Karamsarlığa gerek yok!

Ali Bulaç

AK Parti'nin kapatılmak istenmesi gündemin bir anda değişmesine yol açtı. Geniş kitlelerde karamsarlık havası var. GENAR'ın yaptığı araştırmada Türk toplumuna göre 2008, geçen yıla nazaran daha kötü geçecek.

Türkiye'yi yakından takip eden dış dünya da şaşkınlık içinde. Arap dünyası olup biteni anlamıyor. Geçen hafta sonu Afganistan'dan gelen bir medya ve siyasîler grubuyla yaptığımız görüşmede, misafirler, Türkiye'de bunca toplumsal desteğe sahip olan bir partinin nasıl olup da kapatılmak istendiğini sorup durdu. Taliban rejimini şiddetle eleştiren Afganlı gazeteciler, kapatmaya mesnet teşkil etmek üzere öne sürülen "laiklik aleyhtarı" delilleri hayretler içinde karşılıyorlar. Onlar, her dilin serbestçe konuşulduğu, etnik grupların nüfus oranına göre dillerini medyada kullandığı Afganistan'dan geldikleri için, Kürtçenin nasıl olup da yasak olduğunu anlamakta da güçlük çekiyorlar.

GENAR'ın önümüze çıkardığı resim şu:

AK Parti oyunu artırıyor: Yüzde 48,8. Yerel seçimlerde alacağı oy yüzde 51,5. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü halkın yüzde 59,4'ü başarılı buluyor. Başörtüsü yasağı Türk toplumunun büyük bölümü tarafından tasvip edilmiyor. Halkın yüzde 93,9'u hayat tarzına müdahale edilmediğini söylüyor. CHP'nin başörtüsü serbestliğiyle ilgili Anayasa Mahkemesi'ne müracaatı halk tarafından desteklenmiyor. Kapatma davası halk tarafından tasvip edilmiyor: Yüzde 66. Partilerin kapatılmasını zorlaştıracak anayasa değişikliğinin referanduma götürülmesi durumunda halk, partilerin kapatılmasını onaylamayacağını beyan ediyor. Halka göre, kapatılma davasının asıl sebebi AK Parti'nin ve R.Tayyip Erdoğan'ın siyasetten tasfiye edilmek istenmesidir. Türkiye'de belirgin siyasal aktörler içerisinde Abdullah Gül ve R.Tayyip Erdoğan, halka en yakın liderler gösteriliyor.

Resim bu!.. Pekiyi bunu nasıl okumak gerekir?

Hemen şunun altını çizmekte fayda var: Halkın önemli bir bölümü "karamsar" görünüyorsa da, bunun geçici bir duygu hali olduğunu belirtmek lazım. Tarihten tevarüs ettiği hasletler dolayısıyla halk, devlet kademelerinde bulunan ricalin "devlet ebed müddet" rollerine saygı gösteriyor, ancak hiçbir şekilde onların bu konumlarından istifade ederek "hikmet-i hükümet" yapmalarını tasvip etmiyor. Sözünü ettiğim görüşmede, bir Afganlı siyasî, "Yüzde 47 oy almış bir parti kapatıldığında halk kapatanlara karşı ne yapar, çatışır mı?" diye sordu. Ben "Hayır" dedim, "Bizim geleneğimizde devletle çatışma yok. Ancak her askerî müdahalenin hemen ertesinde, halk ilk fırsatta, müdahaleyi yapanların arzusu hilafına tercihte bulunur ve onlar kimin üstünü çizmişlerse halk onu iktidara getirir. 1950'den beri bu böyledir. Bu, bizim demokratikleşme tarihimizin özüdür. Bunu en iyi 'iki ileri-bir geri' şeklinde ifade edebiliriz. Türkiye'yi halka geri adım attırıldığı bir zaman diliminde ziyaret ettiniz, bu adımı iki ileri adım takip edecektir ve biz kısa bir zaman kaybı pahasına bir adım daha ilerlemiş olacağız. Bu yüzden sakın karamsar olmayın."

Beni iyimser kılan iki husustan biri, sözünü ettiğim yakın tarihimizdeki bu yürüyüşün politik karakteri, diğeri toplumsal gelişmemizin gelip dayandığı nokta, yani şu anki sosyolojik gerçeğimizdir. Türkiye, göç sürecini tamamlama noktasına geldi; nüfusunun yüzde 70'i şehirlerde yaşıyor; kolayca kopması mümkün olmayan bölgesel bir entegrasyon süreci içinde, ekonomisi küresel ekonomiyle entegre olmuş durumda. 19, yüzyıldan kalma politik bir paradigma pozitivizmle beraber çoktan tarihin sahnesinden çekilmiş durumda. Türkiye, bölgesel tazyiklere ve küresel haksızlıklara karşı, demokrasisini derinleştirerek, daha çok sivilleşerek ve özgürleşerek karşı koyabilir. Merkezdeki çekirdeğin unsurları bu temel gerçeği algılamıyorlar, geçen yüzyıldan miras babadan kalma usullerle çok köklü bir değişimi durdurmaya, akıntıyı tersine çevirmeye çalışıyorlar. İşte bu muhal!

Zaman gazetesi