İSLÂM dünyasının geleceğiyle ilgili endişe ve ilgisi olan herkesi, Kardavi’nin 25 Eylül 2008 tarihinde Şarku’l Avsat gazetesine yaptığı açıklamaları mutlaka okumaya dâvet ediyorum.
Aksi takdirde, bunu yapmayan veya aynı anlayış üzerinde olmayan yanılma ve yanıltma tehlikesi üzerinde olacaktır. Bu açıdan Kardavi’nin bu tarihî konuşması can alıcı mahiyettedir. Burada, Kardavi, İran ve Şiî yayılmacılığıyla ilgili milim geri adım atmadığını zira konunun şahsıyla değil İslâm ümmetinin geleceğiyle alâkalı olduğunu söylemektedir. Yine aynı bağlamda, İslâm dünyasının geleceği üzerine kafa yoran insanlar, ikinci bir yazı olan ve Fas’lı Cemaatu’l Adl ve’l İhsan grubunun resmî sitesi olan aljamaa.com’da Mevlâyı Tac Said tarafından kaleme alınmış, Fehmi Huveydi’ye cevap olarak yazılmış, ‘Hel Ahtaa eş Şeyh Kardavi/Kardavi gerçekten de yanıldı mı?’ makalesini okusunlar. Elbette bu hususta yazılmış çok sayıda makale daha var. Fakat bu iki makalede Kardavi’nin İslâm dünyasının geleceği ve bu dünyanın onda dokuzunu temsil eden Sünnî dünyasının geleceğiyle ilgili mütekâmil projesini ve tekliflerini bulabilirler. Sünnî dünyanın bir merkez etrafında ayağa kaldırılmadan harici mezheplerin propagandalarının bitmeyeceğini ve etkilerinin engellenemeyeceğini öngörmektedir. İçinde yaşadığımız ve Şiî kutup tarafından pompalanan taifiyye (Muhammed Ebu Zehra bazılarının mezhepçilik fitnesi olarak takdim ettiği adlandırmanın yanlışlığına dikkat çekmekte ve bunun yerine fırkalaşmanın karşılığı olan ‘taifiyyecilik’ ifadesini yeğlemektedir) fitnesinin, fitne-i kübra haline gelmeden ancak Sünnî siyasî merciiyetin ihyasıyla önüne geçilebileceğini öngörmektedir. Sünnî siyasî temsiliyet ve merciiyete ehil olarak birkaç ülkenin ismini de vermektedir: Mısır, Türkiye, Pakistan ve Endonezya. Son yıllarda Türkiye daha fazla öne çıkmış gözükmektedir. Lâkin elbetteki şu anki yapısı itibarıyla kendisinden beklenen temsiliyeti tam olarak gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bunun için değişime ihtiyaç vardır. Türkiye bin yıldır İslâm dünyasının küresel merkezidir.
***
Devrimden itibaren İmparatorluk hülyalarına kapılan yeni İran rejimi Şah’ın Farisilik dayanağına Şiiliği de ilâve ederek; ABD’nin de belki dolaylı, muvazaalı ve kimi kasıtsız yardımlarıyla İran yönetimi bugün Sünnî dünyayı kendi evinde sıkıştıracak hâle gelmiştir. Bunun en temel sebebi Sünnî dünyada batılılaşmış kadrolar ve İslâm dışı ideolojilerdir. Bu, yabancı fikirlere karşı direnç zeminini zayıflatmaktadır. İşte Kardavi bu noktada Sünnî dünyada batılılaşma yerine İslâmlaşmanın ikame edilmesi ve bunun sonucu gerçekleşecek eksen kayması sonucu umulan neticelerin sağlanabilineceğine işaret etmektedir. Kardavi bugün Sünnî dünyasını ideolojik olarak değil de stratejik mahiyette Suudi Arabistan’ın temsil ettiğini ve bunun yetmeyeceğini öngörmektedir. Hatta bunun fikrî olarak yanlış bir tercih olduğunu ve referans noktası olarak Suudi Arabistan’ın Sünnî dünyanın maşeri vicdanında yer edinemediğini ve onu temsil edemediğini söylemektedir. Açıkça hem fıkhî hem de bir takım akaidî görüşlerin Sünnî dünya tarafından paylaşılmadığına ve reddedildiğine işaret etmektedir. İsim vermeden de olsa Vehhabiliği kastettiği açıktır. Dolayısıyla Suud-İran zıtlaşması haddizatında zıt ikizlerin veya ifrat ve tefritin kapışmasıdır. Siyasî kazanımlar üzerinden Şiî yayılmacılığın penzehiri, ancak İslâmî referansı esas alması halinde Türkiye gibi ülkeler olabilir. Bu anlamda, İran devrimiyle birlikte yeniden yükselişe geçen dikotomi ve çatallaşma belirtisi ancak Türkiye’nin küresel temsiliyet kabiliyetiyle aşılabilir. İslâm dünyasının geleceği açısından hiç kimse bu gerçeklere kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır.
