Seçimlerden sonra siyasetin gündemi Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesi ile tutuklu vekillerin konumuna kilitlenmişken, TESEV, Cengiz Çandar’ın “Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır” üst başlığıyla hazırladığı raporu açıkladı. Çandar’ın sekiz ayda hazırladığı bu raporun kapsamı hayli geniş. Çandar, 100 sayfa tutan bu raporu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den çeşitli bakanlara, en üst düzey bürokratlardan büyükelçilere, Kandil Dağı’ndaki PKK liderlerinden, PKK’dan kopmuş olanlara, Türkiye’de PKK’ya yakın siyasilerden örgüt muhaliflerine, devlet-PKK görüşmelerinde yer alan isimlere ve bağımsız Kürt şahsiyetlerine kadar onlarca kişiyle yüz yüze görüşerek hazırlamış. Raporu okuyunca, “Çandar’dan başkası bu raporu hazırlayamazdı“ dedirten bir derinlik ve birikim göze çarpıyor.
Habur’un perde arkası
Rapor, Kürt sorununun şiddetten arındırılmasını ve PKK’nın silahları sonsuza kadar susturmasının yollarını araştırıyor. Ayrıntılarına girmeden önce gözüme ilk olarak çarpan, yeni ve kamuoyunda az bilinen Habur olayının perde arkası oldu. 19 Ekim 2009’da 8’i Kandil’den 26’sı Mahmur’dan olmak üzere toplam 34 PKK üyesinin eve dönüşüyle başlayan Habur sürecinin, 2005’te başlayan “genel” bir planın sonucu olduğunu -bu rapor hazırlanana kadar- sanırım pek az kimse biliyordu. Bu süreç (Habur), Çandar’ın yedi ayrı döneme ayırdığı Devlet-Öcalan görüşmelerinin altıncısında, yani tam üç yılda hazırlanıyor. Hükümetin 2006’da ağırlık koymasıyla MİT’in Öcalan ile görüşmelerde askerin yerini almasıyla başlayan bu görüşme süreci üç koldan sürmüştür. İmralı’da Öcalan ile görüşülmesinin yanı sıra Avrupa’da örgütün yetkilileri ve Kandil’de de Murat Karayılan ile yüz yüze temas sağlanmıştır. 1993’te olduğu gibi yine Celal Talabani, hükümetin bilgisi dahilinde silahların susturulması için devreye girmiş, MİT, Dışişleri ve güvenlik bürokrasisinin “PKK’yı dağdan indirme planı” üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Rapora göre “genel” bir plan üzerinde de anlaşılmıştır. Raporda önemli bir detay göze çarpıyor. Bu dönem zarfında örgütün Kandil’deki liderlerinden Murat Karayılan’ın Başbakan Tayyip Erdoğan’a uzun bir mektup gönderdiği ve bunun Başbakan’a ulaştığı, Çandar’ın teyit ettiği bilgiler arasında.
Öcalan’a ev hapsi masadaydı
MİT Müsteşarı Emre Taner’in başını çektiği bu girişim PKK liderleriyle anlaşarak Habur’dan bildiğimiz o dönüş olayını kararlaştırıyorlar. Anlaşma uyarınca da Türkiye’ye geleceklerin 8’i Murat Karayılan tarafından Kandil’den seçilmiş, diğer 26’sı da Mahmur’daki kamptan. Habur’dan yapılan giriş, hükümetin “açılım” projesinin önemli bir ayağını ve genel planın önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu plan Kandil’in de bilgisi dahilindedir. Habur’dan girişler “dağdan iniş”in ilk adımı olarak düşünülmüş. Söz konusu genel plana göre de Türkiye, hukuk alanında Kürt sorununun çözüm çerçevesini oluşturacak adımlar atarken, Abdullah Öcalan’ın tutukluluk şartlarında da değişiklik yapılacak, Öcalan süreç zarfında ev hapsine geçirilecekti. Buna paralel olarak Kandil’deki 60-65 kişilik yönetici kadronun dışındaki PKK’lıların “eve dönüş” niteliğinde olan ve tüm siyasal haklardan hemen yararlanmaya başlayabilecekleri bir aftan faydalanabileceklerdi. 60-65 kişi olarak belirlenen Kandil’deki PKK yönetici kadrosunun öngörülen 5 yıllık bir geçiş süresi boyunca Irak Kürdistan’ına yerleşmesi ve sonrasında Türkiye’ye gelebileceği bir çözüm mekanizması öngörülmüş. Söz konusu 5 yıllık geçiş süresi bir yandan PKK’nın Kandil’deki ve ülke dışındaki yönetici kadrolarının, diğer yandan da onlarla eş zamanlı olarak ev hapsini tamamlayacak olan Abdullah Öcalan’ın Türkiye’deki siyasi hayatına katılımlarını öngörmekteydi. Habur girişimi sırasında işlerin ters gitmesi, planın rafa kalkmasına yol açmıştı. Kürt siyasetçilerin tutuklandığı KCK operasyonları ise, Habur’a büyük bir darbe indirdi. Çandar’ın raporunda verdiği rakama göre o günden bu yana tutuklanan Kürt siyasetçilerin sayısı 3 bin 200.
