Kapitalizm'i yıkmak: Gazalici bir bakış açısı

Cavid Ekber Ensari, İslami hareket perspektifinden hareketle bir gelecek projeksiyonu çiziyor.

HAKSÖZ HABER

Pakistanlı düşünür Dr. Cavid Ekber Ensari'ye ait olan bu makale kapitalist ilişki biçimlerini yerle bir etmek adına İslami hareket perspektifinin sağladığı imkanlara odaklanıyor. 

Cavid Ensari kendi bakış açısıyla geleceğe dair bir projeksiyon tutarken üzerinde düşünülüp tartışılması gereken hususlara dikkat çekiyor. Bu tartışmaya vesile olması ihtimalinden dolayı Mepa News tarafından tercüme edilen makaleyi iktibas ediyoruz.


Dr. Cavid Ekber Ensari / Mepa News

Kapitalizm'i yıkmak: Gazalici bir bakış açısı

Batılı yaşam biçimini bu şekilde reddedişin temelleri, 1857 cihadının emiri Hazret Şeyhu'l Meşayih İmdadullah Muhacir Mekki tarafından atılmıştır. Hazret Kutubu'l Alem, İslami bir devlet inşa etme projesinin, Batılı yaşam tarzının tamamen reddedilmesiyle ayrılmaz şekilde bağlı olduğunda ısrar etmişti.

Batı'ya karşı İslami devrimci karşılık hususunda iki temel mesele bulunmaktadır. İlk olarak, bir hayat tarzı olarak kapitalizmin reddini, ilkeli ve pratik bir şekilde açıkça ifade etmeliyiz. Onun normlarını, düzenleme süreçlerini ve tüm muamele formlarını... Bu, Müslümanların kültürel, iktisadi ve siyasi hayatını da kapsayan bir dini toplumun inşasını ve güçlendirilmesini de içerir. Tüm düzeylerdeki yetki alimlerin elinde toplanmalıdır. Cami ve medrese, kapitalizme karşı İslami sistematik direnişi organize etmek için merkezi kurumsal mekanlar olarak geliştirilmelidir.

Pakistan gibi bir ülkede bunu yapmak için oldukça bol fırsatlar vardır. İş ve işletmelerin çoğu kapitalist düzenin dışındadır. Finansal piyasalarla muamelede bulunmazlar ve sahipleri kar maksimizasyonu arayışında değildir. Cami-medrese temelinde, kapitalizm karşıtı bir ekonomi tesis etmek için bir temvil [i] sistemi kurmak ve pazarın gücünü kapitalist düzeni yıkmak için seferber etmek tamamen mümkündür. Bu İran'da yapılmıştır ve Endonezya ile Malezya'nın İslami hareketleri de, bu gayeyi yerine getirmek için birçok kurumsal inisiyatif geliştirmiştir.

Pakistan'da bir medrese

Benzer bir şekilde, İslami hareketler sendikaların gücünü de kapitalist mülkiyetin meşruiyetini gidermek için değerlendirebilir. Alimlerin liderliği altındaki sendikalar, kapitalist sistem içerisinde işçi hakları ve daha yüksek maaşlar için mücadele etmeyi bırakmalıdır.

Kapitalist sermayenin ve finansın lağvedilmesi, devlet kaynaklarının kapitalist mülkiyetin yapısöküme uğratılması ve küreselleşmiş kapitalist pazarlar ile bağlantısının kesilmesi için değerlendirilmesi vasıtasıyla, kapitalist düzeni aşmayı hedeflemelidirler.

İslami hareketler evrensel bir devlet oluşturmayı hedeflerler. Bizler, ulusal kurtuluş mücadeleleri yoluyla kapitalist düzen içerisinde Müslüman bir devlet için yer açılması ihtimalini açık bir şekilde reddederiz. Bizim hedefimiz böyle bir kurtuluştan ziyade insanlığın tamamen Allah'ın iradesine teslimiyetidir. Bir İslam devleti mutlaka cihadi bir devlet olmalıdır. Demokratik süreç, belki böyle bir devletin oluşturulması için yol olabilir. Ancak İslami devlet, demokrasinin ve cumhuriyetçiliğin her türünün tamamen yok edilmesi amacındadır.

