7,5 aya varan bir mağduriyetin ardından trajikomik şekilde 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan ve kararın temyizi aşamasında tutuksuz kalmasına hükmedilen Uğur Dursun’un kardeşi Mustafa Dursun dava süreciyle ilgili duygu, gözlem ve değerlendirmelerini içeren bir mektup kaleme aldı.
Mustafa Dursun Beyin Dursun Ailesi adına kaleme aldığı mektubu okurlarımızın ilgisine sunuyoruz:
“ŞÜKÜR KAVUŞTURANA”
16.11.2017 tarihinde ağabeyimizin Uğur DURSUN için sabahleyin duruşmamıza sevenlerimizle birlikte yola düştük. Mahkeme Salonu önündeki bekleyişimiz esnasında duruşmaları karara bağlanan sanık yakınlarından öğrendiğimiz sonuçlar hiç de iç açıcı değildi. Her çıkana ceza verilmeden karara bağlanan yoktu, her zamanki gibi.
Ama bizim dosyamızın diğerlerinden farkı vardı(!), onlardan da farklı değerlendirilmeliydi. Ancak gelişen mevcut konjonktür hiç de öyle rahat bir duruşmanın bizi beklemediğini de biliyorduk. Ama biz ümidimizi hiç yitirmemiştik. Verdiğimiz bu haklı mücadelenin sonucunda mutlu bir tabloyu görmekti ümidimiz.
Nihayet beklediğimiz o ses “Uğur DURSUN’ un yakınları duruşma salonuna” demesiyle 3 aile bireyi içeri girdik. Ağabeyimizi camekânların arkasında görmek yerine, hemen onun arkasında bulunmak, verdiği hukuk mücadelesinde yanında bulunmaktan onur ve gurur duyarak göz temaslarımız gerçekleşti. Yüzümüzde endişe olmamalıydı ki o savunmasını yaparken rahat olsun. Yeter ki o rahat olsun…
Mahkememiz OHAL sürecinde başlayıp yürütüldüğü için birçok hukuksuzluklara maruz kalmıştık. Oysa ilk kez mahkeme başkanının sanıklara insanca bir muamele ederken görmemiz bizi oldukça memnun etmişti. Gergin bir ortam değildi; çok şükür dedik. Şimdiye kadar Mahkeme başkanı “onu geç, kes, yeterli, kısa kes, kâfi, sonuca bağla” gibi ağabeyimizin derdini – meramını anlatırken lafları bir bir ağzında bırakılıyor, bu durum biz yakınlarını derinden üzüyordu. Bugün o gün olmalıydı dedik, mahkeme başkanı yeteri kadar anlayışlı bir üslupla devam ediyordu ki, bütün verilen mücadelenin boşa gideceği bir çıkışla karşı karşıya kaldık.
Mahkeme Başkanı: “Uğur senin masumiyetine inandık ve HTS kayıtlarının incelenmesi için Bilirkişiye gönderdik. Ancak gelen rapor sende Bylock tespiti vardır, yönünde deyince Uğur Ağabeyim söz alarak:
Sayın Hâkim Bey: “Elinizdeki rapor Mesut BOZKURT adlı kişiye mi ait? diye sorunca; mahkeme başkanı birden “Sana ne bilirkişi kim? Neden merak ediyorsun?” deyince ağabeyim: “Efendim; bu kişi iddianamedeki HTS kaydını Excel formatından kes kopyala yaparak Word belgesi haline getirip bunu ifade eden 2 sayfalık A4 kâğıdına bir metin kaleme alıyor ki; gördüğüm raporlarda hepsinde hatalar mevcuttu. Şöyle ki; bir NAT kaydının incelemesi yapılırken HTS kaydı ile karşılaştırması yapılmalı...” “Yapılmadığını nerden biliyorsun?” deyince; “Efendim, yapılmış olsa karşısında süreyazar, böylece IP çakışması olup olmadığı da ortaya çıkar dedi. Ancak bu raporda böyle bir şeyin olamadığını bakınca göreceksiniz. Dolayısıyla bu bilirkişinin incelemesi eksik ve hatalı olacağı için kabul etmiyorum” dedi.
Kendisini o kadar güzel ifade edip; “eşinin 28 Şubat mağduru olduğunu, işten istifa etmek zorunda bırakıldığını, öğretmen olması hasebi ile bu yapının mensubu olsak dershanelerinde görev alabileceğini ancak belgelere bakıldığında bunun olmadığını göreceksiniz ki bu yapı başörtüsünü ‘Füruat’ olarak görmekte, biz ise başörtüsünü açmak yerine istifayı tercih ediyoruz. Kızlarının üniversite hayatı boyunca bu yapının ne dershanesine, ne gazetesine, ne hizmet adıyla toplantılarına, ne de himmet adıyla bağış toplantılarına katılmadım.” dedi.
