"Kardeşim için Der'a" filmi 13 Nisan'da birçok şehrin sinema salonunda gösterime girdi. Bundan sonra filmi artık izlemek kaldı.
Filmin içeriğine çok fazla girmeyeceğim. Ne kadar başarabilirim de bilmiyorum. Fakat elimden geldiğince spoiler vermemeye dikkat edeceğim. Ki filmin tadı kaçmasın.
Filmin tanıtım yazısında da belirtildiği gibi; film Suriye olaylarının başlangıcını anlatıyor. Yedi yıl önce olayların baş gösterdiği Der'a şehrinde yaşananları, bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Sadece onunla da kalmıyor. Baas rejiminin yıllardır ettiği zulümleri, vicdan sahiplerine duyurmaya çalışıyor. Yıllar önce Hama'da ki katliamlara atıfta bulunarak yıllarca süren zulmü teyit ediyor.
Daha fragmanı yayınlanır yayınlanmaz, film bizi heyecanlandırmıştı. Sonuçta Suriye meselesi ile alakalı ilk sinema filmi "Kardesim İçin Der'a." Bu yüzden kendi içerisinde büyük bir önem taşıyor. Suriye'de yaşanan bunca acıya karşın yazılar, öyküler, müzikler, şiirler, klipler serdedilmişti. Hala da ediliyor. Lakin görsel medyanın en etkili alanlarından olan sinemanın, bu konuya -geç de olsa- duyarlı olması, yüreği az da olsa soğutmaya vesile oluyor.
Baas rejiminin, muhiplerinin, işbirlikçilerinin, yandaşlarının, destekçilerinin bunca yıldır Suriye Direnişine karşıt olarak yaptığı propagandalarını galebe çalıyor. Hakikati yüzlerine çarpıyor. Sessiz kalan dünyanın yüzüne tükürüyor. Yedi yıldan fazladır süren Suriye Direnişini basitsizleştirme, tahkir etme, tahfif etme, iftiralar ile yalnız bırakma girişimlerine çanak tutarak, binlerce mazlumun günahını vicdansızların omuzlarınına yüklüyor.
Her eserde olduğu gibi bu filmde de eleştirilecek hususlar elbette var. Suriye Direnişi ile beraber her gün yeni bir haberin yaşandığı Suriye'ye, özellikle duyarlı olanlar için filmin ilk bölümleri biraz durağan geçebilir. Bu yüzden de seyirci ilk etapta biraz sıkılabilir. O yüzden sabırlı olunmasını tavsiye ederim. Hele ki zulme karşı sürekli dimdik duran, söz söyleyen gençlerin biraz daha sabırlı olması ise oldukça elzem... Türkiye yapımı filmlerde vazgeçilmezimiz olan "aşk" metaforu bu filmde de var. Ama öyle abuk sabuk birçok filmde olduğu gibi şirazeden çıkmış anlamda değil... Asıl olması gerektiği şekilde. Naif ve samimi. Gerçi bu konuda da film birkaç karede adetlerin dışına çıkıyor. Mesela bizim ve bize yakın olan halkların geleneklerinde gelin adayı gelin olmadan, gelin gideceği eve girmez. Gece bir başına dışarı çıkmaz vb. Bunun gibi kimi yerlerde bazı gelenek ve göreneklerin gözden kaçırıldığı oluyor. Giyim konusunda da Suriye kültürünün çok fazla yansıtıldığını söyleyemem. Evleri ve sokakları biraz daha gerçekçi kılmak adına çekim yerlerinden biri olan G.Antep yerine de Ş.Urfa ya da Mardin tercih edilebilirdi. Aslında biraz bu husus bütçenin sınırlılığını gösteriyor sanki. Her ne kadar Film TRT'nin katkılarıyla çekilmiş olsa da!
Lakin aklınız öyle hemen devlet ile bütçe arasında kalmasın sakın. Burada bütçeden önemli bir şey daha var ki, o da TRT'nin, haliyle hükümetin, devletin, Türkiye'nin Suriye direnişine ve Baas rejimine olan bakış açısı... Bu bakış açısının aynısına sahip olduğumu biz de burada açıkça ifade etmiş olalım. Çünkü hakikat budur. Sonuçta Suriye'deki mazlumları, mağdurları dert edinen her vicdanın ancak bu şekilde tezahür etmesi kaçınılmazdır.
