Söz söylemenin kolaylığı ile harekete geçmenin güçlüğü arasındaki kıyas, eskiden beri bilinir ve ifade edilir. Söylem düzeyinde kalan düşüncelerin bir ağırlığı olsa da kişiye bedel ödetmesi ve onu sıkıntıya sokması az görülür. Bir eyleme geçildiğinde ise onun bütün sorumluluğu kişinin omuzlarında demektir. Modern dönemde, söz ile eylemin bu kadim eşitsizliğine bir de sözlerin ağırlığı ve bağlayıcılığındaki müthiş düşüş eşlik etmiştir. Siyasetten sanata, ahlaktan felsefeye, oradan gündelik hayata ve medyaya değin hemen hemen her alanda sarf edilen sözlerde; tutarlılık, geçerlilik, süreklilik, bilgiyle ve mantıkla uyumluluk gibi kaygılar pek az gözetilmektedir. Söz zemini bu kadar kaygan olunca, buradan sahici bir eylem çıkmamaktadır.