Karayılan: Tereddütlü Komutanlarımız Var

Hasan Cemal, Murat Karayılan ile 5,5 saat süren röportajınında gündemdeki soruları cevapladı.

Röportaj: Hasan Cemal / T24

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’la bu üçüncü Kandil röportajım. İlkinin tarihi, demokratik açılım sürecinin başlarında, 2009’un Mayıs ayının ilk haftasındaydı. İkincisini, Oslo süreci kapanırken 2011 yılı Haziran ayı sonlarında yapmıştım.

Üçüncüsü dün gerçekleşti.

PKK’nın dağdaki bir numarası olan Murat Karayılan’la, Öcalan’ın “Silahlar sussun, fikirler konuşsun” diyerek yaptığı gerçekten tarihi çağrıdan iki gün sonra, baharın rengârenk patlamaya başladığı Kandil Dağı'nın eteklerindeki bir köy evinde, 23 Mart Cumartesi günü görüştüm.

5,5 saat konuştuk.

Karayılan’ın yanında 2011’deki görüşmemizdeki aynı ekip vardı: KCK Yürütme Konseyi üyesi ve Başkan Yardımcısı Ronahi Serhat, Yürütme Konseyi üyesi Zeki Şengali ve Ahmet Deniz, Güney Kürdistan Dış İlişkiler Temsilcisi.

Karayılan, toprak zeminli mütevazı köy evinin küçük odasında daha masaya otururken birkaç saat içinde ateşkes ilanının yapılacağını söyledi. Böylece, barış konusunda heyecan verici bir döneme adım atıldığının yeni bir işaretini Kandil’de almış olduk.

'Bizim için de bu tarihi barış sürecinin ciddi riskleri var'

Murat Karayılan uzun söyleşimizin daha başında şunları söyledi:

“Önder Apo’nun belirttiği gibi, gerçekten tarihi bir dönüm noktasındayız.”

“Başarı için elbette umutluyuz.”

 “Hani Başbakan Erdoğan hep 'Büyük risk aldık' diyor ya... Bizim için de bu tarihi barış sürecinin ciddi riskleri var.”

“Barış için daha çok çalışmamız lazım.”

“Barıştan herkes kazanır.”

Murat Karayılan’a görüşmemizin en başında beş kısa soru sordum ve kendisinden beş kısa yanıt aldım.

Birincisi:

Öcalan, “Artık silahlar sussun, fikirler konuşsun” dedi. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Karayılan’ın yanıtı:

“Doğrudur, bize göre de silahın zamanı geçmiştir.”

İkincisi:

Öcalan, “Yeni dönemde artık silah değil, siyaset öne çıkıyor; silahlı mücadeleden demokratik mücadeleye geçiliyor” dedi. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Karayılan’ın yanıtı:

“Evet, böyle düşünüyorum. Ama bunun için de aşamalar var katedilmesi gereken, süreçler var geçilmesi gereken...”

'Hükümetin ve Meclis'in yapması gerekenler var'

Üçüncüsü:

Öcalan, “Artık silahlı unsurlarımızın Türkiye sınırlarının dışına çıkma zamanıdır” dedi. Siz de böyle mi dşünüyorsunuz?

Karayılan’ın yanıtı:

“Evet, buna biz de katılıyoruz. Fakat bu sürecin pratikleşmesi, yani uygulanması için hükümetin ve Meclis'in yapması gerekenler vardır.”

Dördüncüsü:

Öcalan, “bağımsız Kürdistan” da demedi, “federasyon” veya “özerklik” de demedi. Bu konuda kendisiyle aynı görüşte misiniz?

Karayılan’ın yanıtı:

“Önder Apo’nun mektubundaki çerçeveyi bütünüyle doğru buluyor ve katılıyoruz.”

Beşincisi:

Kısacası Öcalan dedi ki:

“Silahın kullanım süresi  doldu; artık ne yapacaksak, barışçıl siyasetle yapacağız.”

Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Karayılan’ın yanıtı:

“Türkiye Cumhuriyeti devletinin de olumlu yaklaşması durumunda, (Burada Karayılan sanıyorum Ankara’nın ‘ev ödevleri’ni dolaylı bir dille belirtiyor) biz de Türkiye’de sorunların çözümünde silahı devre dışı kılabiliriz.”

