Anayasa Mahkemesi, önce Refah Partisi'ni ardından da Fazilet Partisi'ni kapatırken, türbana özgürlüğün sadece savunulmuş olmasını bile 'laikliğe karşı eylem' olarak nitelemiş, bu partilerin kapatılma gerekçeleri arasında saymıştı. Hele Fazilet Partisi davasında türbana özgürlük ve Merve Kavakçı'nın türbanıyla milletvekili yemini etmek istemesi neredeyse yegâne kapatma gerekçeleriydi.
Ama bunlar 10 yıl önceydi. Sanıyorduk ki Türkiye buraları aştı, artık Avrupa Birliği kapısına dayandı, artık bu ülkede demokrasi var ve en önemlisi artık bu ülkede parti kapatmak çok zorlaştı.
Ne kadar yanılıyormuşuz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı önce Demokratik Toplum Partisi için kapatma davası açtı. Ardından kahir çoğunlukla iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi için. Yakında Milliyetçi Hareket Partisi için de dava gelirse şaşırmayacağım, öyle ya onlar da türbanı serbest bırakacağı düşünülen Anayasa değişikliğine imza ve oy verdiler.
Anayasa Mahkemesi'nin de savcının istemi doğrultusunda karar vermesi durumunda herhalde 'karşı devrim' süreci tersine çevrilecek, yeniden tek parti dönemine geri döneceğiz!
* * *
Bir demokraside, açıkça şiddet çağrısı yapmadıkça veya şiddete başvurmadıkça bir siyasi partinin kapatılmaması, 'yasadışı' ilan edilmemesi gerekir.
Bunu dedim diye hemen birileri Almanya'dan, İtalya'dan, Avusturya'dan örnekler verecek, faşist ve komünist partilerin kurulmasının yasak olduğunu bana çok bilmişçe hatırlatmaya kalkışacak, biliyorum. Ama bu ülkelerde bu söylenen kurallar özel şartların, 2. Dünya Savaşı'na, 60 milyon insanın ölümüne yol açan özel şartların ürünüdür, bunu da hatırlamak lazım. İspanya ise tam benim verdiğim örnektir, Bask ayrılıkçısı Herri Batasuna, ayrılıkçı olduğu için değil, terör örgütü ETA'yı övdüğü için kapatıldı. (Kınamadığı için değil, övdüğü için!)
* * *
Bizim Anayasamıza göre 'siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları.' Vazgeçilmezler ama işi o Anayasa'yı korumak olan Anayasa Mahkemesi onlardan kolayca vazgeçti geçmişte. Herhalde 'demokrasi' ile yönetildiğini dünyaya ilan eden ülkeler arasında Türkiye açılan siyasi parti kapatma davası sayısı bakımından da, kapatılan parti sayısı bakımından da şampiyondur.
Bu hesapla demokrasiyi bizden fazla seven yok!
Ama kazın ayağı öyle değil. Bir demokrasi, türban konusunu uygarca tartışıp biz beğenmesek bile bir karara bağlayamıyorsa, bir demokrasi bunu yapmaya kalkıştı diye bir partisini kapatmaya kalkışıyorsa, o rejime hâlâ demokrasi diyebilir miyiz?
Bir demokraside beğenilmeyen yasaların veya kararların yargılamasını mahkemeler değil seçmenler yapar. Çünkü eninde sonunda demokrasi halk egemenliğine dayalı rejimin adıdır, o demokrasiyi çerçeveleyen Anayasa ve yasalar ilahi şeyler, Tanrı kelamı değildir, insan yapısıdır ve değiştirilebilir!
O Anayasayı ve yasaları değiştirecek tek irade de halk iradesidir, mahkemeler değil!
Şimdi AKP'nin 'laiklik karşıtı eylemlerin odağı' olup olmadığına Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinden en az 7'si karar verecek. Mahkemedeki kahir çoğunluğun eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından atanan üyeler olduğunu hatırlamakta yarar var.
Bir hatırlatma daha yapmama izin verin: 21. yüzyılın içindeyiz, yıl 2008. Gelsin artık şu demokrasi.
Radikal gazetesi