Bunun sebebi, bizlerin normların ve eylemlerin "genel irade" veya "herkesin iradesi" yoluyla meşruiyet kazanması olasılığını reddediyor olmamızdır. Bağımsızlık [ii] arayışını şeytani bir arayış olarak değerlendiririz. İslam, insan iradesinin Allah'ın iradesine teslim olmasıdır. Hakikatin ve doğrunun ne olduğuna dair iddialar, yalnızca ve yalnızca Allah'ın iradesine dayanarak meşruiyet kazanabilir.

(...)

Kapitalist yaşam tarzı çözülmeye başladı

İslam takviminin 15'inci yüzyılı, dünya çapında kapitalist yaşam tarzının çözülmesinin hızlandığı bir dönemdir. Batılı vahşilik artık kendisinin bir medeniyet olduğu rolünü sürdürememektedir. Bugün, Aydınlanma projesi çöküşün eşiğindedir. Wendy Brown'ın söylediği gibi:

"Batı halen ilerlemeye, haklara, özgürlüğe ve akla yönelik inancın kaybedilmesinin yasını tutmaktadır. Yine de bu idealleri yeri doldurulamaz olarak kabul etmektedir."

Foucault, Gadamar, Gray, Rorty ve Taylor, teorik olarak kapitalist norm ve uygulamaları meşrulaştırmanın gayet imkansız olduğunu göstermiştir. Kapitalizme ve Batılı vahşiliğe karşı İslami taarruz, modernist ve post-modernist söylemlerin özünde var olan tutarsızlık sebebiyle ivme kazanmaktadır.

Aydınlanmacı epistemolojiyi [iii] ve bu epistemoloji üzerine inşa edilen tüm projeleri yeniden yorumlamak, bu şartlarda hiçbir anlam ifade etmez. Bir önceki bölümün de gösterdiği gibi, sosyal bilimleri [iv] 'İslamileştirmek', yalnızca kapitalist uygulamalar ve liberal politikalar için mazeret üretir. Bu da İslami akademisyenliği ve İslami hareketlerin siyasi stratejisini, emperyalist sistemin çökmeye başladığı bir zamanda insan hakları [v] emperyalizmine bağımlı hale getirir.

Aydınlanma Çağı özellikle 17 ve 18'inci yüzyıllarda Avrupa'ya egemen olmuş felsefi bir hareketti

Dahası, kapitalist norm ve müesseselerin meşrulaştırılması, İslami şahsiyetin, toplumun ve devletin inşasını ve ayakta tutulmasını çok daha zor hale getirir. Hristiyanlık tarafından kapitalist norm ve müesseselerin meşrulaştırılması, Allah'ın iradesine teslim olamayan, tamahkarlık ve kıskançlık ihtirasının boyunduruğu altındaki bir benliğin gelişmesine neden olmuştur. Toplumun bir pazar haline getirilmesi, cinsel ahlakta şoke edici bir düşüşe, aile ile toplumun parçalanmasına sebebiyet vermiştir.

Nihai olarak, liberal devlet aygıtı, Amerika'da, Avustralya'da, Sahraaltı Afrika'da, Vietnam'da, Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de ve Latin Amerika'da yüzlerce milyon insanı, bu ülkeleri küresel sermayeye bağlı kılmak için katlederek kapitalist zulmü tüm dünyaya empoze etmiştir.

Hususen 'sosyal bilimler'i reddetmek, buna bağlı olan kapitalist benliğin ve akılcılığın teşhisini de kapsamalıdır. İnsan bilincinde tamahkarlık ve ihtirasın baskın olması bir zorunluluk değildir. Benzer şekilde, düşünce ve eylemin, özgürleşmeyi ve gücün/hazzın maksimizasyonunu gerçekleştirmeye adanması da ne kaçınılmazdır ne de makbuldür.