Son Kürt isyanı
Bu “Eve dönüş”ten daha çok “eskiye dönüş” anlamına geliyor. “PKK nasıl silah bırakır” sorusuna yanıt arayan Çandar, öncelikle paradigma değişiminin zorunluluğuna işaret ediyor. Bu konuda yaptığı ayrıntılı araştırmanın sonuçlarını rapora özetle aktaran Çandar’a göre öncelikle sorunun adını doğru tesbit etmek gerekiyor. Eski paradigmaya göre PKK “terörist”, Öcalan ise “bölücübaşı”. Oysa yeni paradigmaya göre PKK, dördüncü ve son Kürt isyanı olarak görülmeli. Uzun uzun “terörizm” ve “isyan” kavramlarını analiz eden Çandar, çözümü güvenlik siyasetinden müzakereler ile siyasi çözümde görüyor. PKK ve Kürt sorunu ile Öcalan ve PKK arasındaki bağlantının ayrılmazlığına dikkat çeken Çandar İmralı’da diyalogdan müzakerelere geçilmesinin önemine vurgu yapıyor. Raporun çözüm için Habur’daki yol kazasıyla rafa kaldırılan devletin “genel” planının yeniden devreye sokulması öneriliyor. Çandar, Kürt sorununun şiddetten arındırılması ve PKK’nın silahları sonsuza dek susturmasına bu planın yeterli bir çerçeve sunacağını düşünüyor. Ek olarak ise Çandar, görüştüğü önemli isimlerin gündeme getirdiği önerileri sıralıyor. Bunun başında KCK davasının düşürülmesi geliyor. Devletin operasyonları durdurması, askeri otoritenin kesin olarak siyasi otoriteye tabi kılınması ve PKK’nın eylemsizliği kalıcılaştırması diğer önemli başlıklardan. Bu sürecin Habur’da olduğu gibi yol kazasına uğramaması ve hükümetlerin değişirliği prensibinden hareketle oluşturulacak yol haritasını devlet garantörlüğünde bir komisyonun üstlenmesi dikkat çeken önerilerden. Anayasa değişiklikleri ile yapılacak reformlara eşzamanlı olarak sürdürülmesi, eve dönüş için aşamalı af planının devreye konulması, kısa vadede Öcalan’ın çözüme katkı yapabileceği koşul olan ev hapsine çıkarılması, silahların tümden devre dışı kalacağı orta vadede ise Öcalan’ın serbest kalması sıralanan öneriler arasında.
Devlet PKK görüşmelerinin tarihi
Cengiz Çandar’ın hazırladığı raporda, devlet ve örgüt arasında bugüne kadar yapılan görüşmelerinin toplu bir dökümü de yapılmış. Çandar’ın yedi ayrı döneme ayırdığı bu görüşmelerin ilki eskilere, Öcalan’ın Şam’da olduğu 1993 yılına uzanıyor. Kamuoyunda bilinen bu ilk teması dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Talabani aracılığıyla sağlıyor.
Türk devletinin ikinci teması Başbakan Necmettin Erbakan üzerinden 1996’da kuruluyor. Erbakan, çatışmaların durması için resmi sıfat taşımayan aracılar vasıtasıyla çatışmaların durdurulması ve çözüm aranması için Öcalan’a sözlü ve yazılı (mektup) mesajlar iletmiş.
Üçüncü temas, Erbakan’ın hükümetten uzaklaştırılmasında başrolü oynayan askerler aracılığıyla 1997’de gerçekleşiyor. Genelkurmay kadrolarının girişimi, Bursa Cezaevi’nde yatmakta olan PKK’nın lider kadrosuna mensup Sabri Ok ve Muzaffer Ayata üzerinden Abdullah Öcalan ile kurulmuştur. Genelkurmay mensupları, Öcalan’a “Türkiye’nin sınırlarının değişmezliğini ve toprak bütünlüğünü kabul etmeleri halinde, PKK ile her konuyu müzakere etmeye hazır oldukları” bilgisini iletmiş.
Devlet-Öcalan görüşmelerinin dördüncü dönemi 1999’da başladı, daha öncekilerin aksine Öcalan ile İmralı’da yüz yüze görüşüldü. Öcalan’ın anlattığı kadarıyla kendisiyle yüz yüze görüşen askerler, 1997’de görüşmek için harekete geçen Genelkurmay kadrolarınınki ile aynı niteliktedir.
Öcalan ile 2002-2005 arasında yüz yüze görüşmelerde daha öncekilerden farklı askeri kadrolar yer almıştır. PKK’nın silahlı mücadeleye 1 Haziran’dan itibaren dönüşü de bu döneme denk gelmiştir. 2002-2005 dönemi arasındaki devlet-Öcalan temasını, görüşmeler dizisinin beşincisi olarak nitelemek yanlış olmaz.
2005’ten sonra hükümetin ağırlığını koymasıyla MİT, Öcalan ile yapılan görüşmelerde askerin yerini almaya başlamıştır. 2006’da MİT, Dışişleri Bakanlığı ve güvenlik bürokrasisinin “PKK’yı dağdan indirme” projesi şekillenmiş, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de buna yeşil ışık yaktığı öne sürülmektedir. Temaslar, İmralı, Kandil ve Avrupa olmak üzere üç koldan yapılmış; Talabani, özellikle Kandil’deki Murat Karayılan ile Türk devletinin bağlantısının kurulmasında rol almıştır. Habur’dan dönüşler, bu görüşmelerde şekillenen plana bağlı olarak sağlanmıştır.
2010’da Hakan Fidan’ın Emre Taner’in yerini almasıyla, Habur’da kesintiye uğrayan Devlet-Öcalan görüşmeleri, yeniden canlandırılmıştır. Yedincisi olan devlet-Öcalan görüşmelerine Adalet Bakanlığı’ndan yetkililerin katılıyor. Genelkurmay, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet mensuplarının katılıp katılmadığı ise rapora göre çelişkili.
TARAF