Ağabeyimin son savunmasından aklımda kalan bazı cümleler şöyle:
“Savcılık makamı ‘örgütün toplantılarına katılmak’ diye cezalandırmak istiyor beni. Soruyorum; Nerede?, Ne zaman, Kiminle veya kimlerle katılmışım? Hiçbir delil veya belge sunamıyor…”
“Yine Savcılık makamı örgüt üyeleri ile haberleştiğimi iddia ediyor. Dikkatinizi çekerim, Örgüt üyeleri gibi bir çoğul ifade kullanıyor. Konuştuğum, mesajlaştığım veya görüştüğüm tek bir delil sunsun. Onu da sunamıyor. İddianame tamamen soyut ifadelerden oluşmakta olup, somut hiçbir delil ortaya koyamamıştır, olmayan bir şeyi koyamaz da zaten. 8 ayda Savcılık makamı aleyhime hiçbir delil ve suç unsuru bulamadığı gibi saha araştırması yapsaydı aleyhime değil; lehime delilleri zaten bulacaktı. Fakat bu kadar lehime husus varken bunların hiçbirinin dikkate alınmadığını görüyorum. 52 yaşında bir insanım. Benden kimse FETÖ’cü çıkaramaz. 23 yıllık görev yaptığım kurumlarda çalıştığım insanlara sorulsa benim FETÖ’cü biri olmadığımı zaten göreceksiniz. Sosyal çevremde olan STK’lar, mahkeme öncesinde bana destek olmak için basın açıklamalarında bulunduğu, yine takipçilerinin çok olduğu medya ve sanal âlemde benim suçsuz olduğum ve FETÖ ile mücadele ile karşısında biri olarak mağdur edildiğim ve bana kefil olduklarını belirten açıklamaların olduğu belge ve kayıtların dosyama eklendiğini göreceksiniz. Ben bu zihniyetle sürekli mücadele eden biriyim. Bu konuda sadece mağdur olan da ben değilim. İçerdeki diğer mağdurları, Fetöcüler bile bilirken; Sayın Savcılık Makamı saha araştırması yapmadan iddianame hazırladığı için maalesef mağduriyetler üretilerek, süreç bulandırılmak isteniyor. Sürecin sulandırılmaması, mağduriyetlerin oluşmaması, kurunun yanında yaşların da yanmaması, bu insanların FETÖ’nün kucağına itilmemesi, hepsinden de önemlisi adaletin tesisi için bunların gerekli olduğunu unutmamalıyız.”
Ağabeyim bunları söyledi ve “Ben beraatimi talep ediyorum.” dedi. Ancak konuşmanın hepsi nafile… Savcılık makamı iddianamesini tekrarlayınca karar ağabeyim için değişmedi ve caza kararı yine kaçınılmaz oldu. İçeride yattığı süre kâfi olduğu için de “tahliyesi…” diyerek duruşma bitti.
Ancak ailesi olarak bizlerin tuhafına giden durum ise; Bilirkişi raporunun mahkeme saatine kadar UYAP üzerinden yüklememesiydi. Bilirkişi olarak atanan kişinin Kayseri Adliyesine Bağlı Yeminli Adli Bilirkişi Defterine kayıtlı olmayan biri tarafından incelenmesi, yine bu kişinin teknik donanımının yeterli olup olmadığının tespitinin güç olduğunu ve raporun hatalar içermesine rağmen doğru kabul edilmesi oldu. Aynı zamanda bilirkişi devlet memuru olmamalı ki tarafsız bir şekilde rapor versin.
Sabah sonuçlanan dava öğleden sonra 16: 00 saatlerinde ağabeyimin tahliye edilmesi gerekirken, akşam 19: 15 gibi keyfi bir tahliye yapılması, dağın başında ve soğuk bir yer olan Bünyan ilçesine gelen insanların üşümelerine sebep olmaları yakınlarını üzmüştür.
Çıkması ile mutlu olduk. Şükür kavuşturana dedik. Allah, şükredenlerin mükâfatını veren ve her şeyi bilendir, dedik. Muhakkak ki O, evet O, hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir. Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Şükür zor olan süreç bitti dedik.
Ertesi gün hemen dostlarla buluşmam gerekir diyerek bir bir gezmeye başladı. Ondan dinlediğim en güzel şeylerden biri de şu sözdür:
“İçeri girdiğim ilk gün, kendimi Yusuf aleyhisselam gibi mazlum biri olarak görüyordum. Fakat süreç içerisinde başka mazlumların da arttığını görünce gerçek Yusufların onların olduğunu, benimse Yusuf’un zindan arkadaşı olarak dışarıda unutmadan hemen Yusufların masumiyetini dile getirmem gerektiğini anladım. Hele benim için bir acı olarak yüreğime oturan, Yunus Emre DEMİR var ki; sanki benim de zindan hayatım içeride 27 yaşında bir genç için, ona yardımcı olarak düştüğümü hissettiğim çok zamanım olmuştur.”
Allaha emanet olun
Dursun Ailesi Adına Mustafa Dursun