Gazali'nin yaklaşımını örnek almak

İmam Gazali (Allah ona rahmetini yağdırsın), tüm gayri İslami metafizik ve epistemolojik söylemlere karşı bir bağdaşmazlık gösterme hususunda bizlere bir çerçeve sağlar. Mutezile'nin aksine, imamımız, yabancı söylemleri İslami ilim sistemiyle birleştirmeye çalışmamıştır. O, İslami ilkeler temelinde Yunan düşüncesine bir eleştiri geliştirmiş, onu reddetmek, üstesinden gelmek ve yok etmek amacıyla onunla bağdaşmazlığını ortaya koymuştur. Bu, İslam'ın yabancı bir düşünce ve eylem sistemine gark olmamasını sağlamış, aynı zamanda İslam dünyasında onun tamamen yok edilmesine çabalamış ve bunu başarmıştır.

Gazalici yaklaşım, Batı'nın üstün olduğunu veya evrensel bir epistemolojik ve ahlaki medeniyet olduğu iddiasını çürütür. Batı ile bir diyaloğun gerçekleşme ihtimalini reddeder [vi]. Gazalici yaklaşım, Batı düşünce ve eylem sistematiğine dahil hiçbir akımı İslam'ın devamı olarak görmez. Gazalici yaklaşım modernitenin, post-modernitenin ve Batı hegemonyasının yok edilmesini amaçlar. Kend içerisinde bağdaşmazlıklarını vurgulayarak, tüm Batılı bilim ve pratiğin yapısöküme [vii] uğratılmasının yolunu açmaya çabalar. Bu, Batılı bilim ve pratiğin hem içsel hem de dışsal eleştirisini geliştirerek yapılabilir.

İmam Gazali'nin İran'ın Tus bölgesi yakınındaki mezarı

Batılı felsefenin ve sosyal bilimlerin içsel eleştirisi, bu analizin altını çizdiği varsayımlardaki bağdaşmazlıkları, metodolojik çelişkileri, gizlenmiş anlamlarını ve bunların etkilerini ve gerçekliğe uygunluk konusundaki eksikliklerini gösterme girişimidir. Bu iptidai ve ön bir biçimde bu kitapta yapılmaya çalışılmıştır. Böylesi bir dahili eleştiri, Batılı düşünceye aşina olan İslami devrimci çalışanlarca geliştirilebilir.

Bu içsel eleştiriye, Batılı felsefe ve sosyal bilimlerin dışsal bir Gazalici eleştirisi de eşlik etmelidir. Sosyal bilimlerce üretilen varsayımlar, metodolojiler, pratikler ve politikalar, İslami epistemolojik bir bakış açısıyla eleştirilmelidir. Bu dışsal Gazalici eleştiri yalnızce inançta sağlam alimler ve mutasavvıflarca geliştirilebilir. Klasik İslami ilim dallarında metodolojik olarak eğitim almamış Müslümanlarca yapılamaz.

Efendimiz İmam Gazali'nin adımlarını takip ederek, Batılı düşünce ve pratiğin doğasında var olan tutarsızlığı göstermek ve Batı'nın entelektüel ve siyasi hegemonyasını yıkmak için bu içsel ve dışsal tenkidi geliştireceğiz. Bu, kapitalizmin üstesinden gelebilecek tek evrensel medeniyet olan İslam'ın zaferi için şarttır.

Sosyal bilimlerin İslamileştirilmesi neden imkansızdır?

Sosyal bilimlerin metodolojilerinin, bununla bağlantılı rasyonalitenin ve pratiklerin, klasik İslami ilim alanları içerisinde birleştirilmesi imkansızdır. Zira İslami epistemoloji ve Aydınlanma epistemolojisinin [viii] altında yatan varsayımlar arasında kökten bir zıtlık vardır.

İslami ilim, temelini, Allah subhanehu ve teala'nın hem metafizik hem aksiyolojik yüceliğini tanımak şeklinde ortaya çıkan tevhidden alır. Bu, şu hakikatleri kavramak ve tasdik etmektir:

- Aşkın ve yüce bir yaratıcı vardır ve tarihi yaratıklar, bağlantı kurulamaz ontolojik bir boşlukla ayrılmıştır.

- Yaratıcının iradesi, yaratılanların "yapması gereken şey"i tayin eder ve bu hem şeriat hem tarikatın terimleriyle, ümmetin devam eden tarihinde silsile ve icma ile tasdik edilerek açıklanmıştır.

- İnsanların yaratıcının iradesine boyun eğmesi şarttır. İnsanlar ahlaki eylemlerde bulunabilir ancak eylemler ancak insanın Allah'ın iradesine teslimiyetine bağdaştığı ölçüde ahlakidir.

