikkat çekti. 

Alınan kararın hukuki, siyasi ve toplumsal anlamda tartışılabilir olduğunu vurgulayan Kaya, "Kararın tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Haziranın ortasında bu karar alındı. Temmuz başı itibarıyla da denetim ekipleri faaliyete başladı. Son aylarda yoğunlaştırılmış bir Suriye düşmanlığına hepimiz şahit oluyoruz. Yoğun bir şekilde tahrik çabalarının sokağa inmeye başladığını, siyaseti de dolaylı olarak etkilediğini görüyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 7-8 yıldır Suriyeli muhacirler meselesinde daha insani bir tavır sergileyen iktidarın da bu oluşumlardan etkilendiğini görüyoruz. Nitekim seçim sonucundaki kısmı başarısızlığın nedenleri arasında, Suriyelilerin verdiği rahatsızlık da konuşulmaya başlandı. Hükümet bunu bir anlamda kabul etmiş gözüküyor ki, adeta karşı tarafı yatıştırmak için bu tür kararlar aldıklarını görüyoruz. Başka kararlar da gündeme geliyor. Suça karıştığı iddia edilen Suriyelilerin İl Göç İdaresine teslim edildiği, geri gönderme işlemlerinin başlatılması gibi durumlar var. Arapça yasağı sembolik olarak bu anlamada rahatsız edici bir uygulama olarak devreye konulmuş gözüküyor. Bu kararın arkasında hükümetin bilinçli bir iradesinden ziyade muhalefete yenik düşme, muhalefetin kışkırtma söylemleri karşısında zafiyet göstererek geri adım atmasının ortaya çıkardığı tipik bir acziyet olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.

"Farklı dillerden rahatsız olmayan iktidar Arapçaya yasak uyguluyor"

"Türkiye’de dil yasağı, ülkenin çok ciddi bir yarasıdır. On yıllarca bu ülkede toplumun ciddi bir kesimini oluşturan Kürdlerin dillerini kullanmasıyla alakalı sorunlar yaşadık." diyen Kaya, şöyle konuştu:

"Bununla alakalı nice insan bedel ödedi. Kürdçeye gerek yazılı gerekse konuşma dili olarak ciddi yasaklar getirildi. İnsanlar cezaevlerinde anne babalarıyla Kürtçe konuştukları için ziyaret yasağı aldılar. Bu ülke buna benzer yoğun bir dil yasağının ortaya koyduğu toplumsal sıkıntılar yaşadı. Bugün hepimizin gördüğü gibi sokaklarda İngilizcenin baskın kültür haline geldiği bir ortam var. Hatta Türkiyeli firmaların dahi isimlerini İngilizce olarak bulduğu, markalarının İngilizce yazdıklarını görüyoruz. Özellikle turizm bölgeleri olan Alanya’da Almanca, Fethiye’de İngilizce, Antalya’da Rusçanın ne kadar yaygın olduğunu hepimiz biliyoruz. Bütün bu durumlar gözle görülmesine rağmen bunlarla ilgili hiçbir sıkıntı ifade etmeyen iktidar, Arapça tabelalara karşı yasak kararı alıyor. Bu meselenin hukuki açıdan tamamen keyfilik olduğunu düşünüyorum. Bir insanın kirasını verdiği bir dükkânda yaptırdığı tabelanın hangi kanun, hangi gerekçe, hangi yasal zemine dayanılarak yasaklandığının sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu tamamen hukuksuzluktur."

"Maalesef iktidar bu tuzağa düşmüştür"

Kaya, "Devlet, kamuda insanların birbirleriyle anlaşabilmesi için dille alakalı belli kriterler koyabilir. Ama özel alanda, özel sektördeki ticari kuruluşlara ‘Siz şu dili ancak şu kadar kullanabilirsiniz’ demesi, ticari hürriyetin engellenmesidir. Bu yönüyle olayın hukuksuz olduğunu vurgulamak istiyorum. Yunanca, Rusça, İngilizce, Fransızca yazılardan rahatsız olmayan bir mantık, eğer Arapçadan rahatsız oluyorsa, bu durum Kemalist tek partili mantığın bugün tecessüm etmiş halidir. Maalesef iktidar bu tuzağa düşmüştür. Bir an önce bu yanlıştan dönmeleri gerektiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu.

