Kapitalizmin insanı ve hakikati yok ediş serüveni

Yusuf Kaplan, kapitalizmin insani değerler ve düşünce yapısı üzerinde ki etkilerini kaleme aldı

Yusuf Kaplan/Yeni Şafak

Fiîlî işgalden zihnî işgale kapitalizmin insanı ve hakikati yok ediş serüveni

Zihnimiz çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştü: Batı uygarlığı, modernlik ve postmodernlik tecrübesiyle, bütün her şeyi yerinden etti, zihnimizi körleştirdi, entelektüel felçleşme yaşattı ve dünyayı cehenneme çevirdi.

Batı uygarlığının dünya üzerinde hegemonya kurmaya başladığı dönemden itibaren dünya yaşanamayacak bir çatışma, savaş ve kaos arenasına dönüştü. 1648 Vestfalya Anlaşması, modern Avrupa’nın, ulus-devlet imparatorluklarının kuruluş sürecinin siyasî ve iktisadî olarak başlangıç tarihidir. 

FİÎLÎ İŞGAL “NERESİDİR”, ZİHNÎ İŞGAL “NEREYE” DÜŞER? 

O gün bugündür, dünya günyüzü görmüyor. Avrupalılar, birkaç asırlık bir süre zarfında bütün dünyanın kıtalarını işgal ettiler, tabiî ve kültürel kaynaklarını târumâr ettiler, dünyanın her tarafını, her karışını, bütün kültürlerini kontrol ve kolonize ettiler. Bütün dünyayı köleleştirdiler. Sadece siyasî ve coğrafî işgalle yetinmediler. Zihinleri de işgal ederek epistemik kölelere dönüştürdüler bütün insanlığı.

Tanrı, insan ve kâinâta dair bütün kavramları silbaştan yeniden tanımladılar ve kendi tanımlarını bütün dünyaya dayattılar. Modernlikle birlikte başlayan fiîlî işgal, postmodernlikle birlikte zihnî işgale dönüştü.

Aslında fiîlî işgalin temeli zihnî işgalle atılmıştı: Modern dünyanın “kurucu baba”larından Francis Bacon, “bilgi güçtür” derken, dünyanın ve dünyadaki bütün kültürlerin ve bu arada tabiatın kontrol ve kolonizasyonunun entelektüel temellerinin ruhumuz, mekanik, materyalist bilim’le atılacağını haber vermiş oluyordu.

O gün bugündür, dünya günyüzü görmüyor. Avrupalılar, birkaç asırlık bir süre zarfında bütün dünyanın kıtalarını işgal ettiler, tabiî ve kültürel kaynaklarını târumâr ettiler, dünyanın her tarafını, her karışını, bütün kültürlerini kontrol ve kolonize ettiler. Bütün dünyayı köleleştirdiler. Sadece siyasî ve coğrafî işgalle yetinmediler. Zihinleri de işgal ederek epistemik kölelere dönüştürdüler bütün insanlığı.

Tanrı, insan ve kâinâta dair bütün kavramları silbaştan yeniden tanımladılar ve kendi tanımlarını bütün dünyaya dayattılar. Modernlikle birlikte başlayan fiîlî işgal, postmodernlikle birlikte zihnî işgale dönüştü.

Nitekim Descartes, modernitenin fiîlî işgal programının zihnî temellerini şu ürpertici cümlesiyle atacaktı: “Tabiatın efendileri ve sahipleri olacağız.”

Tabiatın efendileri ve sahipleri olmakla kalmadılar, dünyayı da, tabiatı da cehenneme çevirmeyi başardılar. Buna da “ilerleme” dediler. Dünyayı da aynı cenderenin eşiğine sürüklediler. Aynı çıkmaz sokağın ve kadastrofun. “İlerleme” dedikleri şey, Batılıların dünya ve tabiat üzerinde hâkimiyet kurmaları, dünyanın ve tabiatın kaynaklarını hunharca ve açgözlülükle yağmalamaları, sömürmeleriydi.