Murat Karayılan’a, bu kısa kısalardan sonra, Öcalan’ın silahlara veda edilmesine dair yaptığı tarihi çağrısında, sınır dışına çekilme ya da silah bırakma gibi hayati konularda herhangi bir takvim öngörmediğini, tarihlere bağlanmış bir yol haritası çizmediğini belirttim ve bunun ne demek olduğunu sordum.

Karayılan özetle dedi ki:

“Bu takvim konusu biraz teknik kısma giriyor. Önder Apo çağrısında, hareketimizin yeni bakış açısını ortaya koymuştur. Tarihi, felsefi, ideolojik bağlamın çerçevesini çizmiştir. Önderlik, bu çağrısında, önümüzdeki sürece taktik değil stratejik açıdan yaklaşmıştır. Tarih, takvim gibi teknik boyutlara girmemiştir bu nedenle...”

Ateşkes ve koşulları...

Kandil’deki söyleşimizin yapıldığı saatlerde ilan edilen ateşkes konusunda da şunları  söyledi Karayılan:

“Siz kaç yıldır söylüyorsunuz, parmakların tetikten çekilmesi diye... Artık 23 Mart, yani bugün itibariyle parmaklar tetikten çekiliyor. Bugünden itibaren silah kullanılmayacak. HPG’nin silahlı aktiviteleri durdurulacaktır. Ancak imha amaçlı saldırılar karşısında, meşru müdafaa çerçevesinde kendini savunma hakkı vardır, misilleme hakkı saklıdır.”

Ve arkasından ekliyor:

“Ateşkes karşılıklı olmazsa, hayata geçmez.”

Devam ediyor:

“Ama ben umuyorum ki, ateşkes karşılıklı olacak. Bu gerçeği herkes biliyor, görüyor.”

Nazik konu; çekilme ve koşulları...

Murat Karayılan’la 5,5 saatlik görüşmemizin belki de en can alıcı konusunu, PKK’nın sınır dışına çekilmesi oluşturdu.

Bu konuya girerken önce şöyle dedi:

“Önderliğimiz mektubunda diyor ki, bundan sonra tek bir insanın dahi ölmesine yol açmadan barış sürecini geliştirmek istiyoruz. Biz de buna dikkat edeceğiz.”

Siyasal iktidarın sınır dışına çekilme konusunu öteden beri ısrarla gündemde tuttuğunu belirtirken, bu açıdan 'Oslo süreci'nin bir başlangıç tarihi olarak akılda tutulabileceğini söyledi.

Oslo’nun 2008 yılı Eylül ayında heyetler arasında başladığına, bundan önceki iki yıl içinde de aracılarla götürüldüğüne dikkat çeken Karayılan, 14 Temmuz 2011 tarihli Silvan’la da sona eren süreç boyunca Ankara’nın sınır dışına çekilmeyi sürekli gündemde tuttuğunun altını çizdi.

Geri çekilmenin tamamlanması için değişen koşullar

Karayılan şöyle devam etti:

“Biz de sınır dışına çekilmeyi ilkesel olarak kabul ettik bu süreçte. Ama geri çekilmenin olması için hükümetin anayasal düzeyde bazı adımlar atması (ev ödevleri konusu - HC) lazımdır, dedik. Bu adımlar geri çekilme sürecinin sonlarına doğru da olabilir dedik.  Neydi bu adımlar? Kürt kimliğini tanımak, anadilde eğitim hakkı  ve benzeri alanlarda devletin adım atması...”

Ama Kandil olarak bundan daha sonra neden vazgeçildiğini de şöyle özetledi Karayılan:

“Önder Apo bu durumun süreçte bir tıkanıklığa yol açtığını görünce, ‘Hayır, devlet tarafından bu adımlar atılmadan da, temel hususlar yerine getirilmeden de, karşılıklı güven oluşursa ve geri çekilme konusunda yasal koşullar oluşursa, silahlı unsurlar hemen sınır dışına çıkabilir’ dedi."