Suriyeli muhacirlerin savaştan kaçarak mecburiyetten Türkiye’ye sığındıklarını hatırlatan Kaya, "Bu olayın Suriyeli muhacirlerden kaynaklanan bazı sıkıntılardan dolayı olduğu belirtiliyor. 3-4 milyon insanın olduğu bir toplumdan bahsediyoruz. Birtakım sıkıntılar olabilir. Suriyeli muhacirler bizim kardeşlerimizdir. Savaştan, katliamdan, işkenceden kaçarak gelmişlerdir. Zalim Esad katliamında evleri şehirleri tarumar olduğu için mecburen bu ülkeye gelmişlerdir. Gezmeye, daha iyi bir hayat yaşamaya, Türkiye’den Almanya’ya gidenler gibi daha konforlu bir hayat sürmek için değil mecbur kaldıkları için gelmişlerdir. Bugüne kadar Türkiye, devlet olarak, halk olarak bu insanlara ev sahipliği yapmıştır. Bir anlamda Ensar olmanın gerekleri birtakım eksikliklerle birlikte yapmıştır. Şimdi geldiğimiz noktada bu insanları yük olarak görmek, onları bir şekilde geri göndermeye çalışmak, bir takım yasal düzenlemelerle hayatlarını zorlamaya çalışmak, bugüne kadar yapılan güzelliklerin tümünü bir torbaya koyup denize atmaktan farksızdır. Bu büyük bir yanlış olur. Hükümetin bu yanlışa düşmemesi gerekir. "dedi.

"Ayrımcılığı geliştiren, dışlayan, ötekileştiren yaklaşımlar bu topluma hayır getirmez"

Suriyeli muhacirlerin toplumda ötekileştirilmek yerine topluma entegre olabilmeleri için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgulayan Kaya, son olarak şu ifadeleri kullandı:

"Bugüne kadar dar bir kesim ırkçının karşısında nasıl dik durdularsa bugün de dik durmaları gerekiyor. Irkçılara taviz vererek onları yatıştıramazsınız. Çünkü taviz verildikçe başka şey isteyecekler. Bugün Arapça tabelaları görmekten rahatsız olanlar yarın Arapları görmekten rahatsız olacaklar. Daha önce bunları yaşadık. Kendilerine benzemeyen insanlara bunlar düşmanlar. Tesettürlü insanlardan, sakallı olanlardan, namaz kılanlardan rahatsız oluyorlardı. Şimdi bu insanları teskin etmek için hoşlarına giden adımlar mı atacaksınız? Bu anlaşılabilir bir şey değildir. Bu manada yapılması gereken şey Suriyeli muhacirlerin bu topluma en güzel şekilde entegre edilebilmesi için önlemler almaktır. Bununla alakalı yasal zemini geliştirmek, çalışmalarla ilgili, birtakım sorunları gidermek için çalışma yapmak gerekiyor. Eğitim ile alakalı birtakım sıkıntılar yaşıyorlarsa eğitim alanında entegrasyonu kolaylaştırıcı birtakım önlemler alınmalıdır. Bu insanlar toplumsal kültüre zenginlik katmışlardır. Bu anlamda daha kuşatıcı bir yaklaşımla bu insanları topluma entegre etmenin yolları aranmalıdır. Gerek devletin gerekse STK’ların öncelikle bu işe yoğunlaşması gerekiyor. Kardeşliği geliştirme noktasında çaba sarf etmek yerine ayrımcılığı geliştiren, dışlayan, ötekileştiren yaklaşımlar bu topluma hayır getirmez. Müslümanlar açısından da ciddi bir gönül kırıklığına yol açar. Allah’u Teala da asla böyle bir durumda bu ülkeye rahmet getirmez. Allah’ın rahmetini istiyorsak, kardeşlik için çaba sarf etmeliyiz. Ben bu noktada Arapça tabelalar meselesinin başka yanlışların işaret fişeği olarak görülmesi ve konu üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum." (Nizamettin Aşkın-İLKHA

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"