Bir karikatür hatırlıyorum. Karikatürde, Çin ile ABD’nin arasına Tayvan girmiş görünüyordu. ABD ile Çin birbirinin dest-i izdivacına talip lakin bu dest-i izdivacın önünde Tayvan engeli duruyordu.
Sözü, dolandırmadan Mısır’a getireceğim. Mübarek devrildi ama dertler bitmedi ve fırtınalar dinmedi. Mısır hâlâ istikrarın uzağında. ‘Mısır mahruse’ olarak anılan yani Allah tarafından korunduğuna inanılan Mısır bir uçurumdan diğerine yuvarlanıyor. Kaos ortamıyla birlikte anılıyor. Kimileri bu kaosun programlı ve onun ötesinde Amerikan kaynaklı yaratıcı kaos olduğuna inanıyor. Birilerinin Tahrir’in intikamının peşinde olduğuna inanılıyor. Bu konuda üç ayrı senaryo var. En çok kabul görüneni ise üçüncü tarafın bu olayları kışkırtmasıdır. Bu üçüncü taraf ya da kara kedi Müslüman Kardeşlerin Türkiye’deki temsilcilerinden Eşref Abdulgafur’a göre, fulul olarak anılan eski rejimin kalıntılarından ve uzantılarından müteşekkil. İşte bu kalıntılar Mısır devrimini mecrasından çıkarmak istiyorlar. Mısır zaten devrimden beri ikinci devrim ile karşı devrim arasında gidip geliyor. Burada sorun aslında taraflardan birinde değil. Az çok bütün taraflarda var. Bir de işin içine üçüncü tarafın kastı girince gerçekten de Port Said’de olduğu gibi iş çığırından ve olaylar kontrolden çıkıyor. Devrimciler tek bir görüşten veya kütleden ibaret olmadıkları için bazen geride kalanlar ve bazen de ileri gidenler oluyor. Bunlar arasında orkestra vazifesini görecek ortalamayı sağlayacak hakem bir kurum veya kitle de yok. Devrimin iki yakası bir araya getirilemeyince en azından tepki düzeyinde bu tarz kontrolsüz olaylar yaşanabiliyor. Bazen orkestra görevini Ezher deruhte ediyor. Lakin bazen o da tartışmaların odağında kalabiliyor.
•
Bundan dolayı birlikte kotarılan devrim, sonrasında münferit çıkışlara sahne olabiliyor. Hatta devrimci kanatlar Tahrir ile Abbasiye meydanları arasında bölünebiliyor. Aceleciler zaman zaman devrim sürecini tehlikeye atabiliyor. Elbette askerlerin de imtiyaz ve dokunulmazlık talepleri gibi yanlışları var. Lakin bu yanlışlar da bütün bir kurumu bağlamıyor. Eymen Nur gibiler askerlerin olaylar üzerinden durumdan vazife çıkararak 1954 yılında Nasır’ın yaptığı gibi iktidara çörekleneceklerini varsayarken öbür taraftan askerler arasında Nasır gibi karizmatik tipte bir lider yok. Ve askerler fiilen kışlalarına çekilmek ve rahatlamak istiyorlar. Zira hiç kimseyi memnun edememe hali yaşıyorlar. Lakin asker sivil çekişmesi ile kışkırtıcı olaylar Mısır’ı rayından çıkarırsa iktidar boşluğu veya başarısız devlet görüntüsü de doğabilir. Bunun için Mısır’ı sahili selamete çıkarmak için bütün tarafların azami dikkatli olması gerekiyor. Lakin bunu istemek kolay ama icra etmek zor.
•
Müslüman Kardeşler, Mübarek’ten kalma mekanizmayı ve istihbaratı suçluyor. Onların tarassutta olduklarını ve Mısır’da kargaşa çıkararak devrimi etkisiz kılmak için fırsat kolladıklarına inanıyorlar. Eşref Abdulgafur gibi zevat üçüncü tarafın temsilcisi olarak Mısır’ın eski birinci hanımı Suzan Mübarek’in hâlâ aktif ve etkin olduğunu düşünüyor. Zaten Suzan Mübarek de çocuklarını ve eşini kurtarmak için bütün dünyayı seferber etmeye çalışıyor. Gizlisi saklısı yok. Son dönemlerde çocuklarıyla birlikte iktidara musallat olmuş ve kocasının gerisinden ülkeyi yönetmeye alışmıştı. Taçsız kraliçe gibi davranıyordu. Keza eski meclis başkanlarından Fethi Surur ve Zekeriyya Azmi gibi isimlerin de üçüncü taraf olarak askerle devrimciler arasında fitne kazanını kaynattıkları ifade ediliyor.
•
Kimilerine göre veya ikinci ihtimale göre, Port Said’de iki takım arasındaki olaylar ihmal veya teseyyüp sonucu da gelişmiş olabilir. Teseyyüp hem Türkçe’de hem de Arapça’da vurdumduymazlık, kendi haline bırakma ve ihmal anlamında kullanılan bir kelimedir. Mısır gibi ülkelerde vurdumduymazlık yaygındır. Hatta fıkralara bile konu olabiliyor. Yıllar önce yapılan ciddi bir araştırmada Mısırlı bir memurun günlük verimlilik oranının 35 dakikayı geçmediği tespit edilmişti. Bu belki mübalağa olabilir lakin her mübalağada bir hakikat payı vardır. Son yıllarda Mübarek döneminde trenler, Parlamento binası ve arşivi yandı, gemiler battı. Mübarek’in son dönemlerinde Cezayir ile Mısır takımları arasında oynanan gergin maçlarda da benzeri arbedeler yaşanmıştı. Kimileri ise üçüncü senaryo olarak; Mısır’ın hayrını istemeyen ABD veya İsrail gibi dış güçlerin de bu olayları kışkırtmada parmağı olabileceği tasavvur ediliyor. Hatta bazıları meseleyi yargıya taşıyarak; CIA hakkında suç duyurusunda bulundu bile. Velhasıl, birileri Mısır’da devrim tekerleğini çomak sokarak zamanı geri döndürmeye çalışıyor. Bunlar umutsuz çabalardır ve kimse tarihin akrep ve yelkovanlarını geriye çeviremez.
YENİ AKİT