- Yükümlülüklerin normatifliği ve insanın ahlaki kapasitesi, ahirette niyet ve eylemlerin yargılanmasının zorunluluğunu getirir. Ahirette Allah'ın rızasını ve mükafatlarını kazanmak, insanın tüm düşünce ve eylemlerinin amacıdır.

- Bilgi, esasen, insan ve insan davranışı hususunda Allah'ın iradesinin bilincinde olmaktır.

Aydınlanma epistemolojisi, bu temel hakikatlerin tamamıyla reddedilmesidir [ix]. Benzer şekilde, İslami epistemolojide ve bizim klasik ilim dallarımızda özgürlük, eşitlik, self determinasyon [x], insan hakları, tolerans, gönenç [xi] ve ilerleme kavramlarına yer yoktur. İslami epistemoloji içerisinde bu kavramlara yer açmaya yönelik apolojetik [xii] girişimler, İslam'ı Batılı vahşiliğin hakimiyeti altına sokmayı hedefleyen emperyalist stratejinin unsurlarıdır. Bizler Batılı felsefeyi ve sosyal bilimleri reddederiz, zira,

- bunların altında yatan metodolojiler değer-nötr değildir. Amaçları, kapitalist düzen için yönetim teknolojileri sağlamak ve bunları meşrulaştırmaktır.

- varlık ve dünyaya dair anlayışları insanı yaratıcı, sürdürücü ve egemen olarak görmektedir.

- Aydınlanma felsefesi ve sosyal bilimleri, insanı, tabii dünyaya bir özyansıtma süreciyle düzen empoze etme mesabesinde tutar. Bu, empirik [xiii] sorgulamayı mümkün kılar. Ve özyanıstma ile deneyci sorgulamanın gayesi, insan özgürlüğünü ve bağımsızlığını gerçekleştirmektir. Benlik'in buyrukları, usulün dışında (evrenselleştirilebilirlik temelinde) bir değer biçmeye tabi tutulamaz.

- benlik yargılayıcıdır ve kendisi yargılamaya konu edilemez. Batılı felsefe ve sosyal bilimlerde Allah'ın egemen bir kanun koyucu olarak yeri yoktur.

- sosyal bilimler, mekanikçilik [xiv] ve faydacılık felsefesini ifade eden olan pratik metodolojilerdir

- sosyal bilimler, münkerin ortadan kaldırılmasına değil, hazların parlatılmasına ve tatminine adanmıştır

- sosyal bilimler, para kazanmak için hazzın evrenselleştirilmesini amaçlayan kapitalist düzeni meşrulaştırır ve işlemesine aracılık eder

İslam'da sosyal incelemenin amacı

İslam'da sosyal incelemenin amacı, Allah'ın iradesine gönüllü bir şekilde boyun eğen bir bireyin ve toplumun oluşturularak ayakta tutulmasıdır. Böylesi bir birey ve toplum, özgürlüğü şerir bir şey olarak görür. Özgürlük esasen isyandır. Özgürlük, seçimin bizatihi kendisinin seçimidir. İnsanın (uydurma) otoritesi ve kendi keyfî (evrenselleştirilebilir) tercihlerine dünyayı boyun eğdirme kapasitesi iddiasıdır. Teoride "tercih için tercih" olan şey pratikte "kapital için tercih"tir. Seküler düzenlerde yalnızca kapital evrenselleştirilebilirdir ve prensipte sınırsızdır. Bu sebeple sosyal bilimler kapitalit bireyselliğin, sivil toplumun ve kapitalist devletleri meşrulaştırır, bunların oluşturulması ve ayakta tutulması için teknolojiler sağlar.