Oyunculuklarda da birkaç karakterin başarılı olmadığını belirtmeliyim. Özellikle öğretmen ve anne rolleri maalesef diğer oyunculukların gölgesinde kalmış. Hele annenin yaşı ile küçük oğlu Ömer'in yaşı arasında ilişki kurmaya kalkınca insan doğrusu biraz afallıyor. Elbette olmayacak bir şey değil ama bunun bir filmde olması izleyici açısından biraz şaşırtıcı geliyor. Filmi izlediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Diriliş Ertuğrul dizisinden hatırlayacağımız karakterler de filmde yer almış. Dizide gönüllere taht kurmuş "Aliyar Bey"i canlandıran Cem Üçakan (Cemal) burda da filmi sürükleyenler arasında... Çok iyi bir oyuncu! Belli ki rollerinde de kendisi seçici davranıyor. Yoksa yönetmenlerin böyle bir yüzü kaçıracaklarını düşünmüyorum. Diğer bir karakter ise bir reklam filminde oynayarak üzücü bir hadiseye adı karışan ve Diriliş Ertuğrul dizisinde de "Deli Demir" rolünde oynayan Mehmet Çevik. Bu filmde ise kendisi "Seyyid" karakterinde. O da hakkını verenlerden... Bu yüzden de film gereken teveccühü gördüğünde, yerli şebbihalar tarafından kendisi üzerinden filmi lekeleyebilirler. Tıpkı bugüne kadar Suriye direnişini lekedikleri gibi... Şimdiden bu oyuna gelinmemesini tavsiye edeyim!
Başrolde ise İlker Kızmaz var. Kendisi bu türden filmlerin yabancısı değil. Aynı zamanda filmin sonuna yakın öfkemizin hançerine su serpen kişi de yine kendisi... Çalmış olduğu mızıkınanın da elbette bir anlamı var. Elinden geleni de yapmış diyebiliriz. Başroldeki bayan oyuncunun (Zeynep) replikleri ise büründüğü rolde zayıf kalmış; buna rağmen çok fazla sırıtmıyor. Ama beklenmedik bir an da beklenmeyecek şekilde kendisine bir türkü söylettirilmesi çok anlamsız olmuş. Çocuk oyuncular, üzerlerindeki yükün farkında olarak rollerini ifa etmişler. Kimi yerlerde o yükün altında ezildikleri de göze çarpıyor. Nihayetinde Suriye direnişinin kıvılcımını ateşleyenlerin yine kendileri gibi çocuklar olduklarının farkındalar. Bunu hissettiriyorlar. Hatta yaşıyorlar da diyebiliriz!
Filmde çok şey anlatılmak istendiği öylesine aşikar ki. Bazen bu durum, filmde kopukluklara da neden olabiliyor. Aslında bu da hem senaristin hem de yönetmenin dert sahibi olduklarını ve bu dertlerini de ellerinden geldiğince filme yansıtmaya çalışmak istediklerini ifade ediyor.
Özellikle kullanılan metaforlar dikkat çekici. Ali ve Ömer isimlerinin kullanılmasını ve ayrıca filmde de bu karakterlerin kardeş kılınmasını örnek olarak verebiliriz. Şahsen bu ayrıntı, bizi, Kasım 2017 Temmuz Dergisindeki yayımlanan naçizane öykümüzü hatırlattı. Aynı hassasiyeti "İnsan İsteyince" başlığı altında orada biz de göstermiştik. Evet, Ali ve Ömer kardeştir. Bizim için de hep öyle kalacaktır inşaallah. Gösterilerin cuma namazları sonrası cami cemaatleri etrafında oluşmasına atıfla da, hem içerik hem de ses tonuyla oldukça etkileyici bir hutbe irad edilmiş. Bu vesileyle şeyhliğin/imamlığın/yol göstericiliğin de içi doldurulmuş. Sürekli hainlikle suçlanan Suriye halkının intikamı da, hainin asıl kimlerden olduğu belli edilerek alınmış. İzleyiciye bir an "ne oluyor!" dedirtten sahnelerden birini de filmin hainlikle ilgi kısmı oluşturuyor. Diğer bir ayrıntı ise, Esed'den ziyade Baas Rejiminin asıl zalim olduğunun vurgusunun yapılması... Esed zalimdir. Ama rejim daha zalimdir!
Daha önce de ifade ettiğim gibi; film kanaatimce biraz da bütçenin acizliğine uğradığından sinerji, efekt olarak belki gözü çok fazla tatmin etmeyebilir. Fakat anlatılmak istenen derdi göstermesi açısından, ancak "bu kadar olur" dedirtmeyi başarabiliyor. Yıllardır hakikati haykıran vicdanları tatmin edebiliyor.
En azından Suriye direnişi hakkında yazılar yazan, programlar yapan, şiir kitabını Suriye Direnişine ithaf eden, Suriye Direnişi hakkında ikinci kitabında genişçe bir bölüm ayıran biri olarak "Kardeşim İçin Der'a" filmi hakkında bu değerlendirmeleri yapabilirim. Umarım izleyenler de filmden yazdıklarımın çok üstünde bir tatminlikle ayrılırlar.
Şahsım adına bu filmde emeği geçen herkese teşekkürlerimi iletiyorum. Suriye direnişine sahip çıkan herkesin bu filme de sahip çıkmasını arzu ediyorum.
Şuan birçok şehrin, bir çok sinemasında; Suriye, zalime/zalimlere karşı direnmeye devam ediyor. Sizleri de bekliyor!