Karabekir’i Kılıç Ali anlatıyor...

“Kazım Karabekir Paşa, İzmir suikastı olayından sonra, küskün bir durumda Erenköy’deki köşküne çekilmişti.

 “İsmet Paşa, o günlerde, onunla arayı düzeltmek çabasına girmişti.
“O tarihte Kadıköy’de oturan eniştesi Abdürrezzak Bey’in evinde buluştukları ve hatta bir öğle yemeğini birlikte yedikleri söyleniyordu.
“Bu görüşmelerden Atatürk’ün bilgisi olduğundan kuşkulanan İsmet Paşa, bir gün Atatürk’e gelmiş ve şunları söylemiştir:
“ ‘Kazım Karabekir Paşa, Nutkunuza (Atatürk’ün “Nutuk” isimli meşhur hatıraları) cevap olarak bir kitap yazmış, bugünlerde birkaç muhalif gazete ile reklâm yapılarak yayınlanacakmış. Bu teşebbüsü önemli gördüğüm için kendisiyle görüşmeye ve gerçeği öğrenmeye çalıştım; fakat bir sonuç alamadım.”
“İsmet Paşa’nın bu meseleyi ortaya attığı gün ben de tesadüfen İstanbul’a gidiyordum. Akşama doğru, veda etmek ve emirlerini almak üzere Çankaya Köşkü’ne, Atatürk’ün yanına gittim. Atatürk, Ordu Müfettişi İzzettin Paşa ile birlikte köşkün havuz kenarındaki mermer salonda, yuvarlak, alçak bir masa başında oturuyordu.
“Bana da izin verdi, oturdum. Söz sırasında, Kazım Karabekir Paşa’nın bir kitap yayınlamak üzere olduğunu anlattı ve bize böyle bir şey duyup duymadığımızı sordu. İzzettin Paşa’nın da, benim de bilgimiz yoktu. Bunun üzerine Atatürk bana şu talimatı verdi:
“ ‘Kılıç, sen madem bu akşam İstanbul’a gidiyorsun, orada bunu öğrenmeye çalış, gerçekten böyle bir şey var mı? Herkes böyle bir kitap yazabilir. Ancak İsmet Paşa’nın dediği gibi, gösteri şeklinde niçin yapılsın? Bunları bir anla.’
“Ertesi gün İstanbul’a geldim. Halk Partisi İl Başkanı Cevdet Kerim Bey’le görüştüm. Böyle bir kitaptan haberdar olup olmadığını sordum. Bana şunları anlattı:
“ ‘Bunu ben de duydum ve İsmet Paşa’ya yazdım. Gerçekten Kazım Karabekir Paşa böyle bir kitap yazmış ve hatta basılmış. Bugünlerde de afişlerle, gazetelerle her yerde reklâmı yapılıp satışa çıkacakmış. Kitapta Atatürk’ün nutkuna cevap oluşturan bölümler olduğu gibi İsmet Paşa ile Fevzi Paşa’nın (Mareşal Fevzi Çakmak) aleyhine bölümler varmış. İsmet Paşa ‘Bu kitabın yayınlanmasına engel olunuz’ diyor. Nasıl engel olacağım? Şaşırdım kaldım.” (Derleyen: Hulusi Turgut, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin anıları, İş Bankası Yay., İstanbul, 2007, s. 306).
Kılıç Ali’nin anılarından anlaşıldığı kadarıyla, birileri tüm nüshaların satın alınarak imha edilmesinin daha şık olacağı fikrini ortaya atmış...
“Fakat” diye devam ediyor Kılıç Ali, “İsmet Paşa, kitapların bu şekilde satın alınıp ortadan kaldırılmasını yeterli görmüyordu...
“ ‘Belgeler Kazım Karabekir Paşa’nın elinde kaldıkça günün birinde tekrar basılması kabildir. Onun için elindeki belgeleri alıp yok etmek gerekir’ diyordu.
“İsmet Paşa’nın bunun için gerekli planı yapmış olduğu Atatürk’e söylediği şu sözlerden anlaşılıyordu:
“ ‘Paşam! Kazım Karabekir kolordu kumandanlığı, ordu müfettişliği yapmış bir kişidir. Genelkurmay’a teslimi gerekirken ihmal etmiş olduğu bir takım belgelere sahiptir. Bunları şimdiye kadar da vermemiştir. Genelkurmay bu belgelere her zaman el koyma hakkına sahiptir. Bunun için İstanbul Cumhuriyet Savcılığı vasıtasıyla evi aranır, belgeler alınır. Bunda hiçbir sakınca yoktur.’
“İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca verilen bir emirle Kazım Karabekir Paşa’nın Erenköy’deki köşkü, Cafer Tayyar Paşa ve kardeşi gibi yakın arkadaşlarının evleri arandı. Ele geçirilen belgeler çuvallara doldurularak getirildi. Bu belgeler Genelkurmay’da bir heyet tarafından incelendi. Mevcut belgelerin içeriğini öğrenen Atatürk şu emri verdi:
“ ‘Bu belgelerin elinden alınmasına kesinlikle gerek yoktur. Derhal kendisine iade edilsin. Askeriye ile ilgili olanlara da Genelkurmay karar versin.”
Ve ekledi:
“ ‘Önemli dediğiniz belgelerin bunlardan ibaret ve kitabın içeriğinin bu şekilde olduğunu bilseydim, ne kitapların satın alınmasına ve ne de belgelerin bu şekilde el konulmasına izin verirdim.”
“İsmet Paşa’nın bu panikleri ve evinin aranması Kazım Karabekir Paşa’yı çok üzmüştü. Kabuğuna biraz daha çekildi.
Nihayet 12 yıllık aradan sonra tekrar siyasi hayata döndü... 26 Ocak 1939’da İstanbul milletvekili olarak yeniden Meclis’e girdi. 05 Ağustos 1946’da da TBMM başkanlığına seçildi ve bu görevde iken 26 Ocak 1948’de Ankara’da öldü.
Hâlâ hayata kırgındı. Allah rahmet eylesin.

VAKİT