Sosyal bilimler metodolojisini şeriatın sabiteleri dahilinde pratize etmeye yönelik girişimler -Mevlana Mevdudi'nin İslami hükümet üzerine olan yazılarında yansıtıldığı gibi- kapitalist uygulamaları hem bireysel hem kurumsal seviyede meşrulaştırır. Kapitalist rasyonalizme karşı gelmez, ona uyum sağlar. 19'uncu yüzyılın Hristiyan din adamları ve Avrupa'nın Hristiyan Demokratik partileri içerisindeki modern Hıristiyan apolojistler, "Hristiyanlığın ruhu" ile, kapitalist uygulamalarla uzlaşmak için benzer argümanlar sunmuştur. Euben, modern Hıristiyan ve İslami köktenciliğin, Aydınlanma karşıtı hareketler olmaktan ziyade, Aydınlanma'yı "yeniden büyülemeye" [xv] yönelik girişimler olarak görülebileceğini öne sürer. Zira bunlar Aydınlanma rasyonalizmini ve bununla bağlantılı özgürlük ve ilerleme gayelerini ilkesel olarak reddetmezler, sadece sınırlarlar. İran ve Suudi Arabistan'da, şeriat sabiteli ideolojilerin ve teknolojilerin uygulanması, bunun toplumları nasıl kapitalist nüfuza açık hale getirdiğini tasvir etmektedir. Pazardaki ve devlet kurumlarındaki dini benlik ile şeriat sabitelerinin meşruiyeti giderilmiş, siyasi otorite de alimlerden, ulusal ve küresel sermayenin ajanlarına ve temsilcilerine aktarılmıştır.

Sosyal bilimler, Aydınlanma felsefesinin bir ürünü ve kapitalist yönetim zihniyetinin meşrulaştırılması ve pratize edilmesi için bir teknolojidir. İslam, bir yaşam biçimi olarak kapitalizmin devrilmesine ve sosyal bilimlerin rasyonalitesinin reddine derinden bağlıdır. Bu sebeple, İslami sosyal incelemeler, İslami benliğin büyümesini ve İslami değerlerin gelişmesini teşvik edecek rasyonaliteler ve metodolojiler oluşturulmasına odaklanmalıdır. Bu, İslami devrimci hareketlerin [xvi] karşı karşıya kaldığı güncel meydan okumalar bağlamında yapılmalıdır.

İslami sosyal incelemeler bireyin, toplumun ve devletin hayatında İslami değerlerin uygulanmasının evrenselleştirilmesiyle kapitalist düzeni aşmayı amaçlar. Bu değerlerin, bunlara güç verecek ahdi ve kurumsal yapılan gelişmesi, klasik İslami ilim dallarının meselesidir. Bu ilim dalları, İslami benliğin ve toplumun ayakta tutulmasıyla ilgili çağdaş meselelere hitap eden uygun bir paradigma sunar. Bizim sosyal teori geliştirmemiz, geleneksel İslami epistem içerisinde yer almalı ve bu bağlam içerisine yerleştirilmelidir. Alimler ve mutasavvıflar, cansiperane ve gayretli şekilde İslam'ın epistemolojik mirasını korumuşlardır. Hint Altkıtası'nda Barelvi ve Diyobendi ulema aşırı derecede zor koşullarda, geleneksel İslami ilimleri, onu Batılı epistemlere [xvii] dahil etmek suretiyle ifsad etmeye çalışan modernist ve revizyonistleri kapsamlı bir biçimde mağlup etmiştir. Alimlerin ve mutasavvıfların bu muhteşem başarısı, Hazreti Kutubu'l Alem İmadullah Muhacir Mekki'nin, manevi diriliş ve İslami ilimlerin yeniden canlandırılması arayışını Batı'ya karşı organize edilen bir cihad hareketiyle entegre etme projesine devam etmesini mümkün kılmıştır [xviii]. Sosyal bilimlerin varsayım ve metodolojilerine İslami bir eleştiri geliştirilmesi (Batılı felsefe ve sosyal bilimlere dışsal Gazalici bir eleştiri geliştirilmesi), Aydınlanma ve post-Aydınlanma epistemlerinin yapısökümü için ve güncel meselelerin, kaynağını İslami epistemolojiden ve klasik ilim dallarımızdan alan varsayım ve metodolojiler temelinde kavramsallaştırılması için zaruri bir adımdır.

