Karakoç’u magazinleştirme haysiyetsizliği!

ABDURRAHMAN GÜNER

Sezai Karakoç, Cumhuriyet sonrası Türkçe şiirin en iyi şairleri arasındadır. Hatta biraz daha iddialı olmak gerekirse pekala ilk 5 isim arasına girer. Zevkler ve renkler tartışılmaz diyenler bunu da tartışabilirler ancak Karakoç’un hem erken dönem hem geç dönem şiirleri “anıt” gibi önümüzde dururken böyle bir şeyi tartışmak beyhudedir.

Uzun denilebilecek bir ömrün ardından öte âleme yolcu ettiğimiz Sezai Karakoç diğer birçokları gibi şairliği sebebiyle olsa gerek nev'i şahsına münhasır bir şahsiyetti. Kendi düşünsel söylemi içinde siyasi bir parti dahi kuran Karakoç seçimlere ise hiç girmedi. Çeşitli vesilelerle gerçekleştirilen toplantı veya ziyaretler dışında yıllardır toplum ile doğrudan ilişki kurmamayı tercih etti.

Bu tercihlerin hepsi tartışmaya açık konulardır ancak bunları artık konuşmanın bir faydası yok. İdeal olanın ne olduğu belliyken Karakoç’un farklı bir tarzı tercih etmesi sıkıntılarla dolu hayatıyla irtibatlandırılabilir elbette. Biz çalışmalarından Türkiyeli Müslümanların müstefid oldukları bir ismi hayırla anmakla yetiniyoruz sadece. Rabbimiz ondan razı olsun, taksiratını da affeylesin inşallah…

Sezai Karakoç kendisi gibi şiirle uğraşan başka Müslüman şairler de düşünüldüğünde kültür-sanat bahislerinde sesi çok çıkan sol-Kemalistlerin içler acısı halini gözler önüne sermektedir. Sol-Kemalistlerin şair dedikleri kadın ve erkek kişilerini üst üste koysanız bir tane Sezai Karakoç etmez. Hulasası onların Sezai Karakoç gibi bir şairleri yok… Seküler camiadaki iyi şairler ise Kemalizm karşıtlığıyla tanınan isimlerdir. Cemal Süreya ve Ece Ayhan gibi…

Belki bu içler acısı halin bir yansıması olarak başını Oda TV isimli pejmürde haber sitesinin çektiği bir takım içerikler üretilmeye başlandı. Sezai Karakoç’un üniversite öğrencilik yıllarında yazdığı “Mona Roza” isimli şiiri üzerinden kopartılan bir yaygara sayesinde Karakoç’un vefatı magazin malzemesi haline getirilmeye çalışılıyor.

Ölüm ciddi bir şeydir. Bir kimsenin hele de eksiğiyle fazlasıyla Müslümanca bir hayat yaşamaya çalışmış bir insanın ölümü üzerine laf söylemek herkesin harcı değildir. Herhalde bunların şair dediklerinin erkek fahişeleri gibi kadınları aldatmakla ömür geçiren reziller olması sebebiyle Karakoç’un mahiyeti tam olarak bilinmeyen ve belki de bu sebeple gündemleştirilmeye çalışılan hikâyesi ilgi çekici hale geliyor.

Az biraz şerefi olan o hikâyeyi kurcalamayı bırakır. Bazı muhafazakarların hatta eski İslamcıların dahi herkesin görüp konuşabileceği sosyal medya gibi platformlarda bu hikaye üzerine laf söz etmeleri eblehliklerinin göstergesidir.

Sol-Kemalistler ve hikmetsiz “tanıdıklar” illa bir Karakoç şiiri okumak istiyorlarsa “Ötesini Söylemeyeceğim” şiirini öneriyoruz. Kendilerinden epeyce şey bulacaklardır… Veyahut şu dizeleri sizlere armağan ediyoruz: Kardeşim İbrahim bana mermer putları / Nasıl devireceğimi öğretmişti / Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım

Sezai Karakoç’u magazin hale getirmeye çalışanlar, popüler kültür objesine dönüştürmeye çalışan nefsini ilah edinmiş ahmaklar, gün geçmez ki çok değerli putlarınızdan birisine patlatmayalım! Def olun gidin bu mahalleden, kendi pis sokağınızı temize çekmekle uğraşın!  