Önder Apo'nun mektubunu Kandil'de tartışmak...                                                      

Apo’nun, yani önderliğin sınır dışına çekilme konusunda devreye girmesiyle birlikte, Kandil'le yoğun bir tartışma döneminin açıldığını şöyle özetledi Karayılan:

“Yetkili kurulları topladık. 39 kişiden oluşan ve yılda sadece bir kere toplanan PKK Meclisi’ni 5 Mart’ta olağanüstü topladık. 8 Mart’ta KCK Yürütme Konseyi ve kısa adı KJB olan Kadın Hareketi Yürütme Konseyi toplandı. Konuyu aramızda tartıştık. Önder’in bize yazdığı (ve BDP’nin bize getirdiği) mektubu tartıştık.”

'Oslo sürecinde örgütte adaptasyon sağlanamamıştı'

Karayılan şöyle devam etti:

“Bir noktayı belirtmek isterim. Direnişle, savaşla daha ileri bazı gelişmeleri yaratmamız mümkündü. Ortadoğu’nun mevcut konjonktürel durumu, Türkiye’nin içinde savaşı geliştirmemize müsaittir. Neden? Daha önce bölge devletleri arasında PKK’ye, bize karşı ittifak vardı. İran, Suriye, Türkiye ve zaman zaman Irak ittifakı... Şimdi bu devletler arasında çelişki var. Bu koşullardan yararlanmak ve devletlerden objektif - subjektif destek almak bugün mümkündür.

Direniş ve savaş konusunda ikinci bir boyut daha vardı. Oslo süreci boyunca örgütsel yapımızda bir savaş, bir barış derken gerekli adaptasyon sağlanamamıştı. Bundan kaynaklanan disiplinsizlik ve yetersizlikler söz konusuydu. Hatta bu nedenle 2011 ve 2012 kışında birtakım kayıplarımız da yaşandı. Ama 2012’de savaşın motivasyonu gelişti. Yetersizlikler giderildi. Başarılı harekâtlar yapıldı. Dolayısıyla 2013’te hem içeride, hem dışarıda yüksek bir savaşı geliştirme ağır basan ihtimaldi.

Bunun planlamasını da yapmıştık. Biz bu konuda eskiyi aşan düzeyde, Türk devlet sistemini Kürdistan’da felç etmeyi planladık ve gerçekleştirebileceğimize de inanıyorduk.”

Karayılan şunları ekledi:

“Bence Türk devleti ve hükümeti, bu izah ettiğim dış ve iç koşulların savaşa uygunluğunu gördüğü içindir ki, politika değişikliği yaptı.”

'Savaşla mı, barışla mı' tartışması ve silahlı mücadele olasılığı...

Karayılan, Kandil’de özellikle Mart ayındaki tartışma sürecinin sonunda gelinen noktayı şöyle anlattı:

“Savaşarak mı sonuca gideceğiz? Yoksa sonuç, yani barış demokratik çözüm yoluyla mı gelecek? Aramızda tartıştık ve ikincisinde karar kıldık.”

Bunu söyledikten sonra Karayılan, hemen bir sözcüğün altını kalınca çizdi:

“FAKAT...”

Şöyle devam etti:

“Silahlı mücadele olasılığını da gündemde tutmaya karar verdik. Önderliğimize (Apo’ya, İmralı’ya-HC) ilettiğimiz çekilme süreciyle ilgili kaygılarımız vardı. Zamanlama konusunda... Devletin atacağı adımlar konusunda... Bu arada Önder Apo’nun kendisinin de bu çekilme süreciyle ilgili olarak devreye girebilmesi konusunda...” (Kandil - İmralı diyaloğunun daha sık, çabuk ve verimli olmasının geri çekilme konusunu da kolaylaştıracağı kastediliyor - HC)”

'Türkiye'den koparak değil, birlikte sonuca gitme kararı aldık'

Bu konuda Karayılan sözlerini şöyle bağladı:

“Biz bu arada önderliğimizin koyduğu perspektifin daha değerli, daha stratejik olduğu noktasına geldik. Çünkü bir yön tayini, bir başka deyişle Türk - Kürt ittifakını öngördüğü için onun bu perspektifinin daha değerli olduğunda karar kıldık. Bu nedenle bazı taktik avantajları değil, stratejik ekseni öne aldık. Türkiye’den koparak değil, birlikte sonuca gitme kararı aldık. Türkiye’yle ittifak temelinde Kürt sorununu çözmek ve Kürtlerle Türkler arasında ortak yaşamı tesis etme kararıdır bu...”