Kapitalizm'i yıkmak için İslami hareket

Sosyal bilimlerin Aydınlanma felsefesinin dışsal bir Gazalici eleştirisinin geliştirilmesi, klasik İslami ilim dallarının kapsamının genişlemesi için bir temel sağlar. Bilhassa fıkhın, kelam ilminin ve usulu'd-din'in kapsamının, güncel sorun ve meseleleri, İslami ontolojik [xix] varsayımlar temelinde ve İslami epistemolojik metodolojiler bağlamında analiz etmemizi sağlayacak şekilde genişlemesi gerekir. Bu kapsam genişlemesi, miras aldığımız hikmetin ve hakkında genel icma olan ilkelerin üzerinde durulması temelinde gerçekleştirilecek bir inşa faaliyetini de zorunlu olarak ihtiva etmelidir. Kuramlaştırma için ve meşru bir şekilde inşa edilen teoriler temelinde bir siyasetin kurulması için, bu bağlama eklemlenmiş olan teoriler, makasıdu'ş şeria ile tasdik edilmiş ve usul-u fıkıhça destekli metod ve mekanizmalardan elde edilmiş olmalıdır. Bunun gerektirdiği içtihat taklidi içtihattır. Ümmetin icmasını onaylayan, ayrıntılarına inen ve doğruluğunu kanıtlayan bir icma [xx]. Böylesi bir içtihat, İslam'ın evrensel bir tarih ve dünyanın tek medeniyetine dair iddiaları teyit etmek için bir zemin sağlar. Batılı felsefe ve sosyal bilimleri aşmak ve Batılı vahşiliğe karşı kalıcı bir cihat yürütmek için elzem bir epistemolojik temel sunar [xxi].

Bizim Batılı vahşiliğe karşı kalıcı bir cihada girişmeye olan bağlılığımız, kapitalin hükmünü ilkesel bir şekilde reddedişimizi yansıtır. Batı Hristiyanlığı reddetmiş ve kapitalizmi bir din olarak benimsemiştir. Bu Firavun'un çağlar öncesine ait iddiasının yeniden dile getirilmiş halidir: "Ben sizin en yüce rabbinizim." Kapitalin hükmü, Allah'ın egemenliğini reddeder ve özgürlüğün sahte doktrinini açığa vurur (insanın otonomisi ve self determinasyon). Tercih etmek için tercih etmek teorisi, pratikte tamahkarlık ve aç gözlülük münkerlerinin evrensel tahakkümüdür. Batılı insan aç gözlülük ve şehvet tarafından ele geçirilmiştir.

Dünyayı cinsel münkerlerle doldurmuştur: Pornografi, çıplaklık, zina, homoseksüellik, lezbiyenlik, AIDS. İktisadi hayatı, tüm üretim ve değiştirme muamelelerine riba ile garar [xxii]ı aşılayarak ifsad etmiştir. Yüz milyonlarca masum kurbanı katletmeye devam etmektedir: Kızılderililer, Vietnamlılar, Kamboçyalılar, Filistinliler, Keşmirliler, Iraklılar ve Afganlar. Özgürlük ve bolluk için kana susamışlıktan hiçbir zaman tatmin olmaz. Batılı felsefe ve sosyal bilimler, insanın Allah'a karşı isyanını, cinsel münkerlerdeki artışı, kurumsallaşmış iktisadi istismarı ve insan hakları emperyalizmini meşrulaştırır.

İslam dünyasında anti emperyalist, anti kapitalist, evrensel bir ülke inşa etmek için dikkatli bir şekilde işlenen devrimci bir strateji, bu şartlarda makul başarı şansına sahiptir. Kapitalist düzeni yıkmayı başarma şansımız, Amerikan emperyalizminin yerel destekçilerince de belirtildiği üzere, modernist bir söylemin bağdaşmazlığı yüzünden Pakistan gibi ülkelerde daha fazladır. Muhtemelen bizler şu anda devrimimizin Narodnik [xxiii] safhasındayız, yahut 1883 safhasında (Plehanov'un [xxiv] partiyi kurduğu) veya 1902 safhasında ('Ne Yapmalı?' [xxv] ortaya çıktığı zaman) veya 1905 safhasında. Ancak 1917 [xxvi], liberalizmin tabii tutarsızlıkları ve kırılganlığı, kapitalin hükmünü meşrulaştırmaktaki acziyeti, kaçınılmaz bir sonuç olan ahlaki yozlaşma ve bağımlı devletlerin süregelen zayıflaması sebebiyle açık bir ihtimal olarak görünmektedir.

