Reyting kaygısı dermansız bir derde, haz verici bir saplantıya dönüşmüş durumda. Haberin doğruluğundan çok dolaşım değeri itibar görüyor. Algı gerçeği, mizansenlerse hakikatte yaşananları ezip geçiyor. Maalesef bu çarpık işleyiş en kritik zaman ve konularda dahi Müslümanlar tarafından da kabul görebiliyor.
Edward Said’in ‘Haberlerin Ağında İslam’ kitabını kaleme aldığı dönemlerde hiç değilse Müslümanlar ve vicdanı kararmamış ve adalet duyguları kaybolmamış insanlar tarafından derin ve sistematik kritikler yapılırdı. Haberlerin etkili bir silah, siyasal ve toplumsal alanda bir algı mühendisliği olarak işlemesine karşı bir bilinç ve eylem planı inşa edilirdi. Şimdilerde bu duyarlılık zayıfladı, duyarsızlık arttı. Hatta bu dalgaya kapılmak ve katılmak hususunda bir beis görülmez oldu neredeyse.
Söz Konusu ‘Aşırı Dincilik’se …!
En son dolaşıma sokulan birkaç habere bakarak paylaşımcıların haber kaynaklarının sıhhat ve niyetini hiç sorgulamaksızın okurlarına iletmek konusunda ne kadar istekli ancak bir o kadar da sorumsuz olduklarını görebiliriz. Mesela “Oğlunun intikamını almak isteyen anne 25 militan öldürdü” tarzındaki başlıklarla verilen haber epeyce ilginç bir tabloyu işaretliyor.
İran’ın İngilizce yayın yapan Press TV’si Afganistan’ın Farah bölgesinde Reza Gül isimli bir kadının gözleri önünde öldürülen oğlunun intikamını almak için Taliban militanlarının peşine düşme hikayesini işlemiş. Press TV’ye bu haberi Türkçe’ye çevirip yayınlayan haber merkezlerine göre Reza Gül adındaki kadın peşine düştüğü Taliban militanlarını sıkıştırmış, onlarla tam 7 saat çatışmış ve sonuçta 25’ini öldürüp 5’ini de yaralamış.
Afganistan İçişleri Bakanlığı sözcüsü Sıddıki’yse “oğlunun intikamını almak için silaha sarılan anne, Taliban'a karşı verilen mücadelenin sembolü haline gelecek” demiş. Taliban böyle bir çatışma olup olmadığına ve böyle bir kayıp verip vermediğine dair bir beyanda bulunmamış. Ancak söz konusu haberi iktibas eden seküler-dindar, muhalif-yandaş neredeyse bütün yayın organları şu notu haberin sonuna eklemeyi ihmal etmemiş: “ABD askerlerinin Afganistan'dan çekilme tarihi yaklaşırken, Taliban, Afganistan güvenlik güçlerine saldırılarını arttırdı. Afganistan'ın batısındaki Fatah bölgesi, Taliban'ın en etkili olduğu yerlerden biri olarak biliniyor.”
İşte haberin şu son pasajı “Taliban’ın korkulu rüyası Afgan kadın” hikayesinin gerekçesini de güzelce izah etmekte. Afganistan 13 senedir işgal altında ve öldürülen, yaralanan, işkence edilen, evleri başlarına yıkılan, ülkelerini terke zorlanan milyonların hikayesi öteden beri kimsenin umurunda değil. Taliban her türlü kötülüğün, geriliğin ve sapkınlığın sembolü olarak zihinlere kazındığı için ne ABD ve müttefiklerinin işgali ne de bu işgale direnen insanların barbarca katledilmesi mesele ediliyor.
Talibansız Bir Dünya İşgalden Geçiyor
“Talibansız bir dünya” ideali maalesef sadece ABD ve müttefiklerinin rüyası değil. Bu Amerikan rüyasının İslam coğrafyasındaki müşteri ve müptelaları da giderek artmakta. Bu vahim tabloyu nereden mi çıkarıyorum? Baksanıza ABD ordusuna meşru direnişçi, Taliban’a da işgalci zombiler muamelesi yapan haber, yorum ve analizler hemen her yeri kuşatmış durumda. Kimlerin Taliban gibi tasfiye edilmesi gerekenler listesine ne zaman ve hangi gerekçeyle dahil edileceğini şimdiden bilemeyiz. Ancak hem Batı hem de Batıcı iktidar sınıfları nezdinde bireysel veya toplumsal bazdaki bütün İslamcı karakterlerin ‘potansiyel Taliban’ olarak değerlendirildiği kimseye sır olmamalı.
ABD ve müttefiklerinin seküler-Batıcı kadrolarla birlikte radikal-aşırı İslamcılıkla mücadele konseptine siyasal mekanizmalara paralel bir biçimde aydın-entelektüel zeminlerde de makul ve desteklenmesi gereken bir siyasal çizgi muamelesi yapılıyor. Bu ölümcül düzeydeki tehlikeli sapmadan hızla arınmaktan başka seçenek gözükmüyor.
Kara propaganda, psikolojik savaş, algı mühendisliği, imaj üretimi gibi meslekler hegemonya kurmak isteyen bütün güçlerin sarıldığı ayrıcalıklı imkanlar kategorisinde artık. ABD’nin bu alanda gösterdiği maharetle İran’ın, Esed rejimin bu zemindeki tecrübesiyle PKK-KCK’nın yarış halinde olduğunu hep birlikte idrak ediyoruz. Press TV ile CNN’nin, Samanyolu ile BBC’nin ortak hedefleri zayıflatmak, itibarsızlaştırmak ve nihayet düşürmek gibi açık ya da örtülü operasyonlar yürüttüklerine şahit oluyoruz.
Kobani ve Şengal bağlamında kopartılan fırtına, Ezidiler ve PKK-PYD’liler için seferber edilen askeri-siyasi mekanizmalar sözde IŞİD, El Kaide veya Nusra Cephesi’ne karşı bir refleksmiş. Ezidileri şeref timsali onurlu bir toplum olarak mizansenlerle kamuoyuna ısrarla takdim eden mekanizma Suriye ve Irak’a nasıl bakıyor? ABD, Rusya ve İran’ın baktığı gibi değil mi? O yüzden Esed ve Maliki rejimleri tarafından cehenneme çevrilen Müslüman toplumun paramparça edilen hayatları değil “kan ve kadın düşkünü militanların dehşetli hikayeleri” daha çok karşımıza çıkarılıyor.