Geri çekilme, ama ne zaman?

Karayılan’a şu soruyu yönelttim:

“Silahlı unsurların çekilmesi ne zaman başlar, en geç hangi tarihte tamamlanır?”

Karayılan, bir kez daha bu konunun ne kadar önemli ölduğunu vurguladıktan sonra özetle dedi ki:

”Bu konuyu ele alırken, geçmiş tecrübelerden ders almak zorundayız. Tam sekiz kez ateşkes ilan ettik. Ve 1999’daki geri çekilmeyi yaşadık... Bunlar çok acı tecrübelerdi. O yüzden geri çekilme konusunu olgunlaştırmak gerekiyor. Bunun en başında da yasal zemini oluşturmak lazım. Ta Karadeniz’den, Erzurum’dan, Dersim’den insanlar, silahlı unsurlar çekilecek. Kolay değil. Hükümetin ve Meclis’in kararı lazım. Böyle bir karar güvencedir, güçlerimizin selamet içinde can kaybına uğramadan çekilmeleri için bir güvence. “

'Yargı MİT'i de soruşturdu, demek ki yasal zemin çok önemli'

Karayılan şöyle devam etti:

“İkinci bir nokta var. Türkiye’nin 100 yıllık büyük bir sorunu çözülüyor. Bu çözümün yasadışı yöntemlerle gerçekleşmesi mümkün değil. Şu an bu çözüm projesi, Önder Apo’nun üzerinden yürütülüyor. Kim görüşüyor onunla? MİT Müsteşarı… Ama daha önceki görüşmeler dolayısıyla halef selef iki MİT Müşteşarı Emre Taner ile Hakan Fidan hakkında yargı harekete geçti, soruşturmalar yapıldı. Demek ki yasal zemini çok önemli. Bir başka deyişle, TBMM kararına ihtiyaç vardır. 1921 Koçgiri isyanında da TBMM karar aldı ve bir komisyon kurdu, isyan böylece sona erdirildi. Tabii bugün koşullar farklı, ama 30 yıldır süren bir isyan var; sona erdirilmesi konusunda sadece idare değil, parlamentonun yasal kararlarına da ihtiyaç var. Ciddiysek ve samimiysek bu adımların atılması lazılm.  Başbakan Erdoğan (22 Mart'ta)  'Meclis'e gerek yok, hükümet olarak yaparız' dedi. Bu çerçeve eksik bir çerçeve. Oysa TBMM karar alabilir. Mevcut çatışmanın durdurulması ve sorunların barışçı diyalog yöntemleri ile çözülebilmesi ve PKK güçlerinin sınır dışına çekilmesi ve bir komisyon tarafından bu sürecin izlenmesi için karar alabilir.”

'Sınır dışına çekilme için birinci nokta yasal bir çerçeve'

Karayılan, geri çekilme konusunda son derece hayati gördüğü bu konuya bir kez daha şöyle değindi:

“Daha önce söylediğimiz şeyleri, yani koşulları biz bir yana bırakttık. Hiç olmazsa TBMM kararı alınsın… Sürece yönelik olarak önyargılı yaklaşımlar var hâlâ. Bizde de vardı önyargılar… Ama aramızda tartıştık ve yol aldık bu konuda. Sürecin köklü çözüm için ön yargılardan kurtulmak gerekiyor. Lütfen hükümet tarafı adım atsın. Bizim şu anda sınır dışına çekilme için istediğimiz yasal bir çerçevedir. Birinci nokta budur. ”

'Ne kadar hızlı davransak da, geri çekilme sonbahara sarkar'

Geri çekilme ile ilgili olarak Karayılan ikinci noktayı şöyle açtı:

“Bu sürecin mimarı Başkan Apo’dur. Çekilme sürecinin sağlıklı yürümesi için Başkan Apo’nun sürece bir biçimde doğrudan müdahil olması gerekir. Bu konuda açıklamasını yaptı, ama bu geniş bir çerçeveyi öngörüyor. Şimdi geri çekilme konusunda bütün güçlerin ikna edilmesi başlı başına bir sorundur. Bu açıdan mesala İmralı - Kandil hattının daha açık, daha çabuk çalışması büyük  önem taşır. Bu arada çekilme sürecini takip edecek ve çıkabilecek sorunları çözecek 30 kişilik bir akil adamlar heyeti kurulabilir.”

