Kapata kapata büyüyen bir devlet var (mı)dır!?

KENAN ALPAY

Şairin coşkuyla haykırdığı mısraları gerçeğe ne kadar tekabül ediyor bilemeyiz ama “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” vaadi hiç değilse duygular ve idealler cephesinde güçlü bir motivasyona işaret etmektedir. Ancak bir Kemalist Cumhuriyet geleneği olarak işleyen müessesleri kapatarak büyüme ve meşruiyetini perçinleme siyasetinin hangi sonuçlara sebep olduğunu bizzat yaşayarak teşhis ettik, acılarıyla da yüzleşmeye devam ediyoruz.

Siyasal partileri kapatarak girişilen Tek Adam ve Tek Parti Cumhuriyeti’nin inşa sürecinde medrese ve tekkelerden türbelere, Darul Fünun’dan vakıflara değin geleneğe ve topluma dair her ne varsa devleti modernleştirip güçlendirme adına kapatıldı. Siyasal ve kültürel olarak ikna etmeyi değil kapatarak, inkâr ederek, bastırarak veya susturarak çözüm üretmeyi marifet bilen devlet mantığı hiç hız kesmeden kendisini dayatıyor halen. İşte HDP’nin kapatılma sürecine ilişkin yaşanan tartışmaların nasıl da hedef ve kapsam büyüterek ilerlediğine dikkatle bakarsak neden bir arpa boyu olsun mesafe kat edemediğimiz daha iyi idrak edilir.

Önce HDP mi, AYM mi Kapatılacak?

Daha önce de defalarca vurgulamıştık, yineleyelim; HDP’nin cürüm ve kabahatlerini saymaya kalkarsak buradan Venüs’e duble yol olur. HDP teşkilatının ne PKK ile ilişkisini ne de sistematik olarak sergiledikleri ajitasyon ve provokasyonu görmezden gelmek mümkündür. Ancak temel ve öncelikli mesele defalarca denenmiş ve hemen hepsinde zararı büyütmüş yöntemlere tevessül etmeden nasıl çözüm bulunacağıdır. Görünen o ki; HDP’nin kapatılma sürecini Milliyetçi Hareket Partisi ve Vatan Partisi’nin merkezinde yer aldığı milliyetçi ve ulusalcı çevreler hızlandırmayı başardılar. Her ne kadar zaman zaman Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı olarak AK Parti bazı tereddütler yaşadıysa da genel itibariyle bu radikal politik sürecin dışında durmaya çalıştı. Fakat PKK ve HDP’nin sürekli vites yükselten cinayet ve provokasyonları nihayet Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bir kapatma başvurusuyla karşılık buldu.

Evet, her zaman olduğu gibi, “derhal kapatma” çağrı ve senaryoları üzerine fallar açıldı. Ancak siyaset ve bürokrasinin, toplumsal talep ve diplomatik ilişkilerin genlerine işleyen dolambaçlı yollar, zamana yayma veya yol haritasında yapılan değişiklikler hiç beklemediğimiz vakitlerde karşımıza dikilebiliyordu. Yine öyle oldu ve Anayasa Mahkemesi tarafından HDP dosyasını incelemek üzere atana raportör Yargıtay’ın hazırladığı kapatma dosyasında ciddi usul yanlışlıkları tespit etmişti. Kapatma dosyasının Yargıtay’a iadesiyle kamuoyunda şaşkınlık, MHP cenahındaysa müthiş bir biçimde kabaran öfke seli şeklinde zuhur etti refleks olarak. Öfke seli dediysek şaka veya mübalağa yapıldığı sanılmasın.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli HDP’nin kapatılmasına ilişkin dosyayı Yargıtay’a iade eden Anayasa Mahkemesi’ne yönelik hiç yenilir yutulur olmayan ithamlarda bulundu. Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi’nin “usul eksikliği” gerekçesini çok keskin kıyaslarla terör ve bölücülükle ilişkilendiriyordu. Bahçeli çok net olarak iki aşamalı acil hedef koyuyordu Türkiye’nin önüne; 1- HDP derhal kapatılmalıdır, 2- HDP’yi kapattıktan sonra Anayasa Mahkemesi de derhal kapatılmalıdır. Bu arada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na derhal yeni bir kapatma dosyası hazırlaması salık veriliyordu ama bu mesele teferruata kaçıyor bu vasatta.

Ülkeye Söylem, Takvim ve Yol Haritası Dayatmak

Anayasa Mahkemesi’nin iade kararını “milli vicdanlarda hükümsüz” ilan etmeye hiç kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz. Anayasa Mahkemesi’nin 27 Mayıs darbecileri tarafından kurulup geçmişten bugüne siyaset ve toplum aleyhine sergilediği karar ve tutumlara ilişkin geniş ve esaslı bir reddiye yapılsa buna da saygı duyulur elbette. Lakin işi “terör ve bölücülük şakşakçılığı” bahsine bağlayıp emrivakilere girişmek, siyasal ve toplumsal iklimi hizaya çekmeye matuf tutumların peşine takılmaya mecbur kılmaya gelince işin mahiyeti tümden değişiyor.

PKK’ya karşı sergilenen silahlı mücadelenin kat ettiği mesafe, elde ettiği başarılar çok net olarak görülüyor. PKK’nın ülke içindeki eli-kolu kırıldı, kırsalda ve şehirlerde örgütlediği eylem ağları usulüne uygun bir biçimde ve kararlılıkla çökertildi. Artık PKK ile ağırlıklı olarak sınırın 70 veya 90 KM uzağında mücadele ediliyor. Peki, PKK’ya vurulan onca darbeye, sınırın kilometrelerce ötesine sürüklenmesine rağmen HDP’nin yani PKK’ya müzahir siyasal Kürtçülüğün hitap ettiği taban ve oy oranı nasıl oluyor da en milliyetçi, en vatansever çizgiyi temsil eden MHP ve İYİ Parti’nin üstünde seyrediyor? HDP’nin PKK’dan kopuşu, silahlı eylemlere karşı tavır alışı temin edilememesinin politik sebepleri az-çok ortada ama peki ya bütün bunlara rağmen toplumsal desteğin sürmesi nasıl izah ve izole edilecek?

PKK’nın işlediği cinayet ve cürümlere siyasal destek vermekten öteye hemen hiçbir misyonu bulunmayan HDP ve türevlerine yönelen kitleleri hangi ahlaki, ideolojik ve siyasal duruş ikna edecek? Bu konular üzerine kafa yoran, ciddi ve kalıcı bir örneklik üzerine çalışan bir “devlet aklı” görebilmeliyiz evvelemirde. Kapata kapata büyütülen partiler gerçeğine bir yenisini daha eklemek mümkün ancak hiç de akıl karı gözükmüyor. Üstelik bu derhal kapatma buyruklarına Anayasa Mahkemesi için de bir derhal kapatma çağrısı ekleyerek sergilenen çizgi dar bir milliyetçi-ideolojik kadrodan başkaca hiç kimseye güven ve huzur vermez.

Oysa partileri, mahkemeleri, dernek ve vakıfları kapatma geleneğine sarılan siyaset tarzıyla ne topluma istenen düşünce ve hareket tarzı aşılanabilir ne de devletin itibar ve kudreti yükseltilebilir. Otoriter ve totaliter siyaset tarzının devlet ve topluma dayatmaya kalkıştığı söylem, takvim ve yol haritası geçici kimi rahatlamalar dışında kriz ve kaosu büyütmekten başkaca hiçbir sonuca hizmet etmeyecektir.

Yeni Akit Gazetesi