***
İslâm dünyasının küresel gücü Türkiye’nin ayağa kalkmasıyla, İslâm dünyası ayağa kalkabilir. Aksi takdirde iç çekişmeler arasında kaybolup gider. Bundan dolayı Türkiye tercihlerini bir kez daha İslâm âleminin maslahatı doğrultusunda gözden geçirmelidir. Kardavi, Şiî yayılmacılığında bıçağın kemiğe dayandığını ve bardağın taştığını ifade etmektedir. Şöyle demektedir: “Bugün tanıdığım Mısır, Selâhaddin Eyyübi’den beri tanıdığımız Mısır değildir. Mısır, Mısır olmaktan çıkmıştır. Bir tek Şiî’nin bile olmadığı ülkemde bugün Şiîler tarafından kiralanmış kalemler basında cirit atmaktadır. İran’da Şiîlik bu ülkenin imparatorluk hayallerinin bir aracıdır…” Bundan dolayı birçok Mısırlı yazar Şiîliğin İran’ın millî mezhebi olduğu görüşündedir. Kardavi, Şarku’l Avsat gazetesindeki konuşmasında ülkesi Mısır’ın Şiî yayılmacılığı ve sızmalarına karşı kırılgan hâle geldiğini ifade etmektedir. Şiî yayılmacılığının etkili olduğu ülkeler olarak Mısır, Sudan, Tunus, Cezayir, Fas, Malezya, Nijerya ve Senegal gibi ülkeleri göstermektedir. Hatta konuşmasını şöyle sürdürmektedir: “En kutsal Ramazan ayının son on gününde bunları dile getirdim. Zira artık meseleyi sükûtla geçiştirmek daha büyük gailelere yol açacaktır. Şiî yayılmacılık ve işgal tahammül edilemez noktaya vardı. Şimdi mücamele değil hakikatle yüzleşme vaktidir. Şimdi önlem alınmazsa ileride fitne-i kübraya dönüşebilecek bu mesele yüzünden İslâm âleminde iç kavga ve savaşların yaşanılması kaçınılmazdır. Hilâf konularını ele almak ulemaya mahsustur. Takrib toplantılarında hep şunları söylemişimdir: Sahabilere sebbetme konusunda müsamaha gösterilemez. Bu yapıldığında kutuplaşma kaçınılmazdır. Bir yerde “radiyallahu anh” ifadeleriyle “lânetullahi aleyhim” ifadelerinin cem olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Şiî propagandası yapılan yerde takrib ve yakınlaşma ve diyalog sürdürülemez. Çünkü asgarî şartı olan güven kalmaz. Siz üstte mücamele yaparken birileri altınızdaki halıyı çekiyorsa burada derinde kavga zemini var demektir. İslâm adabında bırakın sahabilere küfretmek, normalde rüzgâra, dehre ve horoza bile sövmek yoktur. İran devriminden beri sistematik Şiî propagandası yapılmakta ve bu uğurda milyarlarca dolar harcanmaktadır…”
Bu uyarıları karşısında kendisinden Şiîleşme ile alâkalı belge ve istatistikler takdim etmesinin istendiğini ama bu isteğin saçma olduğunu zira takiyye ile gizlenmenin bir fariza olduğu mezhebin mensuplarından mensubiyetlerini açıklamalarını istemenin abesle iştigal ve kendi kendini kandırmak olacağını hatırlatmaktadır. İslâm dünyasında, anayasasında mezhebini alenen yazan tek ülkenin İran olduğunu hatırlatan Kardavi, Brütüs’lerinin sorulması üzerine şunları söylüyor: “İran ve Hizbullah’ın siyasî zaferlerine meftun olan kimileri bana itiraz etti. Beşer şaşar. Siyasî zaferler uğruna mezhebimizi değiştirecek değiliz. Bizim için Ehl-i sünnetin umum olarak temsil ettiği İslâm’ın ve dinimizin hakikatleri her şeyin fevkindedir. Dinin hakikatleri siyasî mevzulardan çok çok ali ve yüksektir. Zaferler ve hezimetler değişir ama dinî hakikatler hiçbir zaman değişmez. Bundan dolayı Amerikan düşmanlığı ortaklığına dinin ve Ehl-i sünnetin gerçeklerini takas edecek değiliz. Dünya ve ahiret saadetinin medarı olan mezhebin temsil ettiği dinî hakikatler ve değerlerimiz siyasî zaferlerden çok çok fevkindedir. Bunlar siyasî zaferlere kurban edilemez. Yoksa rüzgâr gülüne döneriz. Siyonizm veya ABD zafer kazansa ne yapacağız?...”
Kendisi hakkında bazı avukatların Katar’dan atılması için dâvâ açmaya hazırlandığının ve yaş haddinden dolayı bunaklık belirtileri göstermesi karşısında açıklamalarına hacr ve kısıtlama getirilmesi çağrılarının hatırlatılmasına ise gülüp geçiyor… Humeyni’nin vefat ettiğinde 90’ına merdiven dayadığına ve Hamaney’in de kendisinden pek küçük olmadığına dikkat çekmektedir.
YENİ ASYA