Karada Kaybettiğini Havada Alma Çabası

Ahmet Varol

Önceki akşam Beyrut'ta kaldığım otelde, geç vakitlerde televizyonlardaki haberlere ve gelişmelere dair programlara bakıyordum. el-Cezire'de bir tartışma ilgimi çekti. Baas'ı hararetle savunan bir kişiyle, direniş yanlısı birini karşı karşıya oturtmuş tartıştırıyorlardı.

Yönetici de bu tür tartışma programlarında gelenek olduğu üzere Baas'ın adamına direnişin ve destekçilerinin sorularını, öbürüne de Baas'ın ve destekçilerinin sorularını yöneltiyordu. Gayet ateşli bir tartışmaydı. Ama yönetici de kontrolü iyi sağlıyor, hakaret veya saldırıya açılan kapıların önüne çizilmiş kırmızı çizgide müdahale etmeyi ve ötesine geçilmesine engel olmayı başarıyordu.

Bu tartışmaya ve bugünkü yazımızda üzerinde duracağım konuya bundan önceki "Değinmeler" başlıklı yazıda da kısaca değindim. Ama irtibatlı bazı gelişmeler ve bu gelişmelerin taşıdığı işaretler hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi verilmesine ihtiyaç olduğunu düşündüğüm için bugün ayrıntısına girmeyi faydalı gördüm.

Bir soruda Beşşar'ın adamına Baas'ın artık yavaş yavaş kontrolü kaybetmekte olduğu ve dört vilayette de tamamen kaybettiği hatırlatıldı. Hayli uzun olan bu soruya verdiği cevapta aslında sorunun bu kısmını atlayabilirdi. Çünkü bu tür uzun soruların birçoğunda sorulan hususların bazıları kaynıyordu. "Hayır yok öyle bir şey!" diyerek inkâr da edebilirdi. Çünkü bütün dünyanın şahit olduğu birçok gerçeği inkâr etti. Hatta program yöneticisi gerek Beşşar'ın ve gerekse onun sözcülerinin tutumlarına işaretle "İnkâr! İnkâr! İnkâr! Oysa sizin inkâr ettiğiniz gerçeklere dünya şahit. Nereye varacaksınız bu inkârla?" deme ihtiyacı duydu.

Fakat Beşşar'ın adamı o uzun sorunun, Baas'ın kontrolü kaybetmesiyle ilgili bölümünü atlamadığı gibi iddiayı inkâr da etmedi ve şu ilginç cevabı verdi: "Dört vilayette kontrolü kaybetme konusuna gelince; unutmayın ki Saddam bile Bağdat'ın düşmesinden sonra Irak'ta üç yıl boyunca varlığını koruyabilmiştir."

Bu cevap Beşşar'ın siyasi hâkimiyetini hararetle savunan ve olan bitenleri de yakından izleyen bir kişinin dolaylı itirafıydı. Tabii tartışmanın diğer bölümlerinde alışık olduğumuz iddiaları ve Beşşar rejiminin öyle kolay kolay düşmeyeceği laflarını tekrarlayıp durduysa da bu sözler önemli bir gerçeği de itiraf etme zorunluluğu duyduğunu gösteriyordu.

BM Barışı Koruma Birimi Başkanı Hervé Ladsous da aynı günlerde yaptığı açıklamada Baas yönetiminin ülkenin önemli bir bölümünde kontrolü tamamen kaybettiğini ve bugün ülkenin ciddi anlamda yerel savaş yaşadığını dile getirdi. Onun yerel savaşla kastettiği bizim geçen hafta (8 Haziran Cuma) yayınlanan ve "Baas Rejimi İyice Azdı" başlıklı yazımızda üzerinde durduğumuz mezhebi tasfiye savaşıdır. Baas rejiminin bu savaşta Suriye'nin tümünü kaybetmemek ve özellikle Nusayri halkın yaşadığı bölgeleri kontrol altında tutmak için çaba harcadığı yorumcular tarafından dile getiriliyor. Ama Nusayri kesim fazla bir yekûn teşkil etmiyor. Buna belki hıristiyan ve diğer dinî unsurların bölgelerini de katmak isteyebilir. Ama yine de coğrafi olarak geniş bir alanı kapsamayacaktır. Onun için özellikle kırsal bölgede bir tasfiye savaşı başlattığı görülüyor. Son Beyrut seyahatimde kendisiyle görüştüğüm, uzun süre Şam'da görev yaptıktan sonra olaylar nedeniyle oradan ayrılmak zorunda kalan değerli bir kardeşimizin verdiği bilgiler de bu tespit ve yorumları teyit ediyordu.

Bununla birlikte Baas diktasının ipi sonuna kadar zorlamak amacıyla kontrol savaşını da sürdürdüğü görülüyor. Onun için son günlerde karada kontrolü kaybettiği yerlere yönelik olarak yoğun bir şekilde hava saldırıları başlattı. Askerlerinin artık can telaşıyla terk etmek zorunda kaldığı bölgelere yönelik olarak son günlerde helikopterlerle havadan yoğun saldırılar gerçekleştiriyor. BM Barışı Koruma Birimi Başkanı Ladsous da yaptığı açıklamalarda bu hava saldırılarına özellikle dikkat çekti ve bu saldırıların iç savaşın göstergesi olduğunu dile getirdi.

Baas diktasının kararlı direniş karşısında devlet gücünü elinde tutmanın avantajlarından yararlanarak son kozlarını kullanmaya çalıştığı anlaşılıyor. Hava saldırıları ciddi tehdittir. İnsanlığın bu tehdit karşısında artık sorumluluğunu görmesi ve ayağa kalkması gerekiyor.

YENİ AKİT