Dostları ise önce Sezai Karakoç için bir Fatiha ardından ise Türkçe şiirin en mükemmel örneklerinden “Köşe” şiirini okumaya davet ediyoruz…


Ötesini Söylemeyeceğim 

Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor

Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz

Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır

Suyun içinde gürül gürül yanan

Dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları

Bekçi Halilin kız kardeşinin oğluna ait

Daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan

Arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum

Hiç kimsenin bilmesine imkan yok

İmkan ve ihtimal bile yok sizin bilmenize Bay Yabancı

Ve yağmur yağıyor ben bir şeyler olacağını biliyorum

Ellerime bakıyorum ve ellerimin benden bilgili

Bir hayli bilgili olduğunu biliyorum

Bilgili fakat parmaklarım ince ve uzun değil

Sizin bayanınızınki gibi ince ve uzun değil

Annemi babamı karıştırmayın işin içine

İnanmazsınız ama onların şuncacık

Şuncacık evet şuncacık bir alakaları bile yok

Sizin def olup gitmenizi istiyorum işte o kadar

Ali de istiyor ama söylemekten çekiniyor

Halbuki siz insanı öldürmezsiniz değil mi?

Gidiniz ve öteki yabancıları da beraber götürünüz

Tuhaf ve acaip şapkalarınızı da beraber götürünüz emi

Boynunuzdaki o uzun ve süslü şeritleri de

Kirli çamaşırları tahta döşemelerin

Üzerinde bırakmamanızı yalvararak istiyeceğim

Yalvararak istiyeceğim diyorum Medeni Adam

Siz bilmezsiniz size anlatmak da istemem

Kardeşim Ali gömleğinizi mutlaka giyecektir

Halbuki ben Bay Fransız sizin gömleğinizi

Hatta Matmazel Nikolun o kırmızı ipekli gömleğini

Hani etekleri şöyle kıvrım kıvrımdır ya

Bile giymek istemem istemiyeceğim

Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz

Kibrit gibi iç içe sıkışmış tahtadan

Hem şu bildiğiniz usule de lüzum yok

Tepesi demir askerleriniz babamı alıp götürmeseler

O zaman siz görürsünüz Bay Yabancı

Ağaçların tepesine çıkabileceğimizi

Ben ve kardeşim Alinin anlayabileceğinizi umarım

Siz uyuduktan sonra odanıza girebileceğimizi

-Ben bunu ispat edeceğim-

Hani sizin şu yüzü kurabiye bir bayanınız var ya

Beyaz ve yumuşak

Hani tepesinde ikisi kısa biri uzun üç tüy var

Onu siz başka yerlerden getiriyordunuz

Sayın Bayanınızın gözleri çakmak çakmak yanıyordu

Siz ötekini Bay Yabancı gizli gizli öpüyordunuz

Elinizle onu belinden tutuyordunuz sonra öpüyordunuz

Siz bizi görmüyordunuz

Biz ağacın tepesinden seyrediyorduk

Siz onu çok öpüyordunuz

Ötesini söylemiyeceğim Bay Yabancı

Ben siz belki bilmezsiniz on yaşındayım

Annem böyle konuşmak ayıptır dedi

Annem o kadına şeytan diyor

Bizim kediler de ona tuhaf tuhaf bakıyorlar

Siz şeytanı çok seviyorsunuz galiba Bay Yabancı

Siz şeytanı niçin bu kadar çok öpüyorsunuz

Kabul ediyorum sizinki bizimkinden daha güzel

Ama bizimki sizinkinden daha efendi daha utangaç

Onu hiç görmedim o bize hiç gelmiyor

Hele yağmur onu hiç deliğinden çıkarmıyor sanıyorum

Ben yağmuru çok seviyorum Bay Yabancı

Sizin ıslak saçlarınızı hiç sevmiyorum

Tunusluların saçlarına benzemiyor sizin saçlarınız

Bizim saçlarımıza benzemiyor sizin saçlarınız

Ben karayım beni de amcamın oğlu seviyor

Sizin o kadını sevmiyor Süleyman

Süleyman benden başka kimseyi sevmiyor

Ben de onu seviyorum

Onu ve bizim evi seviyorum

Bizim evin her tarafı tahtadandır

Ayrıca matmazelin üzerine

Bir akrep atabileceğimi de düşünün

Tam karnının beyaz yerinden tutarsanız bir şey yapmaz

Ama onu Matmazel bilmez ki o tam kuyruğundan tutar

Sizin Matmazel bir ölse siz onu bir daha göremezsiniz

Halbuki bizim ölülerimizi teyzem görüyor

Onlarla konuşuyor onlara ekmek veriyor

Onlar ekmek yiyor anladın mı Bay Yabancı

Matmazel bir ölse ona kimse ekmek vermez

Onun için gidip şapkalarınızı da beraber götürün

Melekler bir demir parçasının üzerine oturmuşlar

Her biri bir damla atıyor aşağıya

İşte yağmur bunun için yağıyor

Ben bunun için yağmuru seviyorum

Yağmur bizim için yağıyor

Çalılar için Süleymanın tabancası için

Kalkıp gidin kırmızı kiremitler üzerine

Bizim tahta evin üzerine yağmur yağıyor