“Çekilme ne zaman biter” sorusunu ise şöyle yanıtladı Karayılan:

“Ne kadar hızlı davransak da bize göre geri çekilme sonbahara kadar sarkar. Çekilme konusunda önce ikna gerekir. Örgütsel hazırlık gerekir. Sonra kademe kademe demin dediğim ikna süreci devreye sokulur.”

Murat Karayılan PKK’nın silahlı unsurlarının sınır dışına çekilmesini mümkün olabildiğince öne almaya çalıştıklarını belirttikten sonra şunları söyledi:

'BDP'nin 'silahlı boyut yüzde 99 bitmiştir' yaklaşımı yüzeysel'

“Önce iki yıldan söz etmiştik. Ama önderliğimizin açıklamasıyla bunu öne aldık. Ayrıca şunu da biliyoruz; ne kadar zamana yayarsak o kadar provokatif olaylar yaşanabilir. Şimdi hükümete düşen de yasal zemini hazırlamaktır. Hükümet bu çekilme olayını çok basite indirgiyor. Bu hiç kolay bir şey değildir. İnsanlar hayatını koymuş, dağa çıkmış. Şimdi onları geri çekilme konusunda ikna etmek önemli. Bu kolaycı yaklaşımlar Kürt tarafında da yok değil. Mesela BDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş geçen gün diyor ki; Kürt meselesinde silahlı boyut yüzde 99 bitmiştir. Yüzde 1 de parlamentonun kararına kalmıştır. Bu da yüzeysel bir yaklaşımdır BDP tarafından… Sürecin, geri çekilme sürecinin yeterince, bütün derinliğiyle kavranamadığını gösteriyor. Silahlı mücadelenin bütünüyle sonlanması, öyle sanıldığı gibi basit bir olay değildir.”

Karayılan yeni bir dönemin açıldığını belirttikten sonra şu noktaları özellikle vurguladı:

“Bu yeni dönemde sorunlar artık siyasal, demokratik yöntemlerle çözülecek. Ancak bu döneme gelebilmek için öncelikle yapılması gereken bazı hususlar vardır. Bu durum tarafların yüzeysel yaklaşımlarını değil, ciddi ve bütünlüklü yaklaşımlarını zorunlu kılıyor. Herkes bilmeli ki, 100 yıllık bir sorun çözülecek ve Türk - Kürt ilişkilerinde yeni tarihsel bir süreç başlayacak. Ve bu sadece Türkiye’de yaşayan Kürtler için değil, bütün bölge Kürtleri için, hatta bütün Orta Doğu açısından önemli bir gelişmedir. Bu tarihsel sorunu çözenler hiç kuşkusuz adını tarihe büyük harflerle yazdıracaktır. Bu durum Önder Apo için olduğu kadar Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan için de çok önemli tarihsel bir misyondur. Bu tarihsel olayda öncülük yapanlar elbette tarihe geçeceklerdir. Ben özellikle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Cumuhurbaşkanı ve hükümetini, konuya bir de bu açıdan bakmalarını istiyor ve kendilerinin tarihsel sorumluluklarına sahip çıkmaya ve atılması gereken cesur adımları bir an önce atmaya çağırıyorum.”

'Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu ve Fehman Hüseyin'le görüş birliği içindeyiz'

Murat Karayılan sınır dışına çekilme konusundaki bazı tereddütlerini şöyle devam etti:

“Biz yönetim ekibi olarak örneğin Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Fehman Hüseyin gibi arkadaşların hepsi görüş birliği içindeyiz. Ve ben burada sizinle Karayılan olarak değil, hepsinin adına konuşuyorum. Biz bir ve biriz! Ve hepimiz Önder Apo’nun Nevruz çağrısındaki esasları kabul ediyoruz.”