Sosyalist devrim mağlup edildi zira sosyalizm, Aydınlanma ontolojisini reddetmedi. İnsana tapılması, liberalizmde olduğu gibi sosyalizmde de merkez olarak kaldı. Kapitalizm, insana tapmanın reddedilmesi olmaksızın aşılamaz. (...) İslam, kapitalizme harici değil, dahili bir tehdit arz eder. O kapitalizmin nihai eleştirisidir, Yahudi siyasi teorisyen Roxana Euben'in hayalinde kurduğu gibi, kapitalist dünyayı "yeniden büyülemeye" yönelik bir diğer basit girişim değildir. Bugün İslam Washington'u, tıpkı 4'üncü yüzyılda Hıristiyanlığın Roma'yı tehdit ettiği gibi tehdit etmektedir.

Bugün öncelikli mesele, kitleleri Amerikan hegemonyasına karşı direnmek ve Irak ile Afganistan'daki Amerikan işgalinin ödediği bedeli, ayrıca Siyonist düşmana yönelik Amerikan desteğinin ödeyeceği bedeli artırmak için seferber etmek olmalıdır. Buna kapitalist ve liberal normlarla kurumların meşruiyetini giderme mücadelesi ve ulusal olmayan bir hilafetin tesisi mücadelesi de eşlik etmelidir. Tüm İslami güçlerin, İslam'ın sahih doktrin ve pratikleri temelinde, organizasyonel odaklanmayla ve kapitalin kanunlarının hükmüne karşı bir araya gelmesi mümkündür ve bu bizim hedefimiz olmalıdır.


(Söz konusu metin, "Özgürlük ve İlerleme'nin Reddi: Kapitalizm'e Karşı Bir Muhakeme" başlıklı eserin son bölümü olarak kaleme alınmıştır. Eser, Puncab Üniversitesi bünyesindeki bir İslami çalışmalar merkezi tarafından 2002-2004 arasında veirlen derslerin uzmanlarca derlenmesiyle oluşturulmuştur.

Grup içerisinde Dr. Cavid Ekber Ensari'nin yanı sıra Ali Muhammad Rizvi, Abdulvahab Suri, İdris Ismail, Muhammed Yunus Kadri,Gulam Geylani Han, Zişan Erşed, Habibur Rahman, Muhammed Tahir, Mahbub Hasan ve Cavid İkbal yer almıştır.

Ortaya çıkan çalışma ise Dr. Ensari tarafından son haline getirilmiştir. İlgili kısım Mepa News okurları için tercüme edilmiştir.)


NOTLAR

(Dr. Cavid Ekber Ensari'nin kendi notları italik, mütercimin notları normal şekilde aktarılmıştır.)

[i] Mal sahibi etme

[ii] Yazarın, eserinde "bağımsızlık" kelimesini kullanma kastı siyaset felsefesi doğrultusundadır ve "insanın ilahi buyruklar dahil her türlü baskıdan özgür olması" ifade edilmektedir

[iii] Bilgi felsefesi. Bilginin doğası, kaynağı ve kapsamı, epistemolojik gerekçelendirme, inancın rasyonelliğini ve diğer çeşitli konuları inceleyen felsefe dalı

[iv] Yazar "sosyal bilimler" ile mevcut dönemde kabul gören, kaynağını Batılı filozofların çalışmalarından alan sosyal bilimleri kast etmektedir

[v] Benzer şekilde burada da Batılı felsefe ile ortaya konan "insan hakları" kavramı temele alınmıştır

[vi] Bu, bireysel olarak Avrupalılara veya Amerikalara İslami davet ihtimalinin reddi anlamına gelmez. Bir İslam davetçisi olarak bizler omları ontolojik ve epistemolojik varsayımları reddetmeye ve Batılı vahşeti yok etme vazifesinde yer almaya davet ederiz. Diyaloğu, Batı'yı bir medeniyet olarak tanımadığımız ve onlarla barışçıl bir şekilde birlikte yaşama ihtimalini reddettiğimiz için reddederiz.