Zihnî işgale kaynaklık eden modern üniversite, emperyalizmin ve kolonyalizmin kapılarını sonuna kadar açan kapitalizmin bütün günahlarının kaynağı ve günah çıkarma mabedi olup çıkıvermişti!

Meselâ pandemi sürecinde bilim merkezleri üniversiteler ilaç şirketleri ile işbirliği yaptılar, insanlığın kaderiyle oynamaktan çekinmediler! 

ÜNİVERSİTE, ENTELEKTÜEL SERMAYENİN Mİ, EKONOMİK SERMAYENİN Mİ KAYNAĞI?

Kapitalizm, varlığını entelektüel sermayeye, gücünü ise entelektüel sermaye üzerinden devşirdiği ekonomik sermayeye borçlu.

Aslında bu cümleyi -yazının başından itibaren yaptığım okumadan da gayet net bir şekilde anlaşılacağı üzere- modern Batı uygarlığı için kurmam gerekirdi. Modern Batı uygarlığı, varlığını entelektüel sermayeye, gücünü ise entelektüel sermaye üzerinden devşirdiği ekonomik sermayeye borçlu, diye.

Kapitalizm, modern Batı uygarlığının dünya üzerinde hegemonya kurmasını sağlayan en önemli kaynak. Kapitalizm ile modern Batı uygarlığı arasında bu apaşikâr özdeşliğin fâş edilmesi gerekiyor. Bu konuda Karl Popper, Herbert Marcuse, Paul Feyerabend, Theodere Rozsak ve tabii kült metin Okulsuz Toplum’un yazarı Ivan Illich’in yazdıklarına bakmak, modern Batı uygarlığının nasıl kapitalizmi beslediğini, kapitalizimin de Batı uygarlığının bütün kıtalara hükmedecek kadar yaygınlaşmasını nasıl sağladığını görmemizi kolaylaştıracaktır.

Batı uygarlığının ürettiği emperyalist saldırganlığının kaynağı, eğitimi aslında entelektüel sermaye olmaktan ziyade ekonomik sermaye olarak gören ve üniversiteyi endüstrinin kölesine dönüştüren kapitalizmdir. Kapitalizm sadece kültürleri katletmemiş, üniversiteyi de kulu, kölesi ve ayartıcı hizmetçisi olarak tepe tepe olarak kullanarak katletmekten çekinmemiştir.

Üniversite, hâkim otorite, hegemonya ve meşrûiyet kaynaklarının üretildiği yerdir.

Ama aynı zamanda kapitalizmin bütün enstrümanlarının üretildiği ve meşrûlaştırıldığı yerdir de.

Kapitalizm, Batı uygarlığının barbarlığının en önemli kaynağıdır.

Kapitalizmin şuh fahişesi ve bütün günahlarının ayartıcı yöntemlerle aklayıcısı Liberalizm ise, Batı uygarlığının şımarık çocuğu.

Modern Bilim, dünyayı, dolayısıyla maddeyi kutsadı, insanı ve hakikati, hikmet arayışını ıskaladı. Hâkimiyet kurma kaygısını ve araçlarını kutsadı. Sonunda kutsadığı araçlarla insanlığı köleleştirdi.

Maddî / fizik temeller üzerine inşa edilen modern bilim, insanı ıskalamasa bile, anlayamazdı. Buna entelektüel çapı ve nefesi yetmezdi. Materyalist, pozitivist, seküler bir bilimin; insanı nesneleştirmesinden ve yok saymasından, yanısıra da, tabiatın büyüsünü bozarak, tabiatı kolaylıkla kontrol ve kolonize edilebilecek, sömürülebilecek bir aygıt olarak görmenin ötesinde bir bakışa ve kavrayışa sahip olmasından başka bir şey beklenmezdi, elbette ki.

Vesselâm.

Yorum Analiz Haberleri

Bir liderin portresi: Ahmed el-Şaraa
Türkiye, Suriye'deki yeni yönetimle nasıl ilişkiler kurmalı?
Baas rejimi Suriye’yi sadece siyasî, sosyal veya ekonomik yönden harap etmedi...
2024 senesinde coğrafyamızdaki siyasi olaylar
Birleşmiş Milletler neden yeni Suriye'de rol almamalı?