'Özellikle orta komuta kademesinin tereddütleri var'

Karayılan konuşmasının burasında fakat sözcüğünün altını çizerek şöyle devam etti:

“Fakat sorun yönetim ekibinin içindeki birlikle bitmiyor. Özellikle orta komuta kademesi var. Bu kesimin yaşadığı çeşitli tereddütler söz konusu. Bu arkadaşları ikna etmemiz gerekir. Ben dün 250 kişi ile (savaşçı kesim ve orta kademeden oluşan) konuştum. İkna sürecinin bir parçası olarak konuştum. Bu toplantıda birçok arkadaş kaygılarını söyledi. Zor bir mesele… Diyor ki 'biz savaşmaya geldik. 10 yıldır savaşıyoruz. Sonuç alma noktasına geldik. Şimdi durun, diyorsunuz...'  Bu mütereddit ve endişe ifade eden sesler örgütün otorite zaafı değildir.  İşte bu noktada önder Apo’nun ikna sürecinde devreye girmesinin önemi vardır.”

2009 yılında Murat Karayılan ile Kandil’de yaptığım ilk görüşmede bana şöyle demişti:

“30 yıl önce biz dağa piknik yapmak için çıkmadık…”

Kendisine bunu hatırlattım. “Bir süreç, parmakların tetikten çekildiği ateşkesle birlikte sınır dışına çekilmek; bunu takip edecek bir süreç de silah bırakmak, yani dağdan inmek… Bu iki süreçte Ankara’nın neler yapması bekleniyor” sorusunu sorunca Karayılan şöyle dedi:

“Yeni bir anayasaya kesinlikle ihtiyaç vardır. Yeni dönemde Türkiye’nin tam demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünü de kapsayan, adeta yeni bir kuruluşu öngören yeni bir anayasal taslağa ihtiyaç vardır. Türkiye’nin demokratikleşmesi aynı zamanda gerçek barıştır, toplumsal uzlaşmadır.”

Kandil'in yeni anayasada önemsediği üç nokta ne?

Karayılan’a şunu sordum:

“Türkiye’de bazı çevreler diyorlar ki.; bu defa Kürtler Türkleri satacak ve kendi istediklerini alırken, Erdoğan’ı da başkan baba yapacaklar; yani Kürtler kendi haklarını elde ederken Türkiye’de otoriter bir rejime kapıyı açacaklar.”

Karayılan’ın yanıtı:

“Asla böyle bir durum söz konusu değildir… Tam tersidir. Kürt sorunu ile demokrasi sorunu etle tırnak gibi iç içedir. Kürt sorununun çözümü demek, Türkiye’nin demokratikleşmesi demektir. Türkiye’de yaşayan bütün etnik ve dinsel kimlikleri reddeden değil, kabul eden bir demokratik uzlaşmayı, geliştiren bir perspektifi olumlu buluyoruz biz. Ve yeni anayasada üç şey önemlidir bizim için.  Yeni vatandaşlık tanımı… Kimliklerin tanımı…. Türkiye ulusunun tanımı…”

'KCK tutukluları çözüme hançer, Uludere raporu utanç belgesi'

Murat Karayılan silahların gömülmesini ya da silahlara veda edilmesini bir son aşama olarak görüyor ve bunun için “normalleşme” deyimini kullanıyor. Şu sözler Karayılan’ın:

“Silahlara veda konusu zamana da yayılabilir, kısa zamanda da bitirilebilir. Bu açıdan yol temizliği önem taşıyor. Örneğin KCK tutukluları çözüm sürecine sokulmuş bir hançerdir.  Önce bu hançerin çekilmesi gerekir. Şimdi Başbakan Erdoğan diyor ki, silahları ayaklarınız altına alın ve gelin siyaset yapın. İyi güzel de siyaset yapanlar bugün hapisteler, yargılanıyorlar, ceza yiyorlar. Halbuki onların şiddetle hiçbir ilgileri yoktu. Bir yasayla bu sorunu çözmek gerekir. Yine yüzde 10 seçim barajı, Terörle Mücadele Yasası, Siyasi Partiler Yasası, bütün bu konularda bir yol temizliği yapılması gerekiyor öncelikle. Madem toplumsa uzlaşma, diyoruz, o zaman var olan kirleri niye temizlemiyoruz? Mesela faili meçhuller bir çözüme kavuşmalı. Geçmiş katliamlar ve mezar yerleri bilinmeyenler… Roboski olayı… Bu konuda TBMM’nin çıkardığı Uludere raporu tam bir utanç belgesidir. İşte bütün bu konularda bir yol temizliği yapılabilirse normalleşme süreci dediğim silahlara veda günü de çok yakınlaşır.”

Şunu da ekledi Karayılan:

“Sizinle en son 25 Haziran 2011’de yine Kandil’de görüşmüştük. Bugün yapılmakta olanlar eğer 2011’de yapılmış olsaydı bu iki yıl içinde 3 bin kişi ölmezdi.”

Türk meselesi ve Batı meselesi

Kürt sorunun çözümü konusunda Türk kamuoyunun, Türklerin, Türkiye’nin batısının ikna edilmesi konusunda da Murat Karayılan şunları söyledi:

“Türk meselesi, Batı meselesi, Türklerin ikna edilmesi, elbette önemli bir mesele. Ancak bu ülkede devletin, 1924’ten itibaren Kürtlere yönelik olarak geliştirilen ve bugün yanlışlığı artık anlaşılan politikası, Türk halkına doğru biçimde anlatılsa, Türk kamuoyundan hiçbir sorun çıkmaz ‘Türk meselesi' diye bir mesele de olmaz. Kürtlerin dili yasaklandı, kimliği inkâr edildi, horlandılar, ses çıkaranların ise kafası ezildi. Bu yaşananlar Türk halkına doğru dürüst anlatılsa, bunları önderler, siyasal liderler anlatsa hiçbir sorun kalmaz. Türk halkı da savaş istemiyor. Çözüm ve barıştan yana Türkler de. Bizler de bölünmeyi değil, Türklerle kalıcı birlikteliğin ve ortaklığın esasını oluşturmak istiyoruz. Mesela bütün Avrupa halkları kendi aralarında nasıl sınırları kaldırmış, birliktelik oluşturmuşsa biz bunu Orta Doğu’da neden yapamayalım ki…”

Apo'nun özgürlüğü

Karayılan’a soruyorum:

“Gerçek bir barışın ön koşulu da Apo’nun özgür olması mı?”

Murat Karayılan’ın yanıtı:

“Kesin olarak öyle. Kalıcı barış, Apo’nun özgürlüğünden geçiyor…”

Erdoğan'a güvenmek....

Murat Karayılan’a “Erdoğan’a güvenmek” konusunu da sordum, şöyle dedi:

“Bence siyaset güven ve güvensizlik üzerinden yapılmıyor. Son bir aydan beri 'Baldıran zehri olsa da içerim. Sonuna kadar kararlıyım, tüm provokasyonlara karşı dimdik yürüyorum' tavrı cesur tavırdır. Ancak Erdoğan’ın bir çözüm projesi gerçekten var mı? Varsa nasıl bir çözüm projesi? Daha bilmiyoruz bunları. Sadece şu var, önderliğimizle İmralı’da görüşen devlet heyetinin yaptığı  görüşmeler, tartışmalar var. Ama eksik olan hükümet tarafından bir çözüm projesinin ortaya konmuş olmaması… Aşırı kendini esas alan kibirli bir tavır söz konusu. Oysa hükümetin bu sürece CHP’yi de dahil etmesidir doğru olan. Çatışmanın durması, ölümlerin olmaması, bu ülkeye hem huzur getirir, hem özgüven aşılar, hem de Türkiye her açıdan daha ileri gider. Herkes bundan kazançlı çıkar.”

Murat Karayılan’a Apo’nun Nevruz çağrısındaki şu sözlerini hatırlatıyorum:

“Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler uçuruma sürüklenirler.” 

Karayılan’ın yanıtı:

“Doğrudur, Aynen katılıyorum.”

Son olarak diyorum ki Karayılan’a:

“Parmakların tetikten çekildiği, yani dağdan silah seslerinin gelmediği bir ortamda sorunu sabırla zamana yayarak ve düğümleri kolayından zoruna doğru sıraya koyarak barışa doğru yürümek mi?”

Karayılan:

“Doğru yöntem budur.”

T24

Röportaj Haberleri

“Suriye’ye geri dönüş tartışması, empati yoksunu ve yersiz”
Türkiyeli bir mücahid ile Suriye devrimi üzerine…
"Solun bir kısmı mezhepçilikten bir kısmı da İslam düşmanlığından Esed'i destekliyor"
Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"