[vii] Dilin geleneksel Avrupa merkezli dünya görüşü tarafından yönlendirilen, kesin hatları olmayan bir araç olduğu kabulüne dayanarak eski metinlerin yeni anlamlarını onları yeniden yapılandırarak inşa eden eleştirel yaklaşım

[viii] İslami meselelerin sosyal bilimler paradigmasına dahil olması da aynı sebeple imkansızdır.

[ix] 'Sosyal bilimlerin İslamlaştırılması' projesi bu temel çelişkiyi gizler

[x] İnsanın kendi kaderini tayin ettiğine dair anlayış. Aynı ad, milletlerin kendi bağımsızlıkları da dahil haklarını belirleme hürriyeti anlamında da kullanılmışsa da, yazar burada ilk anlama değinmektedir

[xi] Orijinal metinde yer verilen "welfare" kelimesi, anlam karışıklığına yer vermeme amacıyla "refah" değil "gönenç" olarak tercüme edildi. Burada kasıt, müreffeh bir duruma ulaşmanın değil, bolluk ve keyif içinde yaşamayı öngören Batılı bir düşünenin tenkit edilmesidir.

[xii] Kelime kökeni "özür dileme"den gelmekle beraber, dini doktrinleri sistematik tartışma ve söylev yoluyla savunmaya dair, Hıristiyanlık kökenli bir dini disiplin.

[xiii] Duyumlar sayesinde elde edilen kanaat. Empirizm (Deneycilik) bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür

[xiv] Evrende gelişen bütün olayları mekanik nedenlerle açıklamaya çalışan fikir akımı

[xv] Bu kavramla kasıt, bir mefhuma farklı yenilik ve zenginlikler katarak onunla beraber ilerlemeye devam etmektir.

[xvi] Hem cihad hem de huruc hareketleridir. Bu hareketler ümmetin tamamı değildir, Müslüman devletler ve diğer oluşumlar da değildir. Sadece kapitalist düzene karşı mücadelede yer alan, değişim için çalışan yapılardır.

[xvii] Öte yandan, Hindu entelektüel ve manevi liderliği böyle bir şeyi engellemeyi başaramamıştır. Modern Hindu köktenciliği bu sebeple kapitalizme ve Batılı vahşiliğe karşı bir meydan okuma teşkil etmez. Hindu dini de, klasik Yahudiliğin Siyonizm tarafından yok edildiği gibi milliyetçilik tarafından ezilmiştir.

[xviii] Hazret Muhacir Mekki sadece bir alim veya veli mutasavvıf değildi. Aynı zamanda 1857 cihadının emiriydi.

[xix] Varlık felsefesi

[xx] 19 ve 20'nci yüzyılda Barelvi ve Diyobendi ulema tarafından yapılan içtihat taklidi içtihattı.

[xxi] Belirtilmesi gerekir ki, dışsal bir Gazalici eleştirinin geliştirilmesi ve güncel meselelere hitap edecek şekilde klasik İslami ilim adllarının kapsamının genişletilmesi sadece alimler ve mutasavvıflarca yapılabilir. Bu Batı eğitimi görmüş Müslümanlarca yapılamayacağı için ben buna teşebbüs etmedim.

[xxii] Mevcut olmayan şeyin veya akıbeti belirli olmayan bir muamelenin sonucunun satışına dair bir fıkhi terim. İslam fıkhında riba gibi yasaklı bir iktisadi unsur olarak görülmüştür.

[xxiii] Rusya'da 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bir devrimci hareket. Kelime anlamı "Halkın Dostları" olan bu hareket, ilerleyen süreçlerde Rusya'daki devrimin de öncüllerinden olmuştur

[xxiv] Rusya'da sol ve Marksist hareketlerin öncülerinden Georgi Plehanov

[xxv] Vladimir Lenin'in sosyal mücadelelerine dair kaleme aldığı, Leninizm ideolojisinin gelişimine katkıda bulunmuş bir kitap

[xxvi] 1917 Bolşevik İhtilali'ne atıf. Yazar Rusya'daki Bolşevik İhtilali'nden bu kısımda sıklıkla bahsetmiş, bunu tarihi bir tecrübeye atıf gayesiyle yapmıştır. İlerleyen kısımda sosyalizmi de aynı şekilde din dışı olarak gördüğünü